11. Sınıf Dil ve Anlatım Kitabı Alternatif Cevapları (2011-2012)

Gerçeklik : Gerçek hayattan alınır ve sözcükler genelde gerçek anlamlarında kullanılır.
Sayfa 3
1. Soru : Bilimde sınıflandırmaya niçin ihtiyaç duyulmuştur?
Cevap : Bilgi alanının genişlemesi ile bilimde sınıflandırmaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu sınıflandırmayla konuların birbirine bağlanması ve anlaşılması kolaylaşmıştır.

2. Soru : Sınıflandırma yapılırken nelere dikkat edilir?
Cevap : Sınıflandırma yapılırken amaç konuları birbirine bağlamak olduğu için konuların çeşitli yönlerden benzer özelliklerine ve ilişkilerine dikkat etmek gerekir.

3. Soru : Edebiyattaki “kurmaca” ve “gerçeklik”ten ne anlıyorsunuz?
Cevap : Edebiyatta gerçeklik; somut olarak var olan bir durumun hiçbir müdahaleye uğramadan ifade edilmesidir. Kurmaca ise, bu ifadeye duygu ve hayallerin katılmasıdır.

4. Soru : “Göstermeye bağlı türler” ve “anlatmaya bağlı türler” ifadeleri size neleri çağrıştırıyor?
Cevap : Göstermeye bağlı türler, bir olay veya durumun sahnede canlandırılmasına, anlatmaya bağlı türler de bu olay veya durumun yer, zaman, kişiler ve olay örgüsüne bağlanılarak anlatılmasına dayanır.

5. Soru : Dil, günlük hayatta daha çok hangi işlevde kullanılır?
Cevap : Dil günlük hayatta daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

Sayfa 5
1. Yukarıdaki metin “estetik zevk vermek” ya da “heyecan uyandırmak” için mi yoksa “bilgi vermek” için mi yazılmıştır? Açıklayınız.
Cevap : Verilen metin, yazarın lise yıllarında bulunduğu Ankara ve çevresi hakkında bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Yani yazar yaşadığı anılarını anlatmıştır.

2. Metinde verilen bilgilerin doğruluğunun yada yanlışlığının kanıtlanabilirliğini açıklayınız.
Cevap : Yazarın verdiği bilgileri belli bir yere ve zamana bağlaması bilgilerin kanıtlanabilirliğini ortaya koymuştur.

3. Metinde anlatım türlerinden hangilerinin kullanıldığını örnekle açıklayınız.
Cevap : Metinde yazar, yaşadıklarını anlatırken, öyküleyici anlatımdan, yaşadığı çevreyi anlatırken betimleyici anlatımdan yararlanmıştır.
“Yozgat’tan ayrıldıktan 5 gün sonra kimi yerlerde kala kala… Pencereleri, yapının genişliğine oranla küçük ve…” gibi cümleler bunlara örnek olabilir.

Sayfa 8
1. Yazar, “Miras Keçe” hikayesini okuyucuya bilgi fermek amacıyla mı yoksa okuyucuyu kendi kurduğu dünyaya çekmek amacıyla mı yazmıştır?
Cevap : Yazari hikayeyi okuyucuyu kendi kurduğu dünyaya çekmek amacıyla yazmıştır.

2. “Eski Ankara” ile “Miras Keçe” metinlerini öğreticilik ve sanatsal işlevi yönünden karşılaştırınız.
Cevap : “Eski Ankara” metni bilgi vermek amacıyla yazılmış öğretici bir metin, “Miras Keçe” metni ise sanatsal işlevi olan kurmaca bir metindir.

3. “Eski Ankara” ve “Miras Keçe” metinlerinde kişi, zaman, mekan ve olaylarda değişiklik yapılıp yapılamayacağını belirleyiniz. Belirlediğiniz sonuçlar sizi öğretici ve sanatsal metinlerin hangi özelliğine götürmektedir?
Cevap : Öğretici metinler gerçekliği olduğu gibi, değiştirmeden verdiği için kişi, zaman, mekan ve olaylarda değişiklik yapılamaz. Kurmaca metinler ise var olan gerçekliğe sanatçının duygu ve hayallerini katmasıyla oluştuğu için bu unsurlarda değişiklik yapılabilir.

4. “Eski Ankara” ve “Miras Keçe” metinlerinden hangisinde üslup kaygısı söz konusudur?
Cevap : “Miras Keçe” metni sanatsal bir metin olduğu için üslup kaygısı ön plandadır.

5. Dil, “Miras Keçe” metninde ağırlıklı olarak hangi işlevinde kullanılmıştır?
Cevap : “Miras Keçe” metninde dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevinde kullanılmıştır.

6. “Miras Keçe” metninde hangi anlatım türleri kullanılmıştır? Bu türlere örnekler veriniz.
Cevap : “Miras Keçe” metninde öyküleyici anlatım, coşku ve heyecana bağlı anlatım türleri kullanılmıştır.
“Sonra bir gün mutfakta çamaşırcının küçük iskemlesi üzerinde gördüm. Orada dört kat edilip bırakılmıştı… Adeta bacak bak üstüne atmıştı, gururlu bir hali vardı…” cümleleri bu türlere örnek verilebilir.

7. “Eski Ankara” ve “Miras Keçe” metinlerinin sorularına verdiğiniz cevaplardan hareketle öğretici ve sanatsal metinlerin özelliklerini maddeler halinde yazınız.
Cevap :
* Öğretici metinlerde amaç, okuyucuya bilgi vermektir.
* Sanatsal metinlerde amaç, yazarın okuyucuya kendi dünyasını yansıtmak istemesidir.
* Öğretici metinlerde üslup kaygı ön planda değildir.
* Sanatsal metinlerde üslup kaygısı ön plandadır.
* Öğretici metinlerde dil göndergesel işlevinde kullanılır.
* Sanatsal metinlerde de dil göndergesel işlevinde kullanılır.

Sayfa 11
3. Etkinlik Tablo
Sözlü Anlatım : Söylev, Konferans, Açık Oturum, Sempozyum, Forum, Münazara, Röportaj, Mülakat
Öğretici Metin : Mektup, günlük, anı, biyografi, gezi yazısı, sohbet, deneme, makale, eleştiri, roman, hikaye
Göstermeye Bağlı Metin : Tiyatro
Anlatmaya Bağlı Metin : Hikaye, masal, fabl, fıkra

SAYFA 10
1.soru…..anlatmaya ve ve göstermeye bağlı metinlerin ortak yönleri;metinlerin yapısının zaman,mekan,olay örgüsü ve kişiler unsurları üzerinde kurulması hem anlatmaya hem de göstermeye bağlı metinlerin birer edebi eser olmasıdır….farklı yönleri ise;anlatmaya dayalı metinlerin bir olayı ve durumu anlatmak göstermeye dayalı metinlerin göz önünde canladırmak yani göstermek amacıyla yazılmalarıdır.anlatmaya dayalı metinlerde tasvirlerine yer verilirken,göstermeye dayalı metinlerde parantez içi ifadelere yer verilir

2.soru…..göstermeye bağlı metinlerdekiparantez içi açıklamalar anlatmaya bağlı metinlerde kullanılmaz.bunların yerini tasvirler ve tahliller alır
3.soru…..metinde dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanılmıştır.
Sayfa 11
3.Etkinlik tablo
Sözlü anlatım : söylev,konferans,açık oturum,sempozyum,forum,münazara,röportaj ve mülakat
öğretici metin : mektup,günlük,anı,biyografi,gezi yazısı,sohbet,deneme,makale,eleştiri,roman ve hikaye.
Göstermeye bağlı metin : Tiyatro
Anlatmaya bağlı : Hikaye,masal,fabl,fıkra
Sayfa 12
5.ETKİNLİK
*Öğretici metni kurmaca metin haline getiriniz.
(Sadece ilk paragraf)
Tuğrul Bey’in çocuğu olmadığından yerine , Çağrı Bey’in büyük oğlu Süleyman’ın geçmesini vasiyet etmiş.Fakat Süleyman’ın kardeşi bunu kabullenememiş kendisinin ülkeyi daha iyi yöneteceğini iddaa ederek sultanlığını ilan etmiş.Bu sırada taht için hak iddaa eden Kutalmış da ; ” Eğer sen Çağrı Bey’in oğlu Süleyman’nın hükümdarlığını kabul etmeyerek kendi hükümdarlığını kendi kendine ilan ediyorsan o zaman benimde böyle bir hakkım var” demiş, Alp Arslan’a karşı ayaklanarak kendisinin başa geçmesinin en doğru olacağını iddaa etmişse de bunda başarılı olamamış ve bunu hayatıyla ödemiş.Selçuk’un oğlu Alpaslan Yabgu ile Mikail’in soyundan gelenler arasındaki bu taht kavgası uzun yıllar böyle devam ettmiş.

*Oluşturduğunuz sanat metni ile öğretici metni öykülemenin rolü açısından karşılaştırınız.
Oluşturduğumuz metinde kendi düşüncelerimizi katarak yazdık.

*Sanat metinleriyle , öğretici metinler arasındaki farklılıkları belirtiniz.
Öğretici metinler akla yönelik açıklama bilgi vermek amaçlıdır.Nesnel ifadeler vardır.Kelimeler daha çok gerçek anlamda kullanılır.

Sanatsal(kurmaca)metinler , öznel anlatım ağırlıktadır ve kanıtlanamaz.Yazar kendi duygu ve düşüncelerini katarak yazar.Amaç estetik zevk ve heyecan vermek.Duyguya hisse yöneliktir…Bolca mecaz anlam kullanılır.
6.Etkinlik : Resimde gördüklerinizi öğretici ve kurmaca metin olarak yazıya dökünüz.
Öğretici metin şeklinde ;
Yıkık dökük çatısı yok olmuş taş bir bina yıkıntısı.Yedi kişi bu yıkıntı etrafında birşeyler ile uğraşıyor.Bir inşaat arabası içi boş hazır bir şekilde duruyor.
Kurmaca Metin şeklinde ;
Resimdeki bireyler üniversite öğrencisidir.Araştırma alanı olarak taş binayı ve çevresini seçmilerdir.Kızlı,erkekli grup çok hassas çalışarak buradaki kalıntıları ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.
Sayfa 13
1 )*açıklayarak ifader eder….
*şiirsel….
*göstermeye bağlı ve anlatmaya bağlı
*gerçek

2 )D, Y , Y , D , Y
3 ) D
4 ) E
5 ) soru hatalı
6 ) D
7 ) B
8 ) A
9 ) C

Sayfa 16
birinci soru
1. sanat
2. kurmaca

ikinci soru
d,d,y

3 ) A
4 ) D
5 ) D
6 ) E
7 ) C
8 ) D
9 ) E
10 ) E (bu soru hatalı olabilir)
11 ) D
12 ) B
13 ) C
14 ) E
15 ) A

Sayfa 17
Sayfa 16, 17, 18 Boşluk doldurma ve Test Cevapları

1.
*Sanat Yapmak
*Öğretici

2.
Doğru-Doğru-Yanlış

3.
A – 4D – 5C – 6E – 7C – 8D – 9E – 10B -11D – 12C – 13C -14E – 15A

Sayfa 21
1.Mektup geçmişte tek iletişim aracıydı. insanlar birbirleriyle mektuplaşarak iletişim kurarlardı. o yüzden geçmişte mektubun önemi büyüktü. ancak günümüzde böyle bir durum söz konu değildir teknoloji sayesinde e-posta ve telefon gibi araçlarla iletişim kuruyoruz. bu nedenle günümüzde önemi kalmamıştır
2.Bir iş başvurusu yapmak ya da resmi makamlardan bir talepte bulunmak için dilekçe yazarız.
3. e-posta ve kısa msj yoluyala gönderilen iletilerin mektubun işlevini yerine getirmektedir.
4.Mektup kişiliğimizin aynasıdır; saygımız, sevgimiz, karekterimiz, inancımız, görüş ve düşüncelerimiz, hatta kültürümüz mektubumuza yansır. basit bir yazı tibi olarak görülse de mektubun da kendine özgü bir üslubu vardır.

Kusura bakmayın ama 1. ve 2. Etkinlikler size kalmış bişey.
3.ETKİNLİK
Mektubun Tarihsel Gelişimi
Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar ortaya çıkmış eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler; Mısır firavunlarının diplomatik mektupları (MÖ 15. – 14. yüz yılları) ile Hitit krallarının Hattuşaş (Boğazköy) arşivinde bulunan mektuplarıdır. Batı edebiyatında mektup türünün ilk örneklerini, Yunan edebiyatında görürüz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır. Bu alanda yazanların başında Cicero (MÖ 106 – 43) gelir. Rönesans’tan bu yana Avrupa’da çeşitli ülkelerde bu türün yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa’da mektup türü büyük gelişme göstermiştir. Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Münşeatlarda (Nesir halindeki yazıları bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere denir.) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilirdi. Şinasi’ nin öncülüğünde başlayan düz anlatım akımı, mektuplarda da etkisini göstermiş; Tanzimat’tan bu yana yazılan özel mektuplarda yapmacıksız, doğal bir anlatım kullanılmıştır.

Türk Edebiyatında Mektup Türünün Önemli Temsilcileri;
Türk Edebiyatındaki temsilcileri : Namık Kemal,Ziya Paşa,Halide Edip,Cahit Sıtkı Tarancı,Abdülhak Hamit Tarhan

İlk mektup : Fuzuli-> Şikayetname
Namık Kemal-> Hususi Mektupları
Ziya Paşa -> Veraset Mektupları
Halide Edip Adıvar -> Handan
Cahit Sıtkı Tarancı -> Ziya’ya Mektuplar

Dünya Edebiyatında Mektup Türünün Temsilcileri;
İlk temsilcisi:Cicero
Fransa’da ; Mme de Sevigne, Voltaire, Rousseau mektup türünü çok kullanan sanatçılardır.
Bazı sanatçılar romanlarının daha içten ve etkili olması için mektup türünde yazmışlardır. Balzac “vadideki zambak” ,
Goethe’nin “Genç Werther’in Izdırapları” bu şekililde yazılmıştır.

SAYFA 23
İNCELEME
1.İncelenen mektupların giriş bölümlerinde mektupların yazılış sebepleri ortaya konmuştur. Gelişme bölümlerinde asıl konuya geçilmiş ve konu bütün ayrıntılarıyla ortaya konmuştur.Ayrıca farklı farklı konulara da değinilmiştir.Sonuç bölümlerinde ise durum sorulmuş,kendi durumundan bahsedilip sevgi ve saygı duyguları belirtilmiştir.
2.Oğuz Atay’ın mektupta belirttiği imla ve noktalama kuralları günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

4.ETKİNLİK
3. Paragrafta “üç hafta daha da gezebilirim” sözünde “da” ekiden kaynaklanan bir anlatın bozukluğu olabilir.

