10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (2011-2012)
SAYFA 12
GÖKTÜRK YAZITLARI EDEBİ Mİ TARİHİ BİR METİN MİDİR?
SORU 1) Orhun Kitabeleri ya da Göktürk Yazıtları EDEBİ BİR METİNDİR..Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçe’dir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır. Yazıtlarda aliterasyonlu (ses tekrarına dayalı) bir söyleyiş vardır. Ayrıca hükümdar Bilge Kağan’ın ağzından Türk halkına seslenen eşsiz bir hitabet örneğidir.
Bu kitabe çok gelişmiş, zengin kelimeli bol mecazlı edebi bir hitabe örneği olarak yazılmıştır.İşte bu sebeplerden Göktürk Yazıtları edebi bir eserdir.
2)GÖKTÜRK Yazıtlarının dini, tarihi ve siyasi önemi
Orhun veya Göktürk Yazıtları Türk dünyası için birçok yönden önem taşır. Bunların başında yazıtların Türkçenin ilk yazılı belgeleri olması gelir. Gerçektende günümüze dek yapılan araştırmalara göre Orhun alfabesiyle yazılmış yazıtlar ve belgeler, Türk dili tarihinin ilk somut verilerini oluşturur. Bu yazıtların dili incelendiği zaman Türkçenin o döneme göre oldukça gelişmiş bir dil olduğu sonucu çıkarılabilir. Gerek dilbilgisi birimlerinin çeşitliliği, gerek sözcük dağarcığının kullanarak uygulanması, bu belgelerdeki dilin sözlü ve yazılı anlatıma büyük yatkınlık gösterdiğini açıklamaktadır.
Orhun yazıtları, düz yazı örnekleridir, bununla birlikte kimi dilciler yazıtların şiir biçiminde yazıldıklarını ileri sürmektedirler. Ancak bunu doğrulamak pek olanaklı değildir. Gerçi yazıtlardaki dil ve söyleyiş şiire elverişli görünmektedir. Ama bu özelliği onun türünden kaynaklanmaktadır.
Orhun Yazıtları, anı-söylev karışımı bir türde yazılmıştır denilebilir. İlk bakışta dikkati, konuşan kişi, yani Bilge Kağan çekmektedir. Bilge Kağanı güçlü bir söylevci yapmaktadır. İkinci vurgulanması gereken yönde yazıtların tarihsel ve siyasal bir içerik taşımasıdır.
Orhun Yazıtları, Türk tarihi, toplum yaşamı, kültürel yapısı yönünden de aydınlatıcı bilgilerle doludur. Yazıtlar Göktürk Kağanlığının resmi ağızdan yazılmış bir tarihi görünümündedir. Tarihte ilk kez Türk adıyla kurulan bu devlet bozkır devletlerinin belirgin özelliklerini taşır. Aynı soydan gelen bütün boylarını “il” adıyla oluşturacak yapıda merkezi otoriteye bağlanması, siyasal erkin hemen bütünüyle orduya dayandırılması, dolayısıyla da iktisadi gücün bu orduyla sağlanması…
3.soru: İstemi Yabgu ve Batı Tarafı adlı metin tarihi bir metindir; çünkü Göktürkler hakkında bilgi vermeye yönelik dilin göndergesel işlevde kullanıldığı bir üslupla tarihi bir olayı neden-sonuç ilşkileri içinde nesnel bir şekilde vermektedir.
4) Göktürk Yazıtları söylev özelliklerini taşıyan edebi bir dilin, mecazların söz sanatlarının kullanıldığı bir metindir.Diğer metin ise tarihi bir metin olduğu için öğretmeye dayalıdır.Mecazlar, yan anlamlar yoktur, dil göndergesel işlevde kullanılmıştır.buradan hareketle edebiyat ve tarih arasında şöyle bir ilişki vardır:
Edebiyat ve tarih birbirilerinin verilerinden yararlanan iki bilim dalıdır.Edebiyatla tarih arasında çok sıkı bir ilişki vardır.Her edebi eser dönemin zihniyetinden izler taşır, edebi eserler de yazıldığı dönemin siyasi sosyal ekonomik vb…özelliklerinden etkiler taşıdığı için tarihin verilerinden yararlanabilir.Tarih bilimi de edebiyattan yararlanır, örneğin bir yazarın anıları yazıldığı döneme ışık tuttuğu için tarihsel bir belge niteliği taşır.(Örneğin Yakup Kadri’nin Halide Edip’in anı kitapları…) O anılardan tarihçiler yararlanabilir ve tarihi olaylara ışık tutarlar…Edebi eserler pek çok bakımdan tarihe kaynaklık eder.Göktürk Yazıtları ve Dede Korkut Hikayeleri birer edebi metin olmakla beraber tarihe ışık tuttukları için de tarihi belgedirler.Aynı zamanda Oğuz Kağan, Şu…Destanı, İlyada ve Odise, Şehname gibi Türk ve dünya edebiyatına ait destanlar toplumların geçmişini yansıttığı için tarih açısından önemlidir.Bunun yanı sıra seyahatnameler, tezkireler, hatıralar edebiyat tarihi için olduğu kadar tarih için de çok önemli kaynaklardır.
5.soru: “Çanakkale Şehitlerine” şiiri Mehmet Akif tarafından Çanakkale Savaşı’nda (1918) şehit olan askerlerimiz için yazılan destansı bir manzumedir.Şiir tarihin en kanlı savaşı olan Çanakkale Savaşı’nda şair Asım’ın Nesli olarak belirttiği kahraman askerimizin teknikçe çok üstün olan Avrupalılara karşı iman gücüyle kazandığı destansı savaşı çok canlı tasvirler ve muhteşem imgelerle betimlemektedir.
6.SORU: Çanakkale Savaş’ının yapıldığı dönemin siyasi ve tarihi olayları şiire yansımıştır.
Bir muharebe sahnesinin tasviriyle başlayan parçada, düşmanın hem sayıca çokluğu, hem de biraraya gelmiş milletlerin ve kavimlerin çeşitliliği karşısında Mehmetçiğin kahramanlığı devleşir. Batı’nın yirminci asırda medeniyet adına yaptığı zulüm ve işkence tabloları çizilir. Nihayet, bu savaş sahnelerinin asıl kahramanına sıra gelmiştir. Akif, bu kahraman iradesini, gücünü ve bu irade ile gücün ilahi kaynağını tasvir ettikten sonra, şehadet faslına gelir. Şair, şiirinin bu kısmında sanatının bütün ustalığını göstererek harikulade mukayeseler, teşbihler yapar.
SAYFA 15
7.soru: Halide Edip Adıvar’la ilgili araştırmayı internetteki çeşitli sitelerden, ansiklopedilerden, hakkında yazılmış biyografi kitaplarından yapabiliriz…
EDEBİYAT TARİHİNİN İNCELEDİĞİ KONULAR: (edebiyat tarihinin kapsamı da denebilir)
1) Edebi dönemler
2) Şair ve yazarların hayatları
3) Şair ve yazarların edebi kişiliği
4)Sanatçıların(şair ve yazar) eserleri
4) Edebi dönemlerin belirleyici özellikleri
5) Edebiyatı etkileyen tarihi olaylar
6)dönemin siyasi özellikleri
7)-dönemin sosyal özellikleri
8) edebi türlerin gelişimi
1.etkinlik
Soruda verilen üç metin de Türk tarih ve kültürü için eşsiz eserlerdir, eğer bu eserler hiç yazılmamış olsaydı Türk tarih ve kültürü için büyük bir kayıp olacak, bir döneme ışık tutacak bilgilerden, belgelerden mahrum olacaktık.Örneğin ilk yazılı belgelerimiz olan Göktürk Yazıtları hiç yazılmamış olsaydı tarihteki ilk Türk devleti olan Göktürkler hakkında bilgilerimiz hep eksik kalacak ilk alfabemiz olan Göktürk alfabesini hiç bilmeyecek olacaktık.Bunun yanı sıra o dönemki toplum yaşayışı hakkında da bilgilere sahip olamayacaktık.
8)”Ateşten Gömlek” Kurtluş Savaşı’nı ve etkilerini anlatan bir romandır.(Edebiyatçı Cevdet Kudret’e göre Ateşten Gömlek; edebiytımızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış romanların ilki ve hala en güzelidir.) Ateşten Gömlek İzmir’in işgali üzerine şehri kurtarmaya amaçlayan milli mücadele hareketlerinin hedeflerine nasıl ulaştığını anlatıyor.Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.Yani sanatçı yaşadığı dönemin zihniyetini eserlerine yansıtmış ve dönemin olaylarından etkilenmiştir.
2.etkinlik:
İslamiyet Öncesi Türk edebiyatında ortaya çıkan türler: destan
İslam uygarlığı çerveçesinde gelişen Türk edebiyatında ortaya çıkan türler: mesnevi, masal
Batı uygarlığı etkisinde….. hikaye, roman, tiyatro( 19 yüzyılda Tanzimat döneminde)
9) Tablodaki edebi türler ortaya çıktıkları dönemin dil, üslup ,tema, işlenen konu, kullanılan kelime ve kelime grupları ile ilişkilidir.Örneğin mesnevi İran edebiyatından edebiyatımıza girmiş beyit nazım birimiyle aruz ölçüsüyle yazılan ve uzun aşk ve kahramanlık olaylarının anlatıldığı bir türdür.Her edebi tür ortaya çıktığı uygarlıktan izler taşır.
10a) Şemadaki başlıklar bize bir edebi eseri tam ve doğru bir şekilde çıkarımlarda bulunmamız için büyük katkı sağlar.Çünkü edebi eserler verilen başlıklardaki kriterlerden doğrudan etkilenir…
b) Hepsiyle ilgili bilgileri bünyesinde barındırabilir.
c) cevabı 7.sorudaki maddeler…
ç) Tarih, sosyoloji, psikoloji…
SAYFA 16
ANLAMA VE YORUMLAMA:
1) Edebiyat tarihçisi edebi eserleri incelerken şunlara dikkat etmeli:
a) sanatçıların hayatını incelemeli (fiziki ve ruhi yapısı,yaşadığı sosyal ve fiziki çevre…)
b) edebi dönemleri incelemeli
c) dönemin sosyal, siyasi ve tarihsel olaylarını bilmeli
d) Dönemin sanat zevkini ve anlayışını incelemeli
e) Dönemin dil özellikleri iyi bilmeli
2) sosyoloji
felsefe
psikoloji
tarih
mantık
bilim ve teknoloji
3) Nutuk, İnkılâp Tarihimizin önemli ve gerçek kaynaklarındandır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın dününe, bugününe ve yarınına ait her yönü Nutuk’ta bulmak olanağı vardır.Bizzat Atatürk’ün ağzından Türk Kurtuluş Savaşının gerçek öyküsüdür Nutuk…Mustafa Kemal Atatürk bu eseriyle bir milletin kurtuluşunun ne kadar zor ve çetin şartlarda kazanıldığının gelecek kuşakların da bilmesi için bu eseri yazmıştır.
4) Atatürk, gençliğe hitabında, Nutuk’un felsefesi hakkında ipuçları vermektedir.
Atatürk, Nutuk ile geçmişi anlatıp aynı zamanda gelecekte düşebileceğimiz tehlikeleri önceden sezmemiz için alınacak derslerden bahsetmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı dönemi’ni birinci ağızdan aktardığı, Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir eserdir.
Bazı sayfalarda açıkça belirttiği “sonraki yıllarda durumun kolay ve açıkça değerlendirilmesi için bu kadar ayrıntıya yer verilmiştir” sözü ile Atatürk ileri görüşlülüğünü bir kere daha ortaya koymuştur.
Göktürk Kitabeleri ise bilinen ilk yazılı belgelerimiz olduğu için çok önemlidir.
Ø Türklerin ilk yazılı eseridir.
Ø Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Ø Söylev türünde yazılmıştır.
Ø Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Ø Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Ø Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Ø Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Ø Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
2.etkinlik cevabı sayfa 12’de var fakat siz de edindiğiniz bilgilerinizden ve yaptığınız araştırmalardan hareketle kendi görüşlerinizi kendi cümlelerinizle yazınız.
DEĞERLENDİRME:
1) Edebi dönemler
2) Şair ve yazarların hayatları
3) Şair ve yazarların edebi kişiliği
4)Sanatçıların(şair ve yazar) eserleri
5) Edebi dönemlerin belirleyici özellikleri
6) Edebiyatı etkileyen tarihi olaylar
7)dönemin siyasi özellikleri
8)-dönemin sosyal özellikleri
9) edebi türlerin gelişimi
2) (D)
3) (Y) (Y)
5) EDEBİYAT
6) iSLAMİYET ÖNCESİ
7) C
Sayfa 17
Hazırlık Soruları
1.)Türk devletleri bir taraftan birbirlerinden küçük dil, din, gelenek fartklılıkları olan bir çok “boy”un “konfederasyonuna” dayandığı için; diğer taraftan doğu ve batı (Çin ve İran, Bizans) kültür ve uygarlıkları arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunduğundan dolayı, inanç ve geleneklerde geniş hoşgörü gösteren devletler idiler Türkler hem Orta Asyada iken hem de Anadolu’ya yerleştikten sonra, devamlı olarak doğu ve batı medeniyetleri arasında bir köprü görevi görmüşlerdir Türk devlet teşkilâtının başında “yabgu”, “kağan”, “han” (daha sonra da “sultan” ve “padişah”) adlı, soy olarak asil bir yönetici bulunurdu Devlet başkanlığının ya babadan oğula ya da yakın akrabalar arasında geçtiği görülmektedir Bu gelenek daha sonra da devam etmiş, ancak Cumhuriyet döneminde meclisin seçimine bırakılmıştır.
2.)bütün dünyayı etkiliyen veya etkileyebilcek önemli olaylara göre çağlar belirlenir veya başlar biter ilk çağ yazının bulunmasıyla başlar kavimler göçüne kadar devam eder
orta çağ kavimler göçü ilr başlar istanbulun fethine kadar devam eder
yeni çağ istanbul un fethi ile başlar fransız ihtilali ile biter
yakın çağ fransız ihtilali ile başlar günümüz kadar devam eder. s
3.)Geçmiş, geleceğe yön verir. Geçmiş nasıl yazılırsa yetişen kuşaklar o geçmişe bakarak geleceğin doğrultusunu çizmeye çalışırlar. Başka deyişle nasıl bir gelecek tasarımı yapılmışsa, ona göre bir geçmiş yazılır. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Perşembenin nasıl olmasını istiyorsanız ona göre bir Çarşamba düzenlerseniz yetişen kuşaklar büyük ölçüde verilen doğrultuda yollarına devam ederler ve tasarım gerçekleşir. Tasarımın gerçekleşmesi yetişen kuşaklara yüklenen paradigmaya ve onun niteliğine bağlıdır.
Paradigma: Dünyaya nasıl bakılması gerektiği konusunda bir takım önerme ve tezler… Aldığımız eğitim ve deneyimler sonucu kazandığımız bakış açısı… Farkına varmadan taktığımız psikolojik bir gözlük…
Sistemler nasıl bir gelecek tasarımı yapmışlarsa, geçmişi ona göre yazarlar. Geçmiş ile gelecek arasında çelişkinin ortaya çıkması, sistemin çocuklar tarafından yok edilmesi böylelikle önlenmeye çalışılır. Aşağıda tarihteki iki büyük siyasal ekonomik ve felsefi sistemin (sadece) tarihi sınıflamaları karşılaştırılarak ikisinin de aslında tarihin (en azından) çağ sınıflamaları konusunda yeterli açıklamayı yapamadıkları ortaya konmakta ve bir başka yaklaşım sunulmaktadır.
Sayfa 18
1.) İslamiyetin Kabulünden Önceki Sözlü Dönemde Oluşmuştur.
SAYFA 19
5) “Ali Bey, diri diri mezara gömülen bir kişi , çözümsüz bir bilmece ” gibi söz ve söz grupları dönemin zihniyetini yansıtmaktadır.
6) Bu metin Tanzimat dönemindeki Batılılaşmaya başlayan Türk toplumunun yaşayış, inanç ve adetlerini yansıtmaktadır.
7) Metin Türklerin İslamiyet’ten öncesi yaşayışarını yansıtan ırki özellikler 1.metin
Metin İslamiyetin kabulü ile oluşam medeniyetten…. 2. Metin x
Metin modern dönemde aklın ve bireyin……………………….. 3 .metin x
1.ETKİNLİK:
Türk edebiyatında İslam ve Batı medeniyetinin çok büyük etkisi vardır.Din ve medeniyet bir edebiyatı en fazla etkileyen faktörlerdendir. Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır.
SAYFA 20
8.soru:
* Dil anlayışı
* Dini hayat
* Kültürel farklılaşma
* Sanat anlayışı
* Coğrafya değişimi
* Lehçe ve şive ayrılıkları
9.soru )
TÜRK EDEBİYATI
1) İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı
2) İslam medeniyetinin etkisindeki Türk Edebiyatı
3)Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı
10) Gazel ve koşmayı karşılaştırdığımızda:
Dil olarak gazelde Arapça ve Farsça kelime ve kelime gruplarının fazla, dilinin ağır sanatlı ve süslü olduğunu görürüz.Koşma ise son derece sade yalın ve anlaşılır bir dille yazılmıştır.
İçerik olarak gazelde aşk,kadın temasını işlenirken koşma koçaklama türdedir, yiğitlik teması epikçe bir söyleyişle anlatılmıştır.
Gazel Divan edebiyatı zevk ve sanat anlayışını yansıtırken koşma halkın beğeni ve zevkinin bir ürünüdür.
Gazel tahsil görmüş eğitimli yüksek bir zümreye hitap ederken koşma halka seslenmektedir.
Aynı dönemde yazılmasına rağmen iki şiirin farklı olması farklı edebi kollara (divan-halk) mensup şairlerin kalemlerinden çıkması farklı sanat anlayışlarını benimsemiş olmalarından kaynaklanmaktadır.
SAYFA 21
ANLAMA VE YORUMLAMA
1) Bozkurt Destanı: İslamiyet öncesi Türk edebiyatı(sözlü edebiyat)
2) Vesiletü’n Necat:İslami devir Türk edebiyatı
3) İntibah: Batı etkisindeki Türk edebiyatı (Tanzimat dönemi)
4) Gazel( İslami Devir Türk edebiyatı- Divan edebiyatı)
5) Koşma(İslami Devir Türk edebiyatı ( Aşık tarzı halk edebiyatı)
Bu dönemleri belirlerken
Dil özelliklerine
Tema ve konuya
Nazım biçimlerine, yazın türlerine
Sanatçılarına ve onların özelliklerine
Sanat anlayışlarına…dikkat ettