The 100: Dünya’dan Geriye Ne Kaldı?

The 100: Dünyadan Geriye Ne Kaldı?

 

Ben uzayda doğdum. Güneşin yüzüme vurduğunu hiç hissetmedim. Gerçek havayı soluyup suda yüzmedim.

97 yıl önce yaşanan nükleer kıyamet sonucunda insanoğlu kendi kendini yok etmiş, Dünya’nın bir kısmını yaşanmaz hale getirmiş ve medeniyet denilen kavramı yeryüzünden silmiştir. Bu nükleer kıyametten kurtulanlar felaket sırasında 12 uluslararası uzay istasyonuna sığınan 400 kişidir. Yıllar geçtikçe nüfus artmış ve bu insanların sayıları 4000’i bulmuştur. 12 uzay istasyonu artık birbirine bağlıdır ve sadece tek bir amaçları vardır… Hayatta kalmak. Fakat nüfus artışı sebebiyle salgın hastalıklar başlar ve oksijen yetmezliği birçok kişinin kronik hastalıklara yakalanmasına sebep olur. Yönetim buna bir çare bulabilmek için istasyondaki 100 genç mahkumu yaşanabilir olup olmadığını test etmek için Dünya’ya yollarlar.

Dizimizin ana senaryosu bu. Evet, ben de ilk başta okuduğumda çok çekici bulmuştum. Kıyamet senaryolarına sahip diziler listemde her zaman bir numaradadırlar.

Fakat izlemeye başladıktan sonra bir sürü mantık hatası ve klişeler beraberinde geldi. Sanırım hayata pozitif bakan biri olduğum halde bu dizi hakkında olumlu pek fazla bir şey yazamayacağım.

*Bu satırdan *** işaretine kadar olan kısımizlemeyenler için ileriye dönük bilgi (spoiler) içermektedir.

Şu televizyonlarda akşam 8’den sonra başlayan filmleri bilirsiniz. Genelde izleyicisi az olan kanalların yayınladığı filmlerde yer alırlar. Doğru bildiniz. Kendi başlarına birşeyler yapmak isteyen ıssız bir ormana kamp yapmaya gidip bir psikopatın pençesinde yaşamla boğuşan gençlerden bahsediyorum.

Uzaydan Dünya’ya gelene kadar iyiydi. Ta ki Octavia (Marie Avgeropoulos) o yeşil çime basana dek. O dakikadan sonra kamera herkesi objektife alarak bir çekim yaptı. ‘Yapma be!’ dedim içimden. O kadar adam nasıl eksilecek de bir grup öne çıkacak. Çünkü sayı ne kadar fazla olursa senaryo o kadar dağılır kanımca. Bu yazıyı diziden beş bölüm izledikten sonra yazıyorum ve şu an sanırım 80 civarı kişi kaldı.

Fakat şöyle de bir şey var. Diziyi tutsa tutsa şu başta Finn’in (Thomas McDonell) ‘Grounders’ diye hitap ettiği felaketten bir yolunu bulup sağ çıkmış insanlar ayakta tutar. İlk bölümde Jasper’a (Devon Bostick) saplanan devasa mızrak bunların radyasyonun etkisiyle mutasyona uğramış etçil yaratık türünde bir ırk zannetmeme neden oldu. Fakat kendilerini beşinci bölümün sonunda gösterdiler. Zaten diziye dahil olduklarından beri ne zaman çıkacaklar diye bakıyorduk.

Kadro her ne kadar kamp yapmaya giden ergen grubunu çağrıştırsa da bence başroldeki oyuncular bu tabuyu yıkıyor. Öyle ki grubun yaş ortalaması araştırdığım kadarıyla 23 civarında. Bu da onları genç yetişkin grubuna sokar. Sergiledikleri davranışlara bir şey diyemeyeceğim. Özellikle ilk iki bölümde Bellamy’nin (Bob Morley) ‘Asarım! keserim!’ muhabbeti canımı sıkmıştı.

Şu ana kadarki gözlemlerim neticesinde diziyi iki karakterin götüreceğini düşünüyorum. Clarke Griffin (Eliza Taylor) ve Bellamy Blake (Bob Morley). Finn’i sorarsanız, bu iki karakterin gölgesinde kalacağını düşünüyorum. Raven’in (Lindsey Morgan) Dünya’ya iniş yapmasıyla ne kadar arkadaşça tavır sergilese de Clarke ile aralarındaki bir mesafe olacaktır.

Bir de kafamı karıştıran bir durum var. İlk bölümde birbirine güvenmeyenler şimdi sıkı fıkı oldular. Bunun olması için 3 bölüm bence çok az. Ya olaylar çabuk gelişiyor ya da yönetmen izleyici kapmaya çalışıyor. Belki de ortak düşmanları nedeniyle birbirlerine güvenmek zorundalar.

***

Şimdilik dizinin göze batan tarafları bunlar olsa da izlenebilirlik potansiyeli oldukça yüksek. O yüzden siz de benim gibi kıyamet sonrası bilim kurgusu seviyorsanız The 100 izlediğiniz diziler arasına katabileceğiniz hakkını veren bir yapım.

Dizi Kass Morgan’ın ‘The Hundred’ isimli kitap serisine dayanıyor. Yani elde hazır senaryo var. Umarım senarist bunu mahvetmez.

Paylaş

1 Cevap

  1. Mustafa dedi ki:

    Ben bu diziyi yeni keşfettim ve gerçekten harikaymış 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da hoşunuza gidebilir...