3. Paragrafın ilk cümlesinde ; hem seninle hemde birlikte sözcüklerinin beraber kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmış.
SAYFA 24
1.Özel mektuplarda gönderici ile alıcının birbirlerine karşı özel durumlarının yanında,ele alınan konunun da metnin dil ve cümle yapısına yani üslubuna etkisi vardır.
2.İncelediğimiz mektuplardan Oğuz Atay ve Hamdi Tanpınar’ın mektupları aldıkları mektuplara cevap vermek için yazılmıştır.Ahmet Kutsi Tecer’in mektubu ise kendi durumunu bildirmek için yazılmıştır.Mektupların bu yazılış amaçları da giriş bölümlerinde belirtilmiştir.
3.Oğuz Atay ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mektupları özel mektuplar olduğu için gönderici-alıcı ilişkisi yönünden bir içtenlik söz konusudur.Oğuz Atay kızına Ahmet Hamdi Tanpınar da arkadaşına kendi aralarında konuşabilecekleri herhangi bir konuda mektup yazmışlardır.Mektuplardaki bu gönderici-alıcı ilişkisi ve konular,mektupların dil ve cümle yapısını belirlemiş,bir içtenlik oluşturmuştur.Ayrıca Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mektubu biraz daha edebidir.
5.ETKİNLİK
2.Parafrafta : …. mısraın sonunda lüzumlu görüyorum.Cümlesinde “mısraın” kelimesi “mısranın” şeklinde düzeltilmeli.

Oğlum ile başlaya metinde de sondan üçüncü paragrafta ;
Helis eben de üç yaşlı bir horoz adamış, kesecek Hıdrellez günü.
Cümlesinde “üç yaşlı bir horoz” kelimesi ile anlatım bozukluğu yapılmıştır.

SAYFA 25
6.ETKİNLİK
anne: Buralara bahar geldi.
ogul: Bizim o arka bahçe ne güzel olmuştur şimdi.
anne: ilk güzden beri gelcem diye gözümüzü yolda bıraktın
ogul: gelecektim annecigim ama işler yakamı bırakmıyor ki
anne: güzden ayva nar sakladım.Belki kurban bayramında gelir diye ayvalar narlar askıda oldu;zehir olsun dilimize sürdüysek…
ogul: annecigim böyle konuşmayın ama üzülüyorum. Söz veriyorum en yakın zamanda ilk uçaga atlayıp gelecegim
anne: bu sırada harımda diktigin enginarlar büyüdü,yozup gider;sen yoksun diye pişirip de içimize sine sine yiyemiyoruz.
ogul: ne çok severim enginarı geldigimdede bolca enginar yerim
anne gelirsinde gögüsüne sokarsın diye,sümbülü,nergizi kimselere vermediydim.Gelmedin;akranlarına verdim gögüslerine soktular.Şimdi karanfiller güller açtı.Yine de gelecem diye söz veriyorsun.,
ogul: ama annecigim benim elimdeki bişey degil ki patrob izin vermiyor ilk fırsatta gelecegim.
anne: baban her oduna gidişinde dagdan tutam tutam dag lalesi getirir.oglan gelince soksun diye onlar da ellerin gögsünde kurudu.
ogul: babam hala odun kesmeye mi çıkıyor?annecigim söyle babama tepe tepe,dag dag dolaşmasın yaşı ilerledi allah korusun birşey olur
anne: bayramda menentlerin el öpmeye geldiler seni sordular dünya başımıza dar geldi.
ogul: Ahmetle Yaşar mıydı yoksa gelenler onlarıda çok özledim.
anne: Halillerin dügünü var
ogul: öyle mi! kim evleniyor ?
anne: Aliko evlenecek babana bayraktar senin oglanı yapalım dediler babanda:gelirse her şeyiniz olsun ,velakin gelemez benim oglan dedi
ogul: en sonunda evleniyor demek hayırlısı olur inşallah.Patrondan izin almaya çalışacagım bakalım.
anne: sarı inek dogurdu sakar bi buzagası var.onun agzından da nasip olmadı sana koca inek akşamlık sabahlık, onun agzından da nasip olmayacaga benziyor
ogul: ne çok otlardım sarı inegi gezmedigimiz dag ova kalmamıştı.demek buzagası oldu
anne: hıdırellez geliyor
ogul: hatırlar mısın annecigim ateşin üstünden atlama yanacaksın diye kızardın bana
anne: bütün oba hazırlıkta hamdolsun ele güne karşım allah ne verdiyse biz de hazırladık keşkegi çifte kazanlara vuracagım.toğgayı sana adagımın yerine pişirecegim helis ebende üç yaşlı bir horoz adamış kesecek hıdırellez günü
ogul: tıpkı eski günlerdeki gibi
anne: hıdırellezde bari gel oglum. bu gurbetlik yettiş gayri bize
ogul: annecigim söz veremem ama gelmeye çalışacagım
anne: kardeşlerine gönderdigin resmi gösterdim ellerine alıp sokaga çıktılar, agabeyim geliyor agabeyim geliyor diye bagırmaya başladılar sevinçlerinden o akşam yemek bile yemediler aç uyudular aynanın üstünde asılı resmini gösteriyolar .O zaman gözlerimden yaş dolu gibi iniyor.Baban çok aglıyorsun diye bazı bazı bana söylenir.
ogul: aglama ama anne sen agladıgını yazdıkça ben burda kendi kendime kızıp üzülüyorum
anne: ekinler başaga geldi.kabaklar çoktan döktü.baklalar geçiyor gayrı burda her yer yemyeşil yogurt çiçegi ortalıgı sardı bürüdü ilaç için bir avuç kara toprak göremezsin bir buçuk aya kalmaz akça armutlar yetişir.Arkasındanda kavun karpuz üzüm gelecek bize söz kes de gelecegini bildir.Bu gurbetlik yetti gayrı bize
ogul: peki annecigim söyledigim gibi en yakın zamanda gelecegim sizleri çok özledim senin ve babamın ellerinden kardeşlerimi gözlerinden öperim bütün köye de selam söyleyin.

KARŞILIKLI KONUŞMADAN FARKI
Mektupları karşılıklı konuşma haline getirirken mektupların bir haberleşme aracı olduğu ancak karşılıklı konuşmadan farklı olarak donütün bi*raz geç alınacağını göz onünde bulundurulmalı.Mektupların yüz yüze bir haberleşme aracı olmadığı da unutulmamalı.

7.ETKİNLİK
Tarih ve yer:Kağıdın sağ üst köşesine yazılır.
Ad-soyad ve imza:Kağıdın sağ alt köşesine ad ve soyad yazılıp altına imza atılır.
Hitap:Sol üst köşeye ,tarih ve yerin hizasından biraz aşağıya yazılır.
Adres:Kağıdın sol alt köşesine yazılır.
***Mektuplarda kağıt düzeni önemlidir.Çünkü mektuplar kişinin yansımasıdır.

SAYFA 26
1.Verilen mektup örneği Türk Dil Kurumu’na bazı eserler istemek için yazılmıştır.
2.Özel mektuplar; arkadaşlar veya akrabalar arasında haberleşmek için yazılır.İş mektupları ise kişi ve kurumlar arasında veya kurumlar arasında sipariş,satış gibi konularda yazılır.
3.İş mektuplarında emredici anlatım kullanılmıştır.
4.Özel mektuplarda içten ve samimi bir üslup varken ,iş mektuplarında ciddi bir üslup vardır.Bu yüzden iş mektuplarında kısa,açık ve somut bir anlatım vardır.

8.ETKİNLİK
“Bedeli posta havalesi ile hesabınıza gönderilmiştir.” Cümlesinde tamlayan eksikliğinden ve yanlış sözcük kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır.Cümle “Eserlerin bedeli posta havalesi ile hesabınıza yatırılmıştır.”şeklinde düzeltilebilir.

SAYFA 27
1.Dilekçelerde resmi bir üslup kullanılır.Gereksiz sözcüklerden ve süsten kaçınılır.
2.İncelenen iş mektubu ve dilekçe şekil özellikleri ve konu bakımından birbirlerine benzemektedir.Konu olarak da bir istek söz konusudur.Ancak iş mektubu kurumlar arasında,dilekçe kişi ile kurum arasında yazılmıştır.
3.Dilekçelerde sağ üst köşeye veya isim ve imzanın üzerine tarih yazılır.Hitap bölümüne makam adı,kağıt ortalanarak yazılır.Daha sonra dilekçe metni kısa ve açık bir şekilde yazılarak sonuna arz veya rica eklenir.Dilekçenin sağ alt köşesine ad,soyad yazılır ve imza atılır.Sol alt köşeye de açık adres yazılır.

9.ETKİNLİK
“Erzurum Büyükşehir Belediyesine burs başvurusunda bulunmak üzere öğrenci belgesi düzenlenerek tarafıma verilmesini istiyorum.”cümlesinde sebep eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır.Cümle “Erzurum Büyükşehir Belediyesine burs başvurusunda bulunmak için öğrenci belgesi düzenlenerek tarafıma verilmesini istiyorum.”şeklinde düzeltilebilir.

10.ETKİNLİK
İncelenen özel mektuplarda öyküleyici,açıklayıcı,anlatım türleri kullanılırken iş mektubu ve dilekçede emredici anlatım kullanılmıştır.Mektuplarda kullanılan bu anlatım türleri,mektup yazanla yazılan kişi arasında ilişkiye göre şekillenmiştir.

11.ETKİNLİK
Daha çok göndergesel işlevde kullanılmıştır.

SAYFA 28
12.Etkinlik:
İncelenen mektuplar akıcılık,duruluk ve yalınlık bakımından açık bir anlatım özelliklerini taşımaktadır.
*Bütün kutuları işaretleyin.

13.Etkinlik
….:::: TABLO ::::….
Özel Mektup Özellikleri
Akraba,dost,arkadaş arasında yapılır.
Bir İçtenlik hakimdir.
Belli kurallara göre yazılır.

İş Mektubu Özellikleri:
Özel kuruluşları veya vatandaşlara gönderdikleri mektuplardır.
Ciddi bir anlatımı vardır.
Belli kuralları vardır.

Dilekçe Özellikleri:
Bir istekte bulunmak,bilgi vermek amacıyla kişilerin resmi mekanlara yazdığı mektuplardır.
Kısa ve öz bir anlatım yapılır.
Belli bir plana göre yazılır.
SAYFA 29

14.Etkinlik:
Ses Düşmesine Uğrayan Kelimeler: Ses Düşmesinin Nedeni:
İsim-İsmi—————————————-Sözcüğün Ünlü İle Başlayan Ek Alması
Oğul-Oğlum————————————–Sözcüğün Ünlü İle Başlayan Ek Alması
Göğüs-Göğsü————————————-Sözcüğün Ünlü İle Başlayan Ek Alması

SAYFA 30
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1….dilekçe…
….mektubun yazılış nedeni…çeşitli konulardan…
…arz ederim…….rica ederim…….arz ve rica ederim…..
…..özel mektup…..iş mektubu…dilekçe…
2.D,D,D,Y,Y,D,Y
3.D
4.C
5.E
6.B
7.E
8.B
9.A

Sayfa 65
1-)Seyahatname:Bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerini anlattığı eser.
Seyyah:Gezgin,turist

2-)Bu söz insanların farklı yerler görüp öğrenme isteğini vurgulayan bir sözdür.İnsanlar tarih boyunca görmediği,gitmediği yerleri hep merak etmiş, bu yerler hakkında bilgi edinmeye çalışmıştır.
3-)Günümüzde internet eşsiz bir bilgi kaynağıdır.Daha önce görülmemiş yerler hakkında internetten bilgi alınabilir.Ayrıca bu yerler için hazırlanmış dergi,broşür gibi kaynaklardan da bilgi edinilebilir.
4-)İnsan merak ettiği için veya daha çok bilgi edinmek istediği için bir yeri görmek isteyebilir.
5-)Diğer insanlara aktarmak,anlatmak için yazılabilir.
6-)Seyahat etmek,insanın farklı kültürleri,farklı coğrafyaları görmesini,farklı insanlarla tanışmasını sağlayarak kültür açısından büyük faydalar sağlar,insanın ufkunu açar.
Sayfa 69
1-)Gezilip görülen yerlerle ilgili bilgi ve gözlemlerin anlatıldığı yazılara gezi yazısı denir.Gezi yazılarında yerin tarihi,coğrafi özellikleri,sosyal,ekonomik,kültürel yaşantısı;din,ahlak,gelenek ve görenekleri anlatılır.Anlatılanlar mutlaka gerçek olmalıdır.Açık,sade,canlı bir anlatım yapılmalıdır.

2-)Japon halkının azmi,çalışkanlığı,teknolojisi yazarın ilgisini çeken unsurlardır.
3-)Gezi yazılarında görülen herşey değil sadece yazarın dikkatini çeken kültür ve tabiat zenginlikleri,tarihi özellikler ve yaşama biçimi hakkında bilgi verilir.
5-)Metinde bütünlük parağrafların birbirine bağlanmasıyla sağlanmıştır.Paragrafların yapı unsurları olan cümleler birbirlerine bağlanmış,başka konulara atıfta bulunarak paragraflar arasında geçişler sağlanılarak bütünlük sağlanmıştır.
7-)Gezi yazılarında görülen yerin coğrafi ve tarihi özellikleri,kültür ve tabiat zengnlikleri,gelenek ve görenekleri hakkında okuyucuya bilgi verilir.
8-)Göndergesel işlevde kullanılmıştır.
3.ETKİNLİK
-Metinde paragraflar,Japonya hakkında bilgi vermek amacı etrafında yapı unsurlarıyla oluşturulmuş ve bu amaçla birbirlerine bağlanmıştır.

Sayfa 71
7.ETKİNLİK
-Ses Düşmesi Olan Kelimeler;Kaybetme,Devrilme
-Ses Türemesi Olan Kelimeler;Kapıyorlar,Gitmeye
-Sessiz Benzeşmesi Olan Kelimeler;İşçi,Çektikten
-Ses Daralması Olan Kelimeler;Arıyorlar,Bitmiyorla r
*Ses daralmasının sebebi:”Y” sesinin daraltıcı etkisi vardır.Bu yüzden ”y” sesinden önce gelen geniş ünlüler bazen daralır.
Ara-yor -> arı-yor

Sayfa 72
8.ETKİNLİK
Amaç Bakımından:Anılarda amaç yazarın yaşamındaki ilgi çekici olayları anlatmasıdır.Gezi yazılarında ise gezilip görülen yerleri okuyucuya tanıtmaktadır.

Üslup Bakımından:İki tür de açık,sade,anlaşılır,içten bir anlatımı vardır.
Gözlem Tekniği Bakımından:Gezi yazılarında gözlem önemli bir unsurdur.Anılarda ise yazarın kendi yaşama dair izlenimleri önemlidir.
Dilin İşlevi Bakımından:İki türde de dil göndergesel işlevinde kullanılır.
Anlatım Türleri Bakımından:Her iki türde de öyküleyici,betimleyici,açıklay ıcı anlatım türleri kullanılır.
10.ETKİNLİK
-Günümüz teknolojileri sayesinde geçmişte uzak olan yerler yakınlaşmıştır.İnsanlar istedikleri yerleri istedikleri zaman gezip görebilmektedirler.

Sayfa 73
13.ETKİNLİK
-Dünya edebiyatının en önemli seyahatnameleri arasında 13. yüzyılda yayımlanmış Marko Polo’nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren Seyahatnamesi ve 14. yüzyılda yaşamış Arap gezgin İbni Batuta’nın İslâm dünyası gezilerini konu edinen Seyahatnamesi yer alır.
Türk edebiyatının ilk seyahatname eserleri arasında Farsça yazılan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ın Acâibü’lLetâif adlı eseriyle Ali Ekber Hatâî’nin 1515
te yazdığı Hıtâînâme adlı eseri sayılabilir.
Seydî Ali Reis (ö.1562) Mir’atü’lMemâlik (1557) adlı seyahatnamesinde Belücistan, Hindistan, Afganistan, Buhara, Maveraünnehir’le ilgili gözlemlerini ve yaşadığı olayları anlatmıştır. III. Sultan Murat (15751575) döneminde Tokatlı İbrahim oğlu Ahmet, Acâibnamei Hindistan adlı eserinde Kabil, Hindistan, Basra, Yemen, Hicaz izlenimlerini aktarır.
Trabzonlu Mehmet Aşık’ın (1555?) Menâzıru’lAvâlim adındaki eseri de gezi edebiyatının önemli eserlerindendir.
Türk edebiyatının en önemli seyahatname eserlerinden biri Evliya Çelebi’nin (16111682) 10 ciltlik seyahatnamesidir. Evliya Çelebi , 40 yıllık gezilerinden elde ettiği coğrafî, etnografik, tarihî, kültürel pek çok bilgiyi akıcı ve mübalâğalı bir üslûpla kaleme almıştır.

Sayfa 73
Ölçme Ve Değerlendirme
1-)…göndergesel…
…Evliya Çelebi…
2-)(Y),(Y)
3-)D
4-)A
5-)C
6-)D
7-)E

SAYFA 76
HAZIRLIK
1.SOHBET:Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, muhatabıyla konuşuyormuş hissini verecek bir üslûpla makale plânında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.
MUSAHABE:Kökeni arapça olan artık günümüzde kullanılmayan bir kelime olan musahabe konuşma, görüşme anlamına gelmektedir. Diğer bir anlamı karşısındaki kişiyle fikir alışverişi yapmak konu üzerinde fikir belirtmektir. Musahabe demek muhasebe demektir. Günümüzde insanlar muhasebe demek yerine sohbet etmek söyleşi etmek demeyi daha uygun görüyor.
NÜKTE:İnce anlamlı, düşündürücü ve güldürücü, şakalı, zarif söz.
NÜKTEDAN:Nükte söyleyen kişi.

1.Etkinlik
Sözden Söze
Mektuptan açılmış talihim, bir tane daha geldi. Öteki gibi değil bu. Bir kere yazan gizlemiyor kendini, kim olduğunu söylüyor: İsmet Zeki Eyüboğlu adında bir genç. İstanbul Bilim Yurdunda yani Üniversitesinde okuyormuş. Sonra da benimle eğlenmiyor, alaya almıyor beni, över gibi gözüküp alttan alta iğnelemeğe kalkmıyor. Çıkışıyor bana, çıkışıyor ya, haklı olarak çıkışıyor. Eski yazılarımı, şu Öz Türkçe yazılarımı beğenirmiş, yenilerine sinirleniyor, şöyle diyor:

“Geçen günkü Nokta dergisinde Ulus’tan aktarılmış bir yazınızı okudum. Ne çok üzüldüm bilseniz! Yoksa sizi de mi elden kaçırdık? Nerde o eski güzelim Öz Türkçe sözler, nerde o yazınızdaki edebiyat, ahlâk, hak, sanat, merak, şiir gibi tatsız tutsuz Osmanlıca sözler. Niçin şunun bunun sözüne bakıp da düşüncelerimizi değiştiriyorsunuz? O yeni sözleri beğenmeyenler var diye mi yazmak istemiyorsunuz? Günün birinde bir kişi çıkıp size: “Beğenmedim bu sesinizi” dese ona bakıp da sesinizi değiştirecek misiniz? Ne derse desin el gün. Biz yolumuza bakalım.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra Röportaj Makale Eleştiri Haber Yazısı Deneme Gezi Yazısı Söyleşi
Daha böyle çok şeyler söylüyor. O mektubu okurken tatlı bir duygu sardı içimi, “mektup” değil de “beti” dediğim günleri andım. Doğru söylüyor, iyi söylüyor o genç. Utandım kendi kendimden inandığım yoldan dönmenin yeri mi vardı? Bu çıkışmalarına karşılık ne diyeyim de bağışlatayım suçu mu? Var benim de bir özrüm, gelgelelim gençler anlamaz, anlamamaları daha da iyidir. Gene söyleyelim ben.
A çocuğum, ben yaşlandım, kocadım da onun için saptım yolumdan. Bilin ki sevinerek olmadı bu. Gene durup durup o yola özlemle bakıyorum. Bir sevgilinin bir daha evine varamayacağınız bir sevgilinin yoluna nasıl bakılırsa öyle bakıyorum. Biliyorum ki doğru oradadır; güzel oradadır, ancak ben yoruldum, dizlerim kesildi. Bir de o işi başaramayacağımı anladım. Yalnızdım, pek yalnız kaldım. Beni tutanlar, benim o yolda gitmemi dileyenler vardı, uzaktan seslenmekle yetiniyorlardı. Beni özendirmek istemelerine ne denli sevinirsem sevineyim, yanımda kimseyi görememek üzüyordu beni.
Doğrusu, büsbütün de bırakmadım o yolu. Böyle Arapça, Farsça tilcikleri kullandığım yazılarımda gene o sevdiğim, kimini de kendim uydurduğum tilciklere yer veriyorum. Biliyorum, yetmez bu, en doğrusu gene eskisi gibi özTürkçe yazmaktır. Onu yakında, bir dergide gene deneyeceğim.
Çok sevindim o mektuba. Birkaç yıl benim yürüdüğüm bir yolu bırakmak, istemeyenler olmasına çok sevindim. Gençler unutsun benim emeklerimi, onları hiçe saysınlar, Arapça, Farsça tilciklerden kaçınmadığım bir suda sevgiliden geliverecek bir esenleme gibi yüreğimi aydınlatır, güneşler doğurur gönlümde.
İtalyan yazarı Luigi Pirandello’nun bir iki oyununu görmüşsünüzdür, hikâyelerini okudunuz mu? Bay Feridun Timur onlardan otuz altısını dilimize çevirmiş, Millî Eğitim Bakanlığı da bastırmış. Hepsini okumadımsa da okuduklarım çok hoşuma gitti, diyebilirim ki o yazarın oyunlarından daha çok beğendim hikayelerini. Oyunlarında yüksekten atmayı andırır bir hal vardır. Hikâyeleri öyle değil, Pirandello onlarda kişilerini daha iyi gösteriyor, canlandırıyor. Oyunlarında hep bir görüşü savunmak, okuyanları, yahut seyircilerini düşündürmek ister. Hem de çözümlenemeyeceğini söylediği meseleler üzerinde düşündürmek ister. Bir gerginlik vardır oyunlarında, hikâyeleri ise öyle değil, onlardaki kişiler daha canlı, okuyana daha yakın. Herhalde bana öyle geldi.
Bay Feridun Timur da iyi çevirmiş dilimize. Belli ki İtalyanca cümleye bağlı kalmak istememiş, her yerde değilse bile çok yerde: “Bizim dilimizde nasıl söylemeli?” diye düşünmüş. Örneğin bir yerde: “Don Lollo hiddetten küplere biniyordu.” diyor. “Küplere binmek” deyimi sanmam ki İtalyancada olsun. Daha böyle çok buluşlar var Bay Feridun Timur’un çevirisinde.
Ama belli ki daha genç bir yazar, o cesareti daima gösteremiyor, bazan acemiliklere düşüyor. İşte bir örnek: “Don Lollo bu sözlere olmaz diyordu. Nafile; olan olmuştu; fakat nihayet kabul etti ve ertesi sabah şafakla beraber, âlet ve edevat torbası s ırtında olduğu halde, Zi Dima Locası Primosole’ye geldi. Nihayet kabul etti.” den önce bir “fakat” koymanın ne yeri var? Hele: “avandanlığı s ırtında” demek dururken “âlet ve edevat torbası s ırtında olduğu halde” demenin cümleye bir ağırlık verdiğini nasıl anlamıyor? Daha böyle kusurlar var Bay Feridun Timur’un çevirisinde, “haykırmak” sözünü çok kullanıyor, hem de “bağırmak” yerine kullanıyor. Gene o hikâyenin bir yerinde: “Küpten olmamak için ihtiyarı orada mevkuf mu tutacaktı?” diyor. Burada “mevkuf” sözü hiç yakışıyor mu? “kendisi küpten olmasın diye ihtiyarı hürriyetinden mi edecekti” diyemez miydi?
Bir de şunu söyleyelim. “Ciddi Bir Şey Değil” adlı hikâyede şöyle bir cümle var: “Her defasında bir daha aynı hataya düşmeyeceğine dair yemin üstüne yemin ediyor, ahdü peyman ediyor, yeniden âşık olmamak için kahraman bir deva araştıracağını söylüyordu.” Bay Feridun Timur böyle konuşmaz elbette “düşmeyeceğine yemin etti .”der. Düşmeyeceğine dair yemin etti.” demez. Belki İtalyanlar öyle der, biz demeyiz. “Kahraman deva” da ne oluyor? belli, Fransızların “remède hèroique” dedikleri, İtalyancada tıpkısı olabilir, Türkçede öyle denmez, başka bir şey arasın.
Luigi Pirandello’dan “Seçme Hikâyeler” de böyle ufak tefek kusurlar var, gene de o kitap tatlı tatlı okunuyor, Bay Feridun Timur’u iyi çevirmenlerimizden, yani mütercimlerimizden sayabiliriz. Hele bir şeye çok sevindim: ikinci ciltte dil birinci cilttekinden çok daha iyi. Demek ki Bay Feridun Timur’un çevirileri günden güne iyileşecek. Ben adını yeni duyduğuma göre kendisinin bir genç olduğunu sanıyorum, bundan sonraki çevirileri elbette daha kusursuz olur. Siz de okuyun o hikâyeleri, eğlenirsiniz, hele ikinci cildin başındaki Donna Mimma’dan başlarsanız, bütün kitabı okumak hevesi uyanır içinizde.
(Nurullah ATAÇ. Söyleşiler, TDK, 231, Ankara 1964 )
3.etkinlik
Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, muhatabıyla konuşuyormuş hissini verecek bir üslûpla makale plânında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.

Sohbet, makaleden üslûp yönüyle ayrılır. çoğunlukla, günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.
Makaleye benzer bir yazı türüdür. Konusu daha çok genel ya da günlük sanat olaylarıdır. Fakat konu, tez ve savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır. İnsanlar karşılıklı konuşmayı sevdiklerinden, söyleşi türündeki yazıları okumayı severler. İyi bildiği ve herkesin ilgilendiği bir konuda çoğu kişi söyleşi yazabilir. Bunun için bir konuda, ne söyleneceğini bilmenin yanı sıra, nasıl söyleneceğini bilmek gerekir. Söylenecekler, küçük şakalarla daha çekici duruma getirilebilir. İyi bir dinleyici olmak, iyi bir söyleşi yazmak için önemlidir. Usta bir söyleşi yazarı çok ağır konuları bile herkesin okuyup anlayabileceği bir duruma getirir.
Söyleşi türünün Türk Edebiyatı’ndaki önemli temsilcileri: “Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri”, “Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri”, “Şevket Rado – Eşref Saati”, “Melih Cevdet Anday – Dilimiz Üzerine Söyleşiler”, “Nurullah Ataç – Karalama Defteri”… Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel… gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.
Söyleşinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğuna, okuyucusu ile olan bağına güvenmeli, anlattıklarını günlük konuşma havasıyla, fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan anlatabilmelidir.
• Kolay okunabilir bir uslup yakalayabilmelidir.

SAYFA 79
İNCELEME
1.
• Yazarın, okuyucu ile bir sohbet havası içinde senli benli konuşması,
• Yazar, düşüncelerinin doğruluğunda ısrar edici davranmaması,
• Daha çok yazarın kişisel düşünceleri ağırlık kazanması.
• Yazarın samimi, içten bir ifade tarzıyla yazması,
• Yazarın çeşitli güncel olayları da kullanarak duygu ve düşüncelerini desteklemesi,
• Gazete ve dergi yazıları olması,

2. Herkesin ilgisini çekebilecek günlük bir olay ya da konu ile ilgili düşüncelerini kendince bir üslupla anlatarak okuyucuya konuşma havası içinde hissettirmeden bir şeyler öğretmek, onu bilgilendirmek amacıyla sohbet gerçekleştirilir.
3.
• Herkesin ilgisini çekebilecek günlük bir olay ya da konunun seçilmesi,
• Yazar veya konuşmacı anlattıklarının doğruluğuna, okuyucusu veya dinleyicisi ile olan bağına güvenerek anlattıklarını günlük konuşma havasıyla, fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan basit bir üslupla anlatabilmesi,
• Sohbet yazarı veya sohbet eden konuşmacının soru sorması ve sorulara kendi cevap verme*si,
• Yazar veya konuşmacının daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürerken küçük fıkraları ve anıları da malzeme olarak kullanması,
• Bütün bunların bir plan içinde verilmesi,
yazı ve konuşmalarda sohbetin gerçekleşmesini sağlamıştır.

4. Burada samimi bir üslup kullanılmıştır. Günlük bir konuyu işlerken sadece kişisel görüş ve düşüncenin okuyucuyla paylaşmış dolayısıyla bu üslupta kolaylığı ve içtenliği sağlamıştır. Bu üslup sıkıcı olmadığından ve anlam gayet açık olduğundan ve dilin bütün imkânlarından faydalandığı için fikirleri ifade etmede daha etkilidir.
Bu tür yazılarda, samimiyet esastır.

5. Daha önce kelimede sesler, cümlede kelimeler, paragrafta cümleler, metinde paragraflar birer birim olduğu için paragrafların da metni oluşturan birim olduğundan bahsetmiştik. Bu paragraflar dilbil*gisi kuralları içinde kelimeler, kelime grupları ve cümleler arasında anlam ilişkisiyle iç içedir. Konunun ortaya konduğu veya sezdirildiği cümle ve cümlelerin paragrafın başlarında olduğu görülmektedir. Her paragrafı kendisinden önce ve sonrakine bağlayan söz veya söz grupları vardır. Bu paragraflar birbirinden bağımsız değildir. Dilbilgisel öğelerle ve anlam ilişkisiyle birbirine bağlıdır. Örneğin birinci paragrafta Mustafakemalpaşa Kasabasından mektupla gelen bir sual olduğu söyleniyor, ikinci paragrafa “Doğrusu her mektupta sorulan suale hemen cevap vermek kolay o/muyo/-”cümlesiyle başlayarak birinci paragrafla anlam ve dilbilgisel ilişki kurmuştur. Üçüncü paragraf “Sonunda” kelimesiyle başlıyor. Sadece bu kelime bile bu paragrafın bir önceki paragrafın anlamını devam ettirdiğini kanıtlamaya ye*tecek bir örnektir. Yine dördüncü paragraf “Sonra” kelimesiyle başlıyor burada da aynı durum söz konusudur. Bu şekilde her paragraf için anlam ve dilbilgisel bağlantıları bulmak mümkündür.
6. Bu metinde yazarın mahalli ve kişisel söyleyişlere başvurduğu söylenemez. Ancak belki biraz zorlamayla “bir topak şeker” “bayılır, mest olurmuş” gibi ifadelerin bu tür ifadelerden olduğu düşünüle*bilir. Bu tür ifadelerin metni daha içten ve samimi yaptığı söylenebilir.
7.
• Dil, rahat ve esnektir.
• Konu güncel olduğundan dil daha serbesttir
• Sohbet havası içinde senli benli samimi bir üslup vardır.

8. Açıklayıcı, öyküleyici ve söyleşmeye bağlı anlatım türleri kullanılmıştır.
“Dünyada insanoğlu bütün güzel hareketleri sadece bir takdir kazanmak için yapmıştır. Gerçi para kazanmak, kazandığımız o para ile daha refahlı bir ömür sürerek rahat etmek için çalışıyoruz gibi görünüyorsak da bütün çalışmalarımızdan zaman zaman takdir edileceğimizi ümit etmesek geçinmek hesabına bile olsa çalışmak hevesimiz kalmaz.” cümleleri açıklayıcı anlatıma,
“Geçenlerde attan pek iyi anlayan bir dostumla görüşüyorduk. Atlara her şeyi öğretmenin kabil olduğunu söylüyordu. Yeter ki at istenilen bir hareketi yaptığı zaman mükâfat alacağını kavrayabilsin.” cümleleri öyküleyici anlatıma,

“Onun için iyi hareketleri teşvikte cezanın tesiri takdirin, mükâfatın çok altında kalır. Yine attan anlayan o dostumuza:
— Atın iyi hareketlerine karşılık beklediği takdir nedir, diye sordum.
— Gayet basit, dedi, ya bir topak şeker yahut da suratının okşanmasından ibaret.” cümleleri söyleşmeye bağlı anlatıma örnek gösterilebilir.
9. Dil, metinde ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanılmıştır.

SAYFA 80
5.Etkinlik
Anlatım bozukluğu yoktur.
6.Etkinlik
-ki ve -de ayrı yazılırsa bağlaç , birleşik yazılırsa ek oluyor.
-de genelde hal eki olarak bulunur.Onu cümleden çıkarabilirsin.
-ki ise sıfat yapan -ki (daldaki) , ilgi adılı olan -ki (öğretmeninki) , bağlaç -ki …
-mi ise soru anlamındaysa her zaman ayrı yazılır.kendinden sonra gelen ekle ise birleşik yazılır.Örneğin ; Bu mudur?
Soruyu çözemediğimi kimse bilmiyor.(Burada-mi birleşik yazılmış çünkü soru anlamı yok sadece iyelik eki)

Sayfa 81
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1.a.göndergesel
b.sohbetin
2.D,Y,D,D
3.E
4.A
5.E

SAYFA 83
Hazırlık Çalışmaları
1.Gazete:Politika,ekonomi,kültür ve daha başka konularda haber veya bilgi vermek için,yorumlu veya yorumsuz,hergün veya belirli aralıklarla çıkarılan yayın.
Haber:Bir olay,bir olgu üzerine edinilen bilgi
Sütun:Gazetelerde veya dergilerde sayfanın yukarıdan aşağıya doğru ayrılmış kısmı.
Sürmanşet:Gazetenin birinci sayfasındaki logoların üzerinde kullanılan başlık
Manşet:Gazetelerin ilk sayfasının üst kısmına iri puntolarla konulan başlık
Muhabir:Basın ve yayın organlarına haber toplayan,bildiren ve yayan kimse.
Ajans:Haber toplama ve yayma işiyle uğraşan kuruluş
Köşe yazısı:Fıkra
Tekzip:Yalanlama
Asparagas:Uydurma
Sansasyonel
http://img.frmtr.com/images/smilies/biggrin.gifikkat çeken,çarpıcı
2.Bilgi vermektir.En yeni,en doğru haberler okuyucuya veya dinleyiciye aktarmaktır.
3.İnsanlar sosyal varlıklar olduğu için dünyadan bilgi edinme haber alma ihtiyacı duyarlar.
4.Haber yazılarının ilgi çekici olması lazım.Sıradan olaylar haber özelliği taşımaz.
5.Benim en çok cinayet haberleri(3.sayfa haberleri dikkatimi çekiyor)

1.Etkinlik
Haber uçurmak,haber vermek,çocuktan al haberi, dünya yansa haberi olmamak

Sayfa 86
1.*Haber yazıları ilginç,orjinal ve doğru olmalıdır.
*sağlam ve inandırıcı kaynaklardan faydalanılmalıdır.
*sade,açık bir anlatım yolu benimsenmelidir
*belli bir plan dahilinde yazılmalıdır.
2.Doğru olmasını ister.(bence)

4.Etkinlik
Tablodaki herşeye işarat koyun
5.Etkinlik
Ne:Mini karaciğer
Neden:kök hücreden
Nerede:NewCastle üniversitesinde(ingiltere)
Nasıl:kordon kanından elde edilen kök hücreden
Ne zaman:1 kasım 2006
Kim:ingiliz bilim adamları

Sayfa 87
3.Sosyal,siyasal,kültürel ve günlük hayatla ilgili bilgi almasını sağlar.

7.etkinlik:Bütün gazetelerde spor,ekonomi,siyasal,kültürel ve güncel olaylar olmak üzere çeşitli konularda haber yazısı mutlaka bulunur.
9.Etkinlik
Burgazada Çöp Yangınıyla Faciadan Döndü.Cümlesinde ”Döndü”kelimesi kurtulmak,atlatmak anlamından kullanılmıştır.(yan anlamındadır)
*Amaç bilgi vermek olduğundan genelde kelimeler ilk anlamında kullanılır.
10.Etkinlik
Basit ,anlaşılır haber cümleleri kullanılır.Bu özellikle haberin anlaşılırlığını olumlu yönde etkiler.
4.Açıklayıcı ve öğretici anlatım türleri kullanılmış
5.Göndergesel işlervde
6.Anlatıcı nesnel anlatım yolunu kullanır.Çünkü amcı bilgi vermektir.Kendi duygu ve düşüncelerini katmaz.

Sayfa 88-89
Anlama Yorumlama
1.Okuyucu açısından iyi bir yazı özelliği taşıması için.

Ölçme Ve Değerlendirme
1.Ne,nerede,ne zaman,nasıl,neden,kimdir.
*resmi,özel,ajans
2.D,D
3.A’dır.
4.B
5.A

Fıkra Konusunun Cevapları (Sayfa 91-95 Arası)
Hazırlık
1.ilginizi çeken olayları paylaşın.
2.Gündelik konuları yorumlayan yazı türüdür.Bu yüzden günlük ve geçiçidir.Yani kelebek gibi kısa ömürlüdür.
3.Kalıcılık:çabuk unutulmamak,değerini geç yitirmek
Günübirlik:Bütün gün boyunca 1 gün
Güncelliğini yitirmek:Günün konusu olmamak,geçmişte kalmış olmak
Suya yazı yazmak:bugünün yazılarının yarın unutulup gideceği anlamında kullanılır

Soruların cevapları
1.*okuyucunun ilgisini çekecek günlük olaylar işlenir.
*açık,sade,anlaşılır bir dil kullanılır
*konular tarafsız bir şekilde ele alınmalıdır.
*samimi ve içtendir.
*yazılanları inandırma zorunluluğu yoktur.
2.her konuda fıkra yazılabilir.Günlük ve ilgi çekici konular seçilirse daga dikkat çeker
3.Unutulmuş olan”teşekkür”konusu işlenmiş.Yazar günlük hayattan ve kendi hayatından örnekler vermiş.
4.Dokunaklı bir sonuca bağlanarak okuyucunun düşünmesi amaçlanmıştır.
5.—
6.Kanıtlama yoluna gitmemiş örneklerle açıklamıştır.
7.Göndergesel işlevde kullanılmıştır.
8.Cebe indirmek-Cebe almak
Nezaketle vücudunu kırmak-Eğilmek
5.Etkinlik
hepsini işaretleyin
*Akcılık,duruluk,açıklık fıkranın anlaşılmasını mkolaylaştırır.
7.Etkinlik
Birçok şikayetleri ile başlayan cümlede bir çok şikayet olacak..Zaten bir çok çoğulluk anlamı katıyor
8.Etkinlik
Sözlü anlatım ürünü olan fıkralar nükteli,gülünç hikayelerdir.Bunlar olayları gülünç,şakalı anlatarak insanları düşündürmeyi amaçlar.Gazetede yayımlanan fıkralar ise günlük olayları ciddi yazılardır…

Ölçme ve Değerlendirme
1.gazetelerde
güncel
2.D,Y,D
3.C
4.E
5.C

Sayfa 102
5.Etkinlik
Konularına Göre Denemeler
Kişisel duyarlılık ve dikkati konu alan denemeler
Görgü ve pazarcılıktır(kitaptaki deneme örnekleri)
Özellikleri:günlük hayatla ilgili konularda kişisel duyarlılık ve dikkat konu edinilir
Öğretici-Eleştirel denemeler
Ruh ve beden(kitaptaki deneme örneği)
Özellikleri
Daha çok eğitici ve öğretici bir rol üstlenen denemelerdir
Sosyal ve Felsefi Konulrda Bireysel Düşünceyi ifade eden Denemeler
Bilgi ve düşünce(kitaptaki deneme örneği)
Sosyal ve Felsefi konuları işleyen denemelerdir.
6.Etkinlik.Tüm kutucuklara işaret koyun.
NOT
http://img.frmtr.com/images/smilies/biggrin.gifeneme yazmak için derin bir kültür birikimine sahip olunması gerekir.bu yüzden denemelerde bazı anlaşılmayan kelimeler olabilir.Ama bu kelimeler anlaşılmayı ve akıcılığı pek etkilemez
Sayfa 103
soru 2:Açıklayıcı,kanıtlayıcı ve öğretici anlatım türleri kullanılmıştır.
soru 3:göndergesel işlevde kullanılmıştır

8.Etkinlik
Sohbet
Dil:samimi ve içtendir.Nükteli anlatım vardır.

Deneme
dil:Ciddidir.Nükteli anlatıma yer verilmez.

Sohbet
tema:güncel

Deneme
tema:ilgi çekici

Sohbet
Söyleyiş-üslüp:içtenlik vardır.

Deneme
Söyleyiş üslüp:duygudan çok düşünce vardır

9.Etkinlik
Büyük-küçük,içeri-dışarı gibi zıt anlamlı sözcükler kullanılmıştır.Bu sözcükler karşıt durumları ortaya koymak amacıyla kullanılmıştır.Yazar karşıtlıklardan yararlanarak asıl anlatmak istediği düşünceyi ortaya koymuştur.

10.Etkinlik
Metinde ”gözüne almak”deyimi yanlış kullanılmıştır.”göze almak” şekliyle düzeltilebilir.

Anlama Yorumlama
1.Deneme yazarları engin kültür birikimleri ve geniş düşünce dünyaları ile okuyuculara faydalı olurlar.Ele aldıkları konularda düşüncelerini ortaya koyar ve okuyucularına bir düşünce kapısı açarlar.
2.İnsan hayal ve kültür dünyasını geliştirir.Kişinin farklı fikirlere açık olmasını ve saygı duymasını sağlar.

Ölçme Ve Değerlendirme
1.Düşünce
2.D,D,D
3.D
4.C
5.E
6.A

Sayfa 107-115 Arası Makale Konusunun Cevapları
Hazırlık
soru-1))
Gözlem:bir eseri yazmaya başlamadan önce gerekli,bilgi,deney,inceleme,v e araştırma yapma işi.
Tarafsızlık:yansızlık,tarafsız olma durumu
ispat:kanıtlamak,gerçek yönünü ortaya çıkarmak
Nesnellik:taraf tutmadan yapılan inceleme,objektiflik
Bilimsellik:bilimle ilgili,bilime dayalı
Didaktik:öğretici
Başyazı:dergi ve gazetelerin ilk sayfalarındaki makale
Başyazar:başmakale yazarı

2.belgelerle açıklanır.Kanıtlar gösterilir.
Sayfa 109
1.*Makaleler herhangi bir konuda bilgi vermek ,bir konuyu veya düşünceyi açıklamak,ispatlamak amacıyla yazılır
2.Çevre kirliliğinin dünyamız için oluşturduğu tehtide dikkat çekmek ve bu konuda görüşlerini belirtmek
3.Gerekli kültür ve bilgi birkimine sahip okuyucuya hitap eder
4.Konu toplumun büyük bir kesmini ilgilendirecek nitelikte olmalıdır.
*kanıtlar inandırıcı olmalıdır.
*anlatım açık,sade,anlaşılır olmalıdır.
*Konu tarafsız bir şekilde ortaya konmalıdır
5.haber yazılarında sadece haber vardır,makalelerde düşünce ve yorum vardır.Gazete haberleri günlük olduğu halde makalelerde günlük düşüncelerden çok uzun ömürlü düşünceler yer alır
6.çevre kirliliğinin yol açtığı zararlardan bahsedilerek örnekler verilmiş.sonra alınabilcek önlemlerden bahsedilmiştir
7.Çevre kirliliğinin zararları düşüncesi,çevre kirliliğinin yol açtığı afetler,küresel ısınma ve bozulan ekolojik sistem yardımcı düşüncelerle ilişkilendirilerek birbirine bağlanmıştır
8.?
9.işlenecek konunun ortaya konmasıyla başlamış,örneklerle devam etmiş ve bir fikre bağlanarak sonuçlandırılmıştır
10.Göndergesel işlevde

4.Etkinlik
öğretici,açıklayıcı,kanıtlayıc ı anlatım türleri kullanılmıştır.okuyucuya çevre kirliliğinin neden ve sonuçlarını açıklamak,öğretmek ve kanıtlamak amacıyla bu anlatım türleri kullanılmıştır.

12.Etkinlik
Metinde görev alan kelimeler,kelime grupları ve cümleler yapıyı oluşturan ögelerdir.Kelime grupları ve cümleler anlam ve şekil bakımından birbirine bağlanarak makalede verilmek istenen düşünceyi ortaya koyar.

Anlama Ve Yorumlama
1.Okuyucuların makalede işlenen konu hakkında bilgi edinmesini,onların dünyasında yeni ufukların açılmasını sağlar.
2.Makaleler düşünce yazılarıdır.Dolayısıyla yazarın düşüncelerini yansıtan yazılardır.Yani yazarın düşüncelerini yansıtarak ayna görevi görür.

Ölçme Ve Değerlendirme
1.Düşünce
gazete ve dergilerde
Başyazı,başyazar
2.D,Y,Y,D
3.C
4.B
5.E
6.E
7.C

ELEŞTİRİ (TENKİT)
HAZIRLIK
1- Eleştiri tarafsız bir şekilde yapılmalıdır. Eleştirilenin iyi ve kötü yönlerini ortaya koyarak değerini bildirmelidir. Böylelikle eleştirilene kılavuzluk eder.

2- Hiciv: yergi
Taşlama: Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, tariz.
Eleştiri: 1 . Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit. 2 . Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Tenkit: Eleştirme, eleştiri.
Kritik: Eleştiri.


3- Bir eser veya kişiyle ilgili fikirlerin söylenmesi eserin yada kişinin değerinin ortaya konması ve eser veya kişinin doğruya yöneltilmesi bakımından önemlidir.
4- ‘’ Herkes düşünceme katılırsa yanılmış olmaktan korkarım.’’ sözü insan yanlış yapsa dahi yanlış yapanın yanlışlarını gösterecek birisi olmadığı için doğruları bulamamaktan korktuğunu anlatmak için söylenmiştir.
5- Yapılan eleştiriler özellikle olumlu eleştiri ise insanda merek uyandırmaktadır.
1. ETKİNLİK
Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?
Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir. Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.

Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel özleri yardımıyle anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir; dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.
Böylece, Goethe’nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta Faust’un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın **imar sarayında karşı karşıya bulunduğu zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı andadır ki **imar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.
Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal’ı PortRoyal’dan nasıl ayırabilirsiniz. Munzer’i Köylüler Savaşından, Luther’i din devriminden, Napoléon’u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan? Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..
( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature, Çeviren: Tahsin SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel Sayısı , Mart 1971)
kaynak:aof.edu.tr

HASAN BOĞULDU
“Hasan Boğuldu” hikâyesiyle yeniden, bitmez tükenmez zenginliklerle dolu
Anadolu’ya açılmış oluyoruz. Anadolu’da acı gerçekler, fakirlik ve ıstırap vardır, fakat onların yanı sıra, hatta onların içinde şiir, aşk ve yiğitlik de mevcuttur. Anadolu halk edebiyatının şaheserleri olan Kerem ile Aslı ve Köroğlu hikâyelerinde de biz, hayatın bu iki büyük kaynağını bulmaz mıyız? Fakat gerçeği fark etmek için görmesini bilmek, onun güzelliğini dile getirmek içinse şair olmak icap eder. Sabahattin Ali bu iki meziyete de sahiptir. “Hasan Boğuldu”, onun bu iki meziyetini ortaya koyduğu en güzel eserlerinden birisidir.
Hikâyede, baştan sona kadar, bir fon musikisi gibi, tabiatın güzelliği çağıldar.
Yazar, usta bir ressam gibi, dış âlemde gördüğü her şeyi tespit eder. Fakat bu tabiatın içinde, ondan fışkırmış gibi güzel, canlı insanlar vardır. Yörük kızı Emine, bahçıvan Hasan! Yazar, yine bir yörük kızı olan Hacer’in ağzından onların hazin ve güzel aşk ve ölüm hikâyelerini anlatır. Yazarın kendisi ile Hacer’in varlıkları hikâyeye bir çerçeve teşkil ederler. Onlar da Emine ve Hasan gibi, kendilerini çeviren tabiatın güzelliği içinde yer alırlar. Hikâyeyi anlatan Hacer, Emine ile aynı obaya mensuptur. Öyle ki biz hikâyeyi dinlerken ikisini birbirine karıştırır gibi oluruz. Yazar da Hacer’i tasvir ederken Hasan gibi, onun kendisinden çok farklı bir insan olduğunu hisseder. Fakat yazar ile Hacer arasında aşk duygusu değil, aynı yola giden iki insan arasındaki dostluk ve yardım duygusu vardır. Hasan ile Emine’nin aşk maceralarına karşı duydukları derin ilgi de onları birleştirir.
Hikâyenin esasını Emine ile Hasan arasındaki aşk teşkil etmekle beraber, hikâyede, hikâyeci ile Hacer’in varlıkları da önemlidir. Zira biz Emine ile Hasan’ı onlar vasıtası ile tanırız. Yazar bize Emine ile Hasan’ın yaşadıkları topraklarla Hacer’i, Hacer ise Emine ile Hasan’ı tanıtırlar. Yazar ile Hacer, tabir caizse, tablonun ön planını, Emine ile Hasan, arka planını teşkil ederler. Hikâye içinde hikâye ve şiir, eski devir hikâyelerini hatırlatır. Fakat burada anlatış tarzı, dil ve üslûp eski hikâyelerdekinden çok farklıdır.
Eski Türk hikâyelerinde tabiat ve gerçek, bu kadar zengin ayrıntı ile anlatılmaz. Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi Sabahattin Ali’de batılı ressamlara has bir dikkat ve itina vardır. Onun dış âleme bakış tarzı, hikâyeye, tabiatın zenginlik ve safiyetini getirir. Hacer’in anlattığı hikâyeye de yazarın ses ve üslubunun gizli bir şekilde karıştığı, onu ayarladığı hissolunur. Hiçbir halk hikâyesi bu kadar temiz, düzgün, doğru, ayıklanmış bir dile sahip değildir. Hacer’in naklettiği Emine’ye ait aslında yazarın kaleminden çıkan- türkü de kafiye yapısı ve kompozisyon bakımından, halk türkülerine nazaran çok düzgündür. Bütün hikâyede halkı ve halk kültürünü seven, onları sevgi ile benimseyen, fakat onlara kendine göre bir çekidüzen ve mana vermek isteyen bir aydının varlığını hissederiz.
“Hasan Boğuldu” hikâyesine, bir araya geldikleri zaman daima güzellik duygusu uyandıran üç büyük ebedî tem “tabiat”, “aşk” ve “ölüm” hakimdir. Fakat yazar bunları, renkli elişi kâğıtlar gibi birbirine yapıştırmaz, yaşanılan hayatın tabii şartları içinde birleştirir. Hikâyede tasvir geniş bir yer tutmakla beraber, olay ve olay ile ortaya konulan ana fikir de önemlidir. Olay ana fikre bağlı olduğu için önce onun üzerinde duralım.
Hasan ile Emine birbirini severler ama birleşemezler. Sebebi, birisinin ovalı, ötekisinin dağlı olmasıdır. Maddî şartlar insanlar arasında sınıf farkları yaratır ve bu farklar birleşmeye engel olur. Yörük kızı bu farkın tam şuuruna sahiptir. ‹lk karşılaşmalarından birinde, Hasan,
yörük kızma, sırtında taşıdığı heybeyi eşeğin üstüne atarak rahat etmesini teklif edince yörük kızı:
— Olmaz, der. Ovada heybeyi eşeğe taşıtırsam, koca dağa bu yük ile nasıl çıkarım. Yörüklerin hayatını, üstünde yaşadıkları, sürülerini otlattıkları dağ tayin eder. Dağda yaşamak, ovada yaşamaktan daha zordur, Hasan kendisine evlenme teklif edince chat
yörük kızı:
“Ne ben senin köyünde edebilirim ne sen benim obamda” der.
Birleşemeyişin başka bir sebebi, yine tabiat şartlarının doğurduğu sosyal münasebetler, örf, âdet ve inanç farklarıdır.
Hasan Emine’ye, köye gelin geldiği zaman: “Sen bahçeye bakarsın, ben zeytine giderim, kimseye muhtaç olmayız.” deyince Emine şu cevabı verir:
“- İnsan nereye giderse rızkı da beraber gidermiş, bunu düşün düğüm yok. Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam. Köyünüzün eli kınalı kızlarına karışamam, senin içine dert olur. Yörük kızı geldi de Hasan’ı elimizden aldı derler, benim içime dert olur, yörük kızı dağdan köye, çadırdan eve inmemeli.”
Hasan ısrar edince, Emine, aynı fikri şöyle tekrar eder: “Hasan, ovada büyüyen dağda yapamaz… Dağın suları serindir ama yolları sarptır. Kar altında odun kesmek bahçeye bostan ekmeye benzemez. Benim erim diye götürdüğüm adamı obamın yiğitleri kınamamalı.”
Hasan’a nazaran Emine daha gerçekçidir. İnsanı bir bütün olarak çalışma hayatı ve sosyal çevresi ile beraber alır.
Hasan, ille de Emine ile evlenmede ısrar edince, “kırk has okka tuz” dolu bir çuvalı, durup dinlenmeden dağa çıkarmakla denenir. Yükü düz ovada eşeğine taşıtan Hasan bu imtihanı kazanamaz ve daha sonra “Hasan boğuldu” adını alan bir büvette intihar eder.
Bu nevi kuvvet deneme ile ilgili anektotlara “Dede Korkut Kitabı’nda da çok rastlanılır. Zaten Anadolu yörükleri, “Dede Korkut Kitabı”nda anlatılan Oğuzların devamıdırlar. Kadın tipleri, erkek telakkileri, hayata bakış tarzları da onlarınkini andırır.
Sabahattin Ali’nin hikâyesindeki insanlar üç ayrı sosyal tabakaya mensupturlar:
a) Almanya’da öğrenim görmüş, tabiata resim terbiyesi almış bir sanatçı gözü ile bakan yazar,
b) Düzovalı bahçıvan Hasan,
c) Dağda yaşayan yörükler. Hasan ile Emine’nin hazin aşk hikâyelerini anlatırken yazar, sosyal bir gerçeği de ortaya koymuştur.
Yazarın kendi üslubu ile Hacer’in hikâyeyi anlatışı arasında bir ifade farkı varsa da bu sosyal bir farka tekabül etmez. Hasan ile Emine’nin macerası geçmişte meydana geldiği ve efsaneleştiği için, Hacer, zaruri olarak “-misli geçmiş” i kullanır. Mümkün olduğu hâlde yazar, taklidi üsluba başvurmaz. Bu da onun şekle değil öze önem verdiğini gösterir. Hikâyede Hacer ile Emine’nin kendi şiveleri ile konuşmalarına içerik bakımından lüzum yoktur.
Sabahattin Ali, anlatımında, ifadesini süslemeye değil, tabiat ve insanların özelliklerini sade bir dil ile belirtmeğe önem verir. Kuvvetini kelime oyunlarından değil, gerçeğin ayrıntılarına dikkat etmekten alır:
“Köyün daşına çıkıp zeytinler arasına dalınca Hacer sarı entarisinin eteklerini dolayıp beline soktu; alçak topuklu, kalın rugan ayakkabılarını çıkarıp heybesine koydu; toprak üzerinde çıplak tabanlarının izini bırakarak yürümeye başladı. Başındaki ince, oyalı yazmanın altında küçük bir bal kutusu gibi kabaran altınlı fesi, her adımda hafifçe titriyor; uzun boyu heybenin ağırlığı ile azıcık öne eğiliyordu.”
Bu paragrafta “sarı entari”, “alçak topuk”, “kalın rugan ayakkabı”, “ince, oyalı yazma” sıfatlan, değiştirme veya güzelleştirme değil, görüleni tespit gayesini güder.
“Küçük bir bal kutusu gibi kabaran altın fesi” ifadesi de, yörük kızı Hacer’in kıyafetinin özelliğini belirtmek için kullanılmıştır. Sabahattin Ali’nin üslubu, “berrak” tır, gerçeği bir örtü gibi değil, bir ışık veya hava gibi sarar.

2. ETKİNLİK
Eleştiri Türünün Özellikleri
(Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)
Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.

Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin yada sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.
Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri… olmak üzere türlere ayrılır.
Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir.ister şahsi zevklerle ister estetık prensııplere gore sıstemlı bır sekılde degerlendirmedir.nazmın kururlarını bildiren ilim olarakda bilinir.yazar; objektif olmalı eseri dıkkatle ınceleyebılmelı; analiz ve yorumlayabılmelı, geniş açılarla geniş bir bilgiyle ve hassasiyetle eseri degerlendirme kabibiliyetine sahip olmalıdır. Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve eseri dil sistemi olarak görür.

Türkiye’de Eleştiri
Tanzimat dönemi Romantikleri Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid; Realistleri Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murad’tır.
Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak)anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar. Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir. Çağdaş eleştirmenler Mehmet Kaplan, Tahsin Yücel, Akşit Göktürk, Şara Sayın, Ünsal Oskay, Murat Belge, Orhan Burian, Tahir Alangu, Memet Fuat, Mehmet Doğan, Bedrettin Cömert, Enis Batur, Nihat Sami Banarlı, Cemil Meriç, Kenan Akyüz, Melih Cevdet, Konur Ertop, Orhan Şaik Gökyay, Alpay Kabacalı, Cevdet Kudret, Agah Sırrı, Berna Moran, Rauf Mutluay, Yaşar Nabi, Ahmet Oktay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur ve Fuat Köprülü.
Dünya edebiyatında Boielau, A. France, Türk edebiyatında ise Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit yalçın eleştiri türünün önemli temsilcileridir. Edebiyatımızdaki ilk eleştiri Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat’ıdır.

Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra R

İNCELEME
1- Eleştirilerin ortak özellikleri:
• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra R

2- Eleştirmen, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘’Üç Şehitler Destanı’’nı şekil ve içerik bakımından inceleyerek eserin değerini ortaya koymak ve şairi yol göstermek amacıyla yazmıştır.
3- Eleştirmen, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘’Üç Şehitler Destanı’’nı şekil ve anlam bakımdan sorun olarak ele almıştır.
4- Eleştirmen, eseri açıklamak yada çözümlemek için Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın hayatına ve kişisel özelliklerine başvurmuştur. Örneğin Dağlarca’nın eskiden beri biçim kaygısı taşıdığı, serbest nazımdan kaçındığından bahsedilmesidir.
5- Eleştirmen ‘’Bu Günkü Türk Destanı’’nın oluşumunu etkileyen tarihsel ve sosyal koşulları bulmaya ve bunlar yardımıyla eseri açıklamaya yönelmiştir. Eleştirmen, Kurtuluş Savaşı’nın ve İnönü günlerinin koşullarını tespit etmeye çalışmıştır.
6- Eleştirmen eseri belli kriterlere göre eleştirmiştir.
7- Eleştiri yazılarının yazılış amaçları şunlardır:
Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriğini
Bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koymaktır.

ETKİNLİK
Esere dönük eleştiri yazılarında konu, anlatım biçimi, olay örgüsü, simgeler, üslup, şiirin anlamı, ve şekil özellikleri eleştirini yapısını oluşturan özelliklerdir.

Metnin Yapısı
Değerlendirme
Konu
Orhan Borian, yazarın Kurtuluş Savaşını işlediğini söylemektedir.

Anlatım Biçimi
Yazarın konuyu destansı bir şekilde anlattığını söylemektedir.

Olay Örgüsü
Metinde safha safha Kurtuluş Şavaşı ve askerlerin savaş halleri anlatılmıştır.

Simgeler
Şiirde ecel, memleket, can gibi simgeler kullanılmıştır.

Üslup
Eleştirmen, şairin üslubunu geliştirerek yadırganmaz bir hale geldiğini söylemektedir.

Şiirin Anlam Özellikleri
Şiirde destansı anlatımın güzelliğinden ve dörtlüklein anlam bağlantısındaki beceriden bahsedilmiştir.

Şiirin Şekil Özellikleri
Şiirin dörtlüklerle ve ölçüsüz olarak yazıldığı söylenmektedir.


8- Orhan BURİAN’ın Mustafa Kemal, Yahya Kemal ve Nazım Hikmet hakkındaki tespitleri eleştiriye kültürel, ve bilimsel yazı bölümlerinden yararlanarak eleştirisine kıyaş ve inandırıcılık ve bütünlük katmıştır.
9- Denemelerde özel düşünceler ele alınır. Eleştiri tarafsız olmalıdır.
Her ikisinde de konu serbesttir.
Deneme dili, eleştiri diline nazaran daha özneldir.
Denmeler eleştiriye göre daha kısadır.

10- Eleştirmenin özellikleri şunlardır:
Eleştirmenin bilgi birikimine sahip olması gerekir.
Eleştirmen tarafsız olmalıdır.
Eleştirmen yapıcı olmalıdır.
Eleştirmenin dili açık, sade ve anlaşılır olmalıdır.
Eleştirmen, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır
Eleştirmen, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
Eleştirmenin konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımında üslubu olmalıdır.

11- Eleştiride açıklayıcı, kanıtlayıcı ve öğretici anlatım türleri kullanılmıştır.
12- Metinde dil çoğunlukla göndergesel ve şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
4. ETKİNLİK
Anlatım bozukluğu yoktur.

5. ETKİNLİK
Kelime grupları genellikle temel anlamlarıyla kullanılmıştır.

6. ETKİNLİK
Yazarın, sanatını, sanatçılığını, iyi ve kötü yönlerini eleştiren eleştiri türüdür.

7. ETKİNLİK
Eserin yazıldığı toplumsal ortamın koşullarını değerlendiren ve böylelikle eseri açıklama çalışan eleştiri türüdür.

8. ETKİNLİK
Bir eseri iyi ve kötü yönleriyle ortaya koyan; eseri konu, anlatım biçimi, olay örgüsü, simgeler, üslup, şiirin anlamı, ve şekil özellikleri eleştirini yapısını oluşturan özelliklerdir bakımından inceleyen eleştiri türüdür.

9. ETKİNLİK
Yazarın öznel olduğu ve eleştirmenin bir okuyucu olarak yaptığı eleştiri türüdür.

10. ETKİNLİK
Konularına göre eleştiriler şunlardır:
a. Okura dönük eleştiri
b. Sanatçıya dönük eleştiri
c. Topluma dönük eleştiri
d. Esere dönük eleştiri

11. ETKİNLİK
Eleştirmenin Tavır ve Tutumlarına Göre Eleştiriler:
A) Öznel Eleştiri
Okura dönük eleştiri
Sanatçıya dönük eleştiri
Özellikleri:
Eleştirmenin kendi zevk ve ölçütlerine göre yaptığı eleştiri türüdür. Genellikle öznel yargılar yer alır.

B) Nesnel Eleştiri:
Topluma dönük eleştiri
Esere dönük eleştiri
Özellikleri:
Eleştirmenin kişisel yargılardan kaçındığı eleştiri türüdür. Amaç nesnel olmaktır.

12. ETKİNLİK
Vardır. Örnek Orhan BURİAN’ın eleştirisi.

ANLAMA YORUMLAMA
1- Eleştirmenin bir sanat eserini eleştirirken eserin yazıldığı dönemin güzellik, gerçeklik, bütünlük, olgunluk ve sadelik gibi kriterler dikkate alınmazsa eleştiri sağlıksız olur.
13. ETKİNLİK
Sanatçı toplumun içinden çıkar, sanatçını verdiği eser okura ve dolayısıyla topluma mal olur.

14. ETKİNLİK
eklenecek …

15. ETKİNLİK
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Büyük bir hızla geliştiğini gösteren çevre kirliliği insanlar ve doğa üzerine çok büyük olumsuzluklar göstermektedir. Hayatımızı olumsuz yönde etkileyen bu çevre kirliliğinin sebebi de yine biz insanlarız. Nedense bunu yaptığımız halde hiçbir zaman kendimizi suçlamıyoruz.

Doğa felaketlerine yol açan çevre kirliliği hızla artmasına chat karşın biz insanlar u kirliliğin farkında bile değiliz. Oysaki bu felaketin meydana gelmesinde en önemli neden yine biziz. Neden artık bunu umursamıyor ki insanlar? Bu felaketle yüz yüze geldiğimizde de sebebini sadece doğa olduğunu düşünüyoruz. Öyle değil mi?
Bu çevre kirliliğinin sebebi biz insanlarız. Ancak büyük felaketle mi karşı karşıya geldiğimizde mi aklımız başımıza gelecek.

16. ETKİNLİK
Bakınız: 1. etkinlik
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1- … sanatçıya dönük eleştiri…
… nesnel ve öznel …
… eleştiri…
2- (D)
(D)
(Y)
(D)
3- Yanıt: B
4- Yanıt: A
5- Yanıt: E
6- Yanıt: E
7- Yanıt: E

ÜNİTE SONU ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1- Mektup…
2- … muhabir…
… Tercüman-› Ahval Mukaddimesi’dir.
…esere dönük eleştiri…
3- (D)
(Y)
(D)
(Y)
(Y)
(D)
4- C
5- E
6- A
7- E
8- B
9- C
10- E
11- E
12- B
13- A
14- C
15- E
16- B
17- D
18- C
19- B
20- B
21- E
22- D
23- A
24- A
25- A
26- A
27- A
28- A
29- C
30- B
31- E
32- E
33- E
34- D
35- B
36- E
37- C
38- C
39- D
40- E
41- E
42- D
43- A
44- B
45- D
46- A

Sayfa 141-153 Arası Röportaj Konusu Cevapları
HAZIRLIK
1. İnsanoğlu meraklı bir canlıdır. Ve kullandığı eşyaların yapılış evrelerini merak eder.
2. Röportaj: 1.Konusu bir soruşturma, araştırma olan gazete veya dergi yazısı. 2. Radyo ve televizyon habercisinin araştırma ve soruşturma sonucunda hazırlamış olduğu program, mülakat.
Derin Haber: İyice incelenmiş, araştırılmış haber.

1. ETKİNLİK
RÖPORTAJ ÖRENĞİ
Bu oyununuzu alışılmış müzikallerden ayıran özellikler neler?
Alışılmışlıktan kastiniz Amerikan mo**** müzikallerse, hemen söyliyeyim ki, bu tarza karşı ne ilgim, ne de sempatim var. İlerde olacağını da hiç sanmam. Biz bambaşka sohbet bir yolun yolcusuyuz. Keşanlı Ali Destanı ile yepyeni bir halk tiyatrosu üslûbuna gitmeyi deniyoruz. Amacımız akşam yemeğinden sonra hazmı kolaylaştıran bir eğlence sağlamak değil. Söyleyeceğini güldürü kılığında söyleyen, seyirciyi tedirgin eden aktif bir uyarı tiyatrosu.

Keşanlı Ali Destanı’nın kahramanları hayattan mı alınmadır?
1960′ta ünlü bir kondu efesinin vurulması beni çok ilgilendirmişti. Yerinde incelemeler yaptım. Olayın kahramanları ile aileleri ile görüştüm. Arkadaşım Mehmet Kemal’in aracılığı ile tanıkları buldum. Konuştum. Oyunun hareket noktası o olay oldu. Ama oyundaki Keşanlı Ali daha çok da kendi fantazimin ürünüdür. **** Bozuk Zilha, 1962′de Keşanlı Ali tipi kabare tiyatrosunda Gültepe No.8 adlı şansonla sunduğum gecekondulu kızın gelişmiş bir portresidir. Helâcı Şerif Abla ise on beş y ıl önce yayınlanan Bayanlar 00 hikâyemin kahramanı.

Oyununuzu yazarken, gecekondu çevreleriyle ilgiler kurdunuz mu?
Gecekondu bölgelerine karşı ilgim ve sevgim yeni değil. Altındağ’ı, Taşlıtarla’yı çoğu dostum benim aracılığımla tanımışlardır. Kondulara ait gazete haberlerini, onlar üzerine iktisadî raporları ilgi ile izlerim. Gecekonduları sade canayakın insanlardan ötürü değil, ayrıca toplumumuzun küçük çapta bir maketi saydığım için de çok ilginç buluyorum.
Konuşan: Ayhan Sümer
Açıköğretim Sistemi

RÖPORTAJ ÖRNEĞİ
TEMA Vakfı
08.01.2006 13:32:20
Gönüllü bir organizasyon TEMA, bize sunulmuş doğa güzelliklerimizi korumakta onlardan daha iyisi yok ülkemizde… Organizasyonun yapısı, içeriği, aktiviteleri ve çalışanlarının kişisel gelişimlerine verdikleri önem üzerine, TEMA Eğitim Bölüm Başkanı Sayın Celal Ergün ile görüştük.
Tüm TEMA gönüllülerine sosyal sorumluluk anlamında yaptıkları çalışmalardan dolayı sonsuz teşekkürler…
Röportaj: Pınar KULALI
Celal Bey, okuyucularımıza kendinizden ve TEMA’da aldığınız görevinizden biraz bahseder misiniz?
1996 yılı sonundan itibaren TEMAVakfında görev yapmaktayım. 1997 Temmuz ayından itibaren de Eğitim Bölüm Başkanlığını yürütmekteyim. TEMA Vakfı’nda Eğitim Stratejisi; eğitim hedefine ulaşmada elde mevcut ve elde edilmesi mümkün tüm kaynakları uygun, sistemli ve etkili bir biçimde kullanma prensibine dayanmaktadır.
Vakıf, bu doğrultuda, çeşitli kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yaparak, eğitim etkinlikleri düzenleyerek, bunları yayınlar ve eğitim materyali geliştirerek desteklemektedir.
Eğitim Bölümünün Görevleri:
• Vakfın amacını gerçekleştirmek için gerekli eğitim hedeşerini ve stratejisini belirlemek.
• TEMA Vakfının eğitim sohbet faaliyetlerini yönlendirmek
• Kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yapmak, bu faaliyetlerinin genel esaslarını tespit etmek, yürütülmesini ve geliştirilmesini takip etmek.
• Eğitim seminerleri, konferanslar gibi eğitim faaliyetlerini planlamak
• Eğiticileri eğitmek, eğiticileri ve uzmanları planlamak
• Doğa ve erozyon eğitim kamplarını planlamak ve icra etmek
• Eğitim projeleri geliştirmek
• Eğitim sonuçları değerlendirmesi yapmak için anketler hazırlamak, bu anketleri değerlendirmek ve arşivini oluşturmak.
• Eğitim katılımcı bilgilerini hazırlamak ve arşivini oluşturmak.
• Eğitim bütçesini hazırlamak.
• Dışarıdan gelen eğitim bilgi taleplerini karşılamak
• TEMA Yayınları’nın hazırlanması ve basımı
• Yazar ve çizerlerle telif protokolleri hazırlamak
• Kurum ve şahıslarla yayın telif sözleşmesi yapmak
• Eğitim materyali üretimi
• Teknik danışma kurulu üyeleri listelerini oluşturma ve güncellemek.
• Danışma toplantıları planlaması yapmak
• TEMA**b sitesinin geliştirilmesi ve güncellenmesi
• Belge-Bilgi Merkezi çalışmaları
• Sergi faaliyetlerini düzenlemek ve koordine etmek
TEMA, sosyal sorumluluk açısından gençlere nasıl bir misyon yüklemektedir?
Kuruluş amacından bahseder misiniz?
TEMA Vakfı, 11 Eylül 1992 tarihinde Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü sahibi Hayrettin KARACA ve iş adamı Nihat GÖKYİĞİT tarafından kurulmuştur.
TEMA Vakfının Amacı: Erozyon, çoraklaşma, çölleşme, yanlış arazi kullanımı, doğuracağı sonuçlar ve alınacak önlemler ile biyolojik çeşitlilik, toprak, su ve diğer doğal varlıkların korunması, verimli kılınması ile ilgili konuları halkımıza anlatarak bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, böylece oluşturulacak bilinçli ve güçlü kamuoyunun desteği ve baskısı ile hükümetleri bu konularda gerçekçi ve uygulanabilir önlemler almaya ve uygulamaya teşvik etmektir.
TEMA Vakfının Hedefi: Ülkemizi yöneten ve yönetecek olan siyasi güçleri, erozyon sorununa çare bulmadan iktidar olamayacaklarına inandıracak kadar güçlü bir kamuoyu oluşturmaktır.
Bu amaç ve hedef doğrultusunda yalnız gençlerimize değil tüm topluma bilinçli bir baskı grubu oluşturma misyonu yüklenmektedir. Bu misyon üç kelime ile özetlenebilir:
Bilgi – İlgi – Tepki
Kimler TEMA’ya üye olabilir ve şartları nelerdir?
Her şeyden önce bir vakıfız. Üyelik yok gönüllülük var. Gönüllük konusunda ayrıntılı bilgiyi tema.org.tr’den edinebilirsiniz.
TEMA, Eğitim Bölümünün çalışmaları ve faaliyetleri ile ilgili bilgi verebilir
misiniz?
Eğitim Bölümü; Eğitim Bölümü Başkanı, Program Geliştirme ve Yayın Uzmanı,
Materyal Geliştirme Uzmanı, Eğitim Etkinlikleri Uzmanı ve Belge Bilgi Merkezi
(BBM) Sorumlusu olmak üzere 5 kişilik profesyonel bir kadro ile çalışmaktadır. Ayrıca, çeşitli seminer, konferans, panel vb. etkinlikler için yapılan planlamaya göre bir araya gelen üniversitelerdeki öğretim üyeleri ile, emekli olmuş öğretim üyelerinden
(19 Profesör, 4 Doçent, 7 Yardımcı Doçent, 2 Doktor, 1 Araştırma görevlisi) oluşan bir öğretim kadrosu bulunmaktadır.
TEMA Vakfında eğitimin hedefi; erozyon, çoraklaşma, çölleşme ve yanlış arazi kullanımının sebep ve sonuçları, alınacak önlemler, toprağın ve doğal varlıkların korunması hususlarında bilinçli ve güçlü bir kamuoyu oluşturmaktır. Bu bilinçli toplumun; toprağın, ormanlar, meralar ve tarım alanlarının önemini bilen ve onları koruyan, erozyon, çoraklaşma, çölleşme, yanlış arazi kullanımı ve bunların doğuracağı olumsuz sonuçlar konusunda bilgili, her türlü canlıyı (biyo çeşitliliği) koruyan, bitkilendirme konusunda duyarlı ve aktif, çevre koruma bilincine sahip, tutum ve davranışları ile örnek, sorumlu vatandaşlık bilinci gelişmiş bireylerden oluşması hedeflenmektedir.
Vakıf, bu doğrultuda, eğitim etkinlikleri düzenleyerek, çeşitli kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yaparak, bunları yayınlar ve eğitim materyali geliştirerek desteklemektedir.
Eğitim iş birlikleri; eğiticilerin eğitimi kapsamındaki çalışmaları kurumlarla eş güdümlü yürütmek amacıyla; başta Milli Eğitim Bakanlığı ve Silahlı Kuvvetler olmak üzere İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve üniversiteler gibi çeşitli kurumlarla eğitim iş birliği yapılmaktadır.
Genelde ne tip etkinlikler yapılmaktadır?
Eğitim etkinlikleri üzerinde çok fazla durmaktayız.
Erozyon Eğitim Seminerleri; erozyon eğitimini geniş kitlelere ulaştırmak ve bu konuda bilgi edinmek ve çevresini de bilgilendirmek isteyen gönüllülerimize eğitim vermek amacıyla çeşitli illerde halka açık iki gün süreli Erozyon Eğitim Seminerleri düzenlenmiştir.
Bu güne kadar erozyon eğitim seminerlerine 6.465 kişi katılmıştır.
Doğa ve Erozyon Eğitim Kampları ( Yaz Okulu); TEMA Vakfınca erozyon, doğurduğu sonuçlar ve alınacak önlemler konusu ile doğal varlıkları tanıtarak korunmasını sağlamak, arazide uygulamalı ve görsel eğitim vermek, eğitim sonunda katılımcıların çevrelerinde bilgilendirme yapmalarına imkân sağlayacak nitelikleri kazandırmak amacıyla; her yıl TEMMUZ ve AĞUSTOS aylarında “Doğa ve Erozyon Eğitim Kampı (Yaz Okulu)” düzenlenmektedir. Kamplara TEMA temsilcileri (TT) ve yardımcıları, TEMA Eğitmenleri, öğretmenler, izci liderleri, din görevlileri, tarım danışmanları, Genç TEMA Teşkilatı, üniversite öğrencileri, Yavru TEMA Teşkilatı katılmaktadır.1997–2005 yılı Doğa ve Erozyon Eğitim Kampına 2.722 kişi katılmıştır.
Konferans, Panel ve Sohbet Toplantıları; TEMA Gönüllü Temsilciliklerince 1996-2005 yıllarında, çeşitli kurumlarda, özel kuruluşlarda, okullarda, üniversitelerde ve halkımıza konferanslar, paneller ve sohbet toplantıları düzenlenmiştir. Bu etkinliklere 2.500.000 kişi katılmıştır.
TEMA, reklâm amaçlı hangi basılı materyalleri kullanmaktadır?
TEMA Vakfı bilgi toplumu olma çabalarına katkıda bulunmak amacıyla; mücadele konularında ve çeşitli çevre konularında çeşitli yayınları kamuoyunun istifadesine sunmuştur (50 kitap). TÜBİTAK ve TEMA Vakfı arasında gerçekleştirilen iş birliği ile 7 kitap yayınlanmıştır. TEMA Vakfı Çocuk Kitapları olarak 12 kitap yayınlanmıştır. 2004 yılı itibarıyla toplam yayın sayısı 69’a ulaşmıştır.
TEMA Vakfınca farklı konulardaki sunumların, doküman ve belgelerin, belgesel filmlerin yer aldığı eğitim CD’leri üretilmektedir. Mücadele konularımız ile çeşitli çevre konularındaki birçok bilgiyi kapsayan eğitim CD’leri çeşitli eğitimlerimize katılan katılımcıların ve araştırmacıların yararlanması için verilmektedir. Eğitim CD’si 2000 yılında 3.000 adet basılmış ve yeni konular eklenerek ve güncellemeler yapılarak 2002 yılında 3000 adet, 2004 ve 2005 yıllarında da 2000 adet daha CD çoğaltılarak dağıtılmıştır. 2006 yılı için eğitim CD’si Nisan ayında basılmıştır.
Eğitim CD’si 2 adet olarak üretilmiştir. CD’lerden birinde yalnızca Aral ve Macahel Belgeselleri diğerinde ise çeşitli konulardaki sunumlar, dokümanlar, TEMA Vakfı Yayınları yer almaktadır.
Celal Bey, size göre TEMA’nın temel değerlerinden biri olan ‘ Gönüllülük ilkesi’ bireylerin kişisel gelişimlerinde nasıl bir önem taşımaktadır?
Çağdaş toplumlarda devlet kontrol eder, yönetimi ve düzeni sağlar. İş dünyası eşya ve hizmet üretir ve amacı kârdır. Kâr amaçsız kuruluşlar ise insanı ve dolayısıyla toplumu değiştirir, hedefleri sadece budur. Kâr amaçsız kuruluşlar sorumlu vatandaşlık bilincinin, kalitenin ve çağdaş demokrasinin temeli ve teminatıdır.
ABD’nde her iki vatandaştan bir tanesi haftada en az üç saat bu kuruluşlarda çalışmaktadır ve ülkenin gayri safi milli hâsılasının %3’ünü bu kuruluşlar oluşturmaktadır.
Dünyadaki pek çok sorunun çözümünde, devletlerin ve milletlerarası kuruluşların çabalarının yeterli olmadığı görülmüş ve bu alanlarda, devletin dışında, vatandaşlar tarafından kurulup gönüllülük esasına göre çalışan örgütlerin çok önemli roller oynayabilecekleri anlaşılmıştır. Bu rollerin en başında ulusal ve uluslararası arenalarda, yöneticilerin ve resmi karar merciindekilerin çeşitli nedenlerle dikkate almadıkları ya da alamadıkları gelişmeyle doğrudan bağlantılı bazı konuların, toplumların ve bu kişilerin dikkatine sunulması işlevi gelmektedir.
Küreselleşen dünyada, STK’ların durumu “ağ’lar toplumu” oluşturmak için önemlidir. Örneğin ekoloji sorunu ulus devlet yaklaşımı ile çözülemez. Sorun evrenseldir. Öyleyse ağ’lar toplumu olmak durumundayız. Dünyadaki tüm halklarla birlikte, düzenleyerek, değişerek, sosyal hareketler oluşturarak örgütlenmek gerekmektedir.
Bu örgütlenme STK demektir. Gönüllülük yasal olmanın temelidir. Bireyler kendi özel yaşamlarında elde ettikleri kaynakları kamuya yarar sağlamak için kullanabilirler veya bunu yapmayıp bu kaynakları kendi özel ihtiyaçlarında kullanabilirler. Bu kişisel bir tercihtir. Kişi kendi düşünce yapısına bağlı olarak, tercihini yasalar çerçevesi
Sesli Chat içinde kalmak koşuluyla kullanmakta serbesttir. Kimse kimseye neden gönüllü bir iş yapıyorsun diyemez. Devlet de diyemez. STK’ları, gönüllü hizmet veren idealist insanların varlığı ile bir anlam bulur ve başarıya ulaşır. Bunlara bir örnekte Vakfımıza TEMA Temsilcilerinin ve Gönüllü Sorumlularının katkılarıdır.
Okuyucularımızla özellikle ‘ eğitim ve önemi ‘ ile ilgili paylaşmak istedikleriniz nelerdir?
Çevre sorunları temelde insan ve toplum kaynaklı olup, bu sorunların ortaya çıkmasında insanın tutum ve davranışları etkili olmaktadır. Bu tutum ve davranışları insanın sahip olduğu değer yargıları yönetmektedir. Toplumumuz dikkate alındığında görülür ki doğal kaynaklara ilişkin değer yargılarımız dolayısıyla tutum ve davranışlarımız “kısa dönemli çıkar” ve “doğrudan çıkar” sağlama üzerine kurulmuştur. Uzun dönemli ve dolaylı çıkarlar pek dikkate alınmamaktadır. Böyle değer yargıları “halk” için olduğu kadar “aydın” kesim için de geçerlidir. Halkla siyasiler arasında kısa dönemli ve oy temeline dayalı çıkar ilişkisi geçerli olduğundan halkın ve yönetimin değer yargıları olumsuz bir noktada buluşmuştur. Bu bakımdan doğal kaynakların akılcı, ödünsüz ve uzun dönemli bilinç çerçevesinde kullanımı konusunda “toplumsal ve siyasi irade zayıflığı”
sesli sohbet ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle doğal kaynakları kullanırken yapılan yanlışlıkların giderilmesi yolunda ne halkta yeterli bir talep ne de yönetimde yeterli bir hareket vardır. Kuşkusuz demokrasimiz gelişip sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri arttıkça ve “bilgi toplumu” niteliği kazanıldıkça bu tablo da değişecektir.
Bilgi toplumu olabilmenin en önemli unsuru, kuşkusuz olarak eğitimdir. Çünkü bu, temelde insanın doğaya bakışı, doğayla olan ilişkisi kısacası yaşam tarzı ile doğrudan ilgilidir. Bu yönde gerekli olabilecek tutum ve davranış değişikleri ise ancak sistemli ve etkili bir eğitim desteği ile çabuklaştırılabilir ve gerçekleştirilebilir.

Röportaj soru cevaptan oluşmaktadır ve TEMA hakkında bilgi vermek amacıyla yapılmıştır.
2. ETKİNLİK
Ropörtaj Türünün Özellikleri
(Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)
Röportaj, gazete ve dergilerde yayımlanın yazı türlerinden biridir. Öğretici yazı türüdür. Bir olay, bir durum; yerinde gezip görülerek, olayla ya da durumla ilgili değişik kişilerle konuşularak, soruşturularak yazılır.

Röportaj hem gezi yazılarının hem makalenin özelliklerini taşır. Makale gibi dayandığı sağlam bir düşünceyi, bir tez vardır. Yazar; sorunu yerinde inceleyerek, gezip görerek, halkla, varsa mağdurla ve yetkili kişilerle konuşarak; fotoğraf, belge, istatistik bilgiler… gibi bilgilerle destekleyerek okuyucunun bilgisine sunar. En çok kamuoyu toplayan gazete yazısıdır. Çok yönlü anlatım olanakları vardır. Bu yönüyle diğer düşünce yazılarından zengindir. Uzunluğu çoğu zaman makaleden çoktur. Bazen bir röportaj yazısı gazetenin iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce yayınlanır. Okuyucunun sıkılmadan, merakla, okuduğu bir yazı bir türüdür.
Röportaj yazmak çok önemlidir. Bu nedenle de röportaj yazarının toplumsal sorumluluğu diğer yazarlardan daha çoktur. Röportaj yazarlığı ayrı bir ustalığı ve yan alan becerilerini gerektirir. Yazar evindeki köşesine çekilip yazmaz yazdıklarını. Röportaj yazarı eline ayağına çabuk olmak zorundadır. Yazar bir yandan evinde çalışırken bir yandan kütüphanede, arşivde, devlet dairesinde, iş yerlerinde araştırma yapacak; diğer yandan da olay yerinde incelemeler yapacaktır. Hem fotoğrafçı titizliği ile çalışacak; hem de yerine göre kimi zaman sevecenlikle, kimi zaman ısrarlı ama hiçbir zaman sırnaşık ve terbiyesiz olmadan, haddini bilerek, insan haklarını da çiğnemeden soruşturma yapacaktır. Bütün bunların yanında röportaj yazarı, okuyucu ile bağını koparmamak zorundadır.
Röportaj türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
• Röportaj da düşünsel plânla yazılır.
• İşlenen konu; toplumsal, sanatsal olay ya da olgu olmalıdır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
• Röportaj yazıları zamanla tarihsel belge olabilir.
• Fotoğraf ya da belge kullanılabilir.

Bazı röportajlar, yüz yüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.
Röportajlar genellikle soru cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslûbu içinde vermeyi tercih ederler. Metin içerisinde kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini de aktarırlar. Çoğu röportaj, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır. Gazeteciler, ülke içinde başka şehir ya da ülke dışında başka ülkelere gazetecilik çalışması için gittiklerinde oralarda yaptıkları röportajları ve gezi izlenimlerini birlikte, aynı kurgu içinde kaleme almaktadırlar.

Türk edebiyatında röportaj türünün ilk örneklerini Evliya Çelebi vermiştir. Modern anlamda ise Ruşen Eşref Ünaydın’ın Diyorlar ki (1918); adlı çalışması bu türde verilmiş ilk örnek arasındadır. Bunun dışında diğer bazı röportajlar şunlardır: Hikmet Feridun Es, Bugün de Diyorlar ki (1932), Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (1960); Gavsi Ozansoy, 40 Yıl Sonra Diyorlar ki (1962); Tahir Kutsi, İç Göç (1964); Halil Aytekin, Doğuda Kıtlık Vardı (1965); Abdi İpekçi, Liderler Diyor ki (1969); Yaşar Kemal, Bu Diyar Baştan Başa (1971); Fikret Otyam, Gide Gide 10 (1969); Yaşar Nabi Nayır, Edebiyatçılarımız Konuşuyor (1976, konuşmalar değişik kişiler tarafından yapılmıştır.); İsmail Parlatırİnci Enginün Orhan Okay Zeynep Kerman Kâzım Yetiş Necat Birinci, Röportajlar (1997).
Türkiye gazetelerinde röportaj çalışmaları yayımlanan başlıca gazeteciler arasında şunları sayabiliriz: Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Vasfiye Özkoçak, Füsun Özbilgen, Leyla Umar, Nuriye Akman, Ayşe Arman, Fehmi Koru, Yazgülü Aldoğan, Hüsamettin Aslan.
Aşağıda Haldun Taner’le yapılan bir röportajı görüyorsunuz:
Keşanlı Ali Destanı’nı yazmaya sizi neler zorladı?
Her yazarın bazı sevgili temaları oluyor. Mitosların kulis arkasını deşmek de beni en çok saran temalardan biri. Lûtfen Dokunmayın tarih plânında bir Baltacı hiyaneti efsanesinin tartışmasını yapıyordu. Keşanlı Ali Destanı ise gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisini yapıyor.

İNCELEME
(Ardanuç)
1. Röportaj türünün belirleyici özellikleri şunlardır:
• Röportaj da düşünsel plânla yazılır.
• İşlenen konu; toplumsal, sanatsal olay ya da olgu olmalıdır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
• Röportaj yazıları zamanla tarihsel belge olabilir.
• Fotoğraf ya da belge kullanılabilir.

Bazı röportajlar, yüz yüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.
Röportajlar genellikle soru cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslûbu içinde vermeyi tercih ederler. Metin içerisinde kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini de aktarırlar. Çoğu röportaj, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır. Gazeteciler, ülke içinde başka şehir ya da ülke dışında başka ülkelere gazetecilik çalışması için gittiklerinde oralarda yaptıkları röportajları ve gezi izlenimlerini birlikte, aynı kurgu içinde kaleme almaktadırlar.

2. İncelediğimiz röportajda Ardanuç; arazi yapısı, yolları, tabiatı, tarihi, tarihi eserleri, insanı, iklimi, ekonomisi, geçim kaynakları, sosyal ve kültürel etkinlikleri, gelenek, görenek, adetleri, ve folkloru ile ele alınmıştır.
3. Yazar, röportajda anlattıklarını inandırıcı kılmak için halkın anlattıklarını nakletmekten, resimlerden ve örneklerden yararlanılmıştır.
BİR ÇOCUK MASALI Gaz Lambaları
Röportajda ‘’gaz lambası’’ lambanın günümüzdeki değeri, işlevi, tarihi, sekli gibi özellikleriyle ön plana çıkartılmıştır.
Röportajda gaz lambası ile roman arasında ilgi kurulması ve gaz lambasının sihirbazlıkta kullanılması ile gaz lambası koleksiyonculu yapılması ilgimi çekmektedir.

SAHNELERİN ‘ER’İ EROL GÜNAYDIN
‘’Erol Günaydın’’ röportajının yapılış amacı Erol Günaydın’› tanıtmak ve özelliklerini ortaya koymaktır.
Yazar Erol Günaydın’ı seyircisinin gönlünde yer sahibi olmuş, tiyatroya gönül veren ve aileden gelen bir komedyen biri olarak görmektedir.

3. ETKİNLİK
KONULARINA GÖRE RÖPORTAJLAR
a) Bir Yeri Konu Alan Röportaj
Ardanuç
Özellikleri: Röportajı yapılan yerin bütün özellikleri bilinmeli. Bu nedenle ilginç yönlerin film, ses kayıt ve fotoğraflarla belgelenmesi gerekir.
b) Eşyayı konu alan röportajlar
Gaz Lambaları
Özellikleri: Haber konusu olan eşya, her yönüyle bilinmeli; dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek yönleriyle anlatılmalıdır.
c) İnsanı konu alan röportajlar
Sahnelerin ‘Er’i Erol Günaydın
Özellikleri: Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özellikleri belirtilir.

4. ETKİNLİK
Sunuş Biçimlerine Göre Röportajlar
İncelenen Röportaj Metinleri Alman Röportajı Amerikan Röportajı
Ardanuç X
Gaz Lambası X
Erol Günaydın X

İncelenen röportajlarda inandırıcılık kazandıran öğeler röportaj yapılan insanlar ve fotoğraflardır.
Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
Metinlerde dil genellikle göndergesel işlevde kullanılmıştır.

5. ETKİNLİK
‘’Gaz lambaları konusunu; hem yazar kimliği ile önemli başarılara imza atan, hem de yıllardır Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gaz lambaları toplayan Adalet Ağaoğlu ile görüştük.’’ cümlesinde anlatım bozukluğu vardır.
Sebebi: Tamlayan ekinin fazlalığıdır.
Düzgün şekli: ‘’Gaz lambaları konusunu; hem yazar kimliği ile önemli başarılara imza atan, hem de yıllardır Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gaz lambaları toplayan Adalet Ağaoğlu ile görüştük.’’

ETKİNLİK
BASİT SÖZCÜKLER: için, sefere, gene, olmadı, bu, kez, sis, bastı, ama, ona, rağmen, ötede, bir, çobanın, koyunlarını….
TÜREMİŞ SÖZCÜKLER: İkinci, koyuluyoruz, ilerlerken, telaşlıca …

ANLAMA YORUMLAMA
1. – Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilerle kendi görüş ve düşüncelerine de yer verilmeli.
— Bu yazılar çeşitli ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanmalı. Röportaj yazarı, gördüklerinin fotoğraflarını da çekerek yazısına eklemeli.
— Röportajda önemli olan, birçok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirmelidir.
— Röportajcı, yalnızca gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmemeli. Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapmalı, ilgililerin bilgisine başvurmalı.
— Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak, okuyucuyu konunun içinde yaşatmak, kamuoyunu aydınlatmak olmalı.
— Röportajlar, okuyucunun dikkatini çekecek ve onları bazı konularda düşündürecek biçimde düzenlenmeli.
— Röportajlarda öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılmalıdır.

2. Röportajlarda yorum vardır. Haber yazılarında yoktur. Her ikisi de gazete ve dergi yazılarıdır.
Sayfa 157 – 167 Arası Mülakat Konusunun Cevapları
1.Bir insanın hakkında yazılanlar objektif olmayabilir. ßu yüzden o insanla yüz yüze görüşmek daha etkilidir.
2.Mülakat:Buluşmak,görüşmek,röportaj
Mülakat Yapma: ßir kişinin bir konu veya sorunlarla ilgili görüşlerini almak.Mülakata katılmak.Görüşmeye katılmak
Görüşme:Bir konu üzerindeki karşılıklı düşünceler ileri sürmek karşılıklı konuşup sohbet etmek

Sayfa 164
1.*Ünlü kişilere çeşitli yönleriyle tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak için ünlü kişi veya uzmanlarla yapılan görüşmelere mülakat denir.
*Mülakatlarda duygu ve yorumlara yer verilmez.
*Konuşulanlar dışına çıkılamaz.
*Sade,anlaşılır bir dil kullanılır.
*Metinde degişiklik yapılamaz.
2.Alanında tanınmış kişilerle veya konun uzmanları ile mülakat yapılır.
3.Mülakatta Selim ileri’ye eserleri ve yaşam hakkında sorular sorulmuştur.Dolayısıyla metnin konusu Selim ileri’dir. Bu konu toplumun tümünü değil sadece bir bölümünü ilgilndirir
4.Selim ileri’ye sorulan sorular konunun açıklanmasında uygun ve yeterlidir.
5.Mülakatlarda cevaplar aynen ve yorumlanmadan yayımlanır.Bu mülakatın ayrıcı bir özelliğidir.
6.Mülakatı yapan kişinin konu ve mülakat yapılan kişi hakkında hazırlık yaptığı sordugu sorulardan bellidir ”siz” ”uzun bir kışın siyah cümleleri” ve ”kamelyasız kadınlarda çok ciddi araştırmaya dayalı bir çalışma sergilediniz”tespitinde oldugu gibi”.
7.Mülakat yapılacak kişi önce eserleri sonra da isim olarak metin başlığında tanıtılıyor
8.Mülakat yüz yüze degil de yazışma ile gerçekleşseydi içten ve samimi olmazdı.Ayrıca yüzyüze görüşmek karşıdaki insanı tanımak için daha etkili bir yoldur

2.Etkinlik
Gönderici:Mülakatı yapan kişi:Selim İleri
İleti:Sorular ve cevaplar
Kanal:Söz
Alıcı:Selim ileri(mülakat yapan kişi)
Dönüt:Cevaplar
Bağlam:Mülakat

3.ETKİNLİK
Tanımdanda anlaşılacagı gibi 2 türlü mülakat vardır
1.Ünlü kişileri tanıtan mülakat
2.Önemli bir konuyu aydınlatan mülakat

4.etkinlik
Röportajlarda herhangi bir kişi ile görüşme mecburiyeti yoktur.Bu yüzden mülakatta iletişim ögeleri daha yalın olarak ortaya çıkar.

9.Yazarın yazmaya başladığı önemli dönemi anlattığı bölümde öyküleyici anlatım,diger bölümlerde açıklayıcı,tartışmacı anlatım türleri kullanılmıştır.
10.Dil,metinde ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanmıştır.

5.Etkinlik
Gerçek Anlamlı Kelimeler:Yaz,Fakülte,kitapçı
Yan Anlamlı Kelimeler:Bağ,Çıkmak,Kaçırmak
Mecaz Anlamlı Kelimeler:Vurulmak,Dalmak,Batmak
*Gerçek anlamlı sözcükler farklı anlamalara gelecek şekilde kullanmak,farklı anlam ilgileri kurmak amacıyla mecaz ve yan anlamda kullanılır.

6.Etkinlik
”Severek yazıyorum o yazıları,hatta bir tane daha yapmak istiyorum.”Cümlesinde ”yapmak” kelimesi yerine ”yazmak” ya da ”hazırlamak”kelimesi kullanılmalıdır.

ANLAMA VE YORUMLAMA
1.*Mülakat yapılacak kişiden randevu alması gerekir.
*Görüşme esnasında ölçülü ve saygılı olmalıdır.
*Karşısındfaki kişiyi konuşmaya ikna edebilecek beceriye sahip olmalıdır.
2.Mülakat yapmak hem mülakat yapılan kişinin daha yakından tanınmasını hem de görüşülern konu hakkında uzmanından faydanılmsını saglar
3.Mülakat yapan kişisini kültürü ve becerisiyle karşısındaki kişiyi konuşturabilecej yetenege sahip olmaı gerktirigini unutmayınız

Ölçme Ve Değerlendirme
1.Ruşen Eşref Ünaydın
2.D,Y
3.D
4.A
5.A

Sayfa 171-176 Arası Hitabet – Nutuk Konusunun Cevapları
Sayfa 171
1.*İlgi çekici bir girişle başlamalıdır.
*Konu açık ve inandırıcı bir biçimde ortaya konur.
*Amaç insanları heyecanlandırmak ve fikri aşılamaktır.
*Dinleyicinin kültür seviyesi dikkate alınmalıdır.

2.Her konuda Söylev verilebilir.Ancak dini,sosyal ve askeri alanlardaki söylevler önemlidir.
3.İnsanları heyecanlandırmak,bir düşünceyi kabul ettirmektir.
4.Samimi,yalın ve içten bir anlatım savunmuştur.Çünkü inandırabilmek için samimilik gerekir.
5.Almıştır.
6.Askeri Nutuk örneğidir.
7.Alıcıyı harekete geçirme ve heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır.
8.Belli bir topluluğa heyecan veya fikir vermek amacıyla olduğu için dil alıcıyı harekete geçirme ve heyecana bağlı işleviyle beraber kullanışmıştır.
Sayfa 173
4.ETKİNLİK
*Atatürk hitabesinde Türk Gençliğine düşen görevleri ve gençliğin birtakın görevlerini yerine getireceğine olan inancını dile getirmektedir.Geleceğin gençlerin olduğunu vurgulayan Atatürk,gençlerin Atalarının verdiği mücadeleyi unutmamaları ve ihtiyaçları olan gücün damarlarındaki asil kanda var olduğunu belirtmiştir

6.ETKİNLİK
Söylevlerin amacı:İnsanları heyecanlandırmak,bir düşünceyi benimsetmek olduğu için söylev fıkradan daha inandırıcı ve heyecan vericidir.Fıkraların okuyucuyu inandırma gibi bir zorunluluğu yoktur.

9.Söylev veren kişi dinleyicilerin zevk,kültür seviyesi ve ihtiyaçlarını dikkate almalıdır.
10.Dinleyicinin dikkattinin canlı tutulması,canlı ve içten bir söyleyiş,metnin tutarlılığı,okıcılığı bozacak unsurlara yer verirmemesi gereklidir.
12.Türk Milleti,Zabitler,Ey Türk Gençliği
13.Coşku ve heyecana bağlı anlatım,destansı anlatım türleri kullanılmıştır.Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluşundan dolayı duyduğu heyecanı destansı bir anlatımla dile getirmiştir.
14.Söylevler söz ve sanatla gerçekleştirilen bir sanat oldukları için sözlerin ses ve anlam değeri,söyleyiş,vurgu ve tonlama,akıcılık bu sanatın önemli özelliklerindendir.

9.ETKİNLİK
Söylevde herhangi bir anlatım bozukluğu yoktur

10.ETKİNLİK
Deyimler
*Bayram etmek
*Ardı arkası gelmemek

Terimler
belegat

Sayfa 175
12.ETKİNLİK
İyi bir hitabette bulunması gereken özellikler
*Dinleyici,zevk ve kültür düzeyi ve gereksinimleri dikkate alınmalıdır.
*Etkili kısa cümleler ve anlaşılır bir dil kullanılmalıdır
*Yalın,açık,içten olmalıdır.
*Yersiz ve gereksiz vurgular,anlaşılmaz sözler kullanılmamalıdır.
*Konuştuğu konuyu her yönüyle bilmeli ve konuya inanmalıdır.

Sayfa 176
Ö.lçme Ve Değerlendirme

1.Söylev,hatip
Atatürk,Hamdullah Suphi Tanrıöver

2.D,D
3.C
4.D
Rate this post

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da hoşunuza gidebilir...