Orjinalinden Olduğu Gibi Kopyalanmış Türk Dizileri ve Türkiyede Dizi Anlayışı

Türk televizyon tarihi birçok diziye ev sahipliği yaptı. Bunlardan bazıları efsane olacak kadar güzel, bazıları da üç bölüm bile yayınlanmadan yayından kaldırılacak kadar kötüydü. 90’lı yıllarda yayınlanan kaliteli dizileri hatırlayın. Şimdiki dizilerle arasında ne kadar fark olduğunu düşünün. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Günümüzde odaklanılan şey sadece ‘para’. Eskiden oyuncular oynadıkları diziye değer veriyor, oynadıkları rol ile bütünleşiyorlardı. Şimdi öyle mi? Yönetmenler ‘Nasıl reyting kazansam?’, ‘Kimi öpüştürsem de izlenme sayım artsa?’, ‘Ne yapsam da olay olsam; gündem de yer alsam?’ gibi sorularla dizi çekiyorlar. Doğal olarak diziler bu gibi sorularla çekilince istenilen sonuca ulaşılamıyor. Ya üç bölüm sonra dizi bitiyor ya da bir sezon düşe kalka yayınlanıp öyle bitiyor.

Zaten internette bir dizi hakkında arama yaptığınızda o diziyle alakalı ne kadar izleme indirme bağlantısı çıkar. Burada da reyting kaygısının yerini hit kaygısının aldığını görüyoruz. Görsellere girildiğinde ise o diziyle ilgili çarpıcı başlıklar göze çarpar. Bir poster çalışması ya da fan art’a rastlayamazsınız. Varsa üç beş tane vardır. Bu aramayı yabancı diziler için yaparsak sonuçlarda o dizi ile ilgili çekim yerleri, kadrosu, senaryosu gibi bilgiler yer alır. Aşağıya doğru indikçe hayran forumları ve sayfaları gözümüze çarpar. Arada iki üç tane izleme veya indirme bağlantısı olsa da bunların büyük çoğunluğu beşinci ya da altıncı sayfalara doğru artış gösterir.

Ömre Bedel

Karşılaştırma yapmadan önce Türk dizilerinden izlediğim iki tanesini senaryosuyla beraber örnek vermek istiyorum. ‘Ömre Bedel’i ele alalım:

Dizi, Kilis’te bir köyde düğün hazırlıkları ile başlıyor. Kilis’in önde gelen Göçer Ailesinin Ağa Oğlu Cesur Göçer (Murat Han), gönlünü mütevazi bir ailenin kızı olan İlknur‘a (Özlem Conker) kaptırır. Evliklik hazırlıkları başlamıştır. Ama İlknur, Cesur Ağa’yı sevmiyordur. Gönlü başkasındadır. Evlilik gerçekleşir ve zifaf gecesi yüzleşilir. İlknur başka birnin helali olduğunu söyler ve Cesur Ağa delirir. Silahı İlknur’a doğrultur. Bu sırada görüntü başka bir yerdedir ve izleyici bir el silah sesi duyar. İlknur’un intihar ettiği söylenir. Seyirci gerçeği bilmiyordur çünkü sadece silah sesini duymuştur. Töre konuşmaya başlar ve İlknur’un kız kardeşi Ömür (Begüm Bingören) hedef gösterilir. Ömür Ablasının ölümü ile yıkılmış bir durumdayken, ölümü ile suçladığı eniştesinin koynuna girmek zorundadır. Bunu reddeder ve Cesur’un aile dostları olan Soykan Ailesine sığınır. Soykan’ların oğlu Erdem (Mehmet Ali Nuroğlu), Ömür’den çok hoşlanmıştır ve ölümü pahsına Ömür’ü bu töreden ve Cesur Ağa’dan koruyacaktır. Aradan 1 sene kadar zaman geçer. Erdem ve Ömür’ün evlilik hazırlıkları yaptığı görülür. Evlilikleri mutluluklarını daha da perçinler. Ama pusuda yatan bir avcı gibi Cesur Ağa bunca zaman beklemiştir. Ömür’ü kaçırır ve yüzleşirler. Cesur Ağa, Ömür’ün kocasını öldürmekle tehdit eder. Bir tek isteği vardır. Ömür Kocası ile birlikte yaşayacak ama Cesur Ağa’nın tohumunu taşıycaktır…

İşte böyle bir senaryoya ve son yılların Türk Sineması ve televizyonlarında popüler olan isimlere sahip olan dizi sadece bir sezon hayata tutunabildi. Ama hakkını vermek gerekiyor. Olduğu gibi yabancı bir diziden kopyalanmamış en azından.

Parmaklıklar Ardında:

Dizinin konusu mahkûmlar ve cezaevi yetkilileri arasında var olan ilişki üzerinden genişlemektedir. Aynı koğuşta yer alan (B2 koğuşu) kadın mahkûmların kendi aralarında var olan mücadeleleri, cezaevi yetkilileriyle olan sorunları dizinin genel konusunu oluşturmaktadır.

Bu diziyi izlerken şahit olduğum kalitesi üzerine hakiki bir Türk yapımı olduğunu düşünmüştüm ama bu yazıyı yazarken yaptığım araştırmalara göre bu dizinin de Almanya’nın RTL kanalında ‘Hinter Gittern’ adıyla yayınlanan bir televizyon dizisi olduğunu gördüm. Dizi üç sezon yayında kaldıktan sonra bütün ekip dağıldı. ‘Dizi bitti.’ yerine ‘Ekip dağıldı.’ diyorum. Çünkü bu dizi bittikten sonra oyuncuları birçok popüler yapımda yer aldı. Bu dizi onlar için kendilerini gösterme yeri oldu belki.

Bu iki örnekten sonra bir de adam gibi bir orjinal yapıma yer verelim. Bizimkiler… 1989’dan başlayıp 2002 yılına kadar devam etti.

Ve dahası… Yılan Hikayesi, Deli Yürek, Kaygısızlar, Çılgın Bediş, Mahallenin Muhtarları, Eyvah Babam, Ekmek Teknesi, Kurtlar Vadisi, Avrupa Yakası ve eski yapımlardan günümüze kadar yayın hayatını devam ettiren Çocuklar Duymasın. Tabi ki ‘Arka Sokaklar’ı da unutmamak gerekiyor.

Şimdi ilk paragrafta bahsettiğim sebeplerden dolayı yayınlandığı yerde sevilen ve benimsenen dizilerin olduğu gibi kopyalanıp Türkiye’de yayına sürülmüş hâlleri:

1 Kadın 1 Erkek (Un Gars, Une Fille)

Umutsuz Ev Kadınları (Desperate Housewives)

Tatlı Hayat (The Jeffersons)

Sayın Bakanım (Yes Minister)

İntikam (Revenge)

Medcezir (The OC)

Kavak Yelleri (Dawson’s Creek)

Küçük Sırlar (Gossip Girl)

Muck (Glee)

Galip Derviş (Monk)

Evli ve Çocuklu (Married with Children)

Doktorlar (Grey’s Anatomy)

Dadı (The Nanny)

Cumaya Kalsa (According to Jim)

Aslı ile Kerem (Dharma and Greg)

Acemi Cadı (Sabrina)

Kuzey Güney (Rich Man Poor Man)

Altın Kızlar (The Golden Girls)

Kopya yapımların arasında “Muck :)” gibi üç bölümde biten dizilerin yanında “Tatlı Hayat” gibi hayatımıza renk katan bizi güldüren diziler de var.

Bunun yanında belki de kültürümüzden kaynaklanıyor olsa gerek; bazı dizilerde oyuncuların rolleri acayip yapmacık. Bu dizileri izleyen kitle de mimiklere önem vermediğinden; sadece senaryoya odaklandığından reyting konusunda sıkıntı olmuyor.

Burada oturup da yabancı dizileri övecek değilim ama karşılaştırıldığında siz de hak verirsiniz ki yabancı yapımlar açık ara önde. Örneğin Kurtlar Vadisi bazı yönleriyle kendini sevdirdiği halde efekt konusunda çıtayı aşamıyor. Çocuklar Duymasın dizisinde Haluk karakterini canlandıran Tamer Karadağlı rolüne öyle bürünüyor ki dışarda görsek “Haluk abi!” diye çağırırız. Ama gel gör ki Zeyno Günenç’in karakterini canlandırırken kullandığı mimikler artık sanki aynı kalıptan çıkmış gibi duruyor.

Yabancı yapımların Türk yapımlara nazaran daha iyi olmasında belki de Amerika’nın birçok kültürü bünyesinde barındırıyor olmasıdır. Bu sebeple de bir dizide farklı ülkelerden farklı kültürlerden gelen insanlar rol almış oluyor. The Walking Dead dizisinden örnek vermek gerekirse; Dizinin başrol oyuncusu Andrew Lincoln, Rick Grimes adlı karakteri canlandırıyor ve Londra, İngiltere doğumlu. Steven Yeun, Lauren Cohan’ın (Maggie Greene) erkek arkadaşı rolündeki Gleen Rhee karakterini canlandırıyor ve Güney Koreli. Dizinin siyahî oyuncularından biri olan Danai Gurira ise Zimbabwe’li.

Under the Dome lesbian couple
Sağ ve soldaki bayanlar dizide ortadaki kızın anneleri olarak rol alıyorlar.

Durumla pek ilgisi olmayabilir ama dizilerimizde yaşamın her yönünü işleyemeyişimiz devletin başındaki yönetim kadrosundan da kaynaklanıyor olabilir. Mesela Revolution dizisinde senaryo gereği Amerika bayrağı açıp Amerikayı tekrar kurma taraftarı olan kişilerin evlerinde Amerikan bayrağı bulunduğunda o kişi öldürülüyor ve bayrak da yakılıyordu. Söz konusu senaryo Türkiyede işlense… İşlenemez bile yani. Ya da işlenir de bayrağı yakma sahnesi gösterilmez. Çünkü tarihte bizim bize göre ve diğer milletlere göre bambaşka bir yerimiz var. Her milletin bayrağına saygısı bir değil. Öte yandan Under the Dome dizisinde lezbiyen bir çifte yer verilirken gay kavramı da Supernatural dizisinde çokça yer almıştır. Günümüzdeki sansür ve yasaklar ele alınırsa bunları düşünmek bile mümkün değil.

Gönül ister ki Doctor Who, The X-Files, How I Met Your Mother, Supernatural, Criminal Minds, Two and a Half Man gibi yapımlarımız olsun da izleyelim. Tabii ki özgün olmak şartıyla.

Rate this post

Paylaş

4 Cevaplar

  1. kralizasyon dedi ki:

    Başka bir yazında filmlere de değinmeni isterim. Güzel bir yazı olmuş 😉

  2. Hiç sıkılmadan sonuna kadar okudum . Aynen abi katılıyorum sana . Aynısı Azerbaycanda da var . Fakat şuan tek isteyim üniversiteyi kazanmak ve gelecekte başarılı bir yönetmen olmak . Doğrusunu söylemek gerekirse eğer yönetmen olursam tabi dizi çekmeyi düşünmüyorum . Hedefim özgün senaryoya sahip korku filmleri çekmek . Can Evrenol gibi .

  3. Anil dedi ki:

    sonuna kadar okudum hakketen çalıntı diziler izliyoruz örneğin medcezire şuan the oc benzetilmesini çok doğru buldum the oc fox ‘dada yayınlamıştı düşünüyorumda medcezirden herhangi bir farkı yok gerçekten
    Ama sondaki bayrak yakmalı lezbiyen hikayesi falan her milletin kendine özgü kültürleri var amerikalılar çok geniş insanlarki bence böyle dizi yapıyorlar türkiyede öyle bi dizi olmaz olmasında . Ama tabiki bende özgün diziler görmek istiyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da hoşunuza gidebilir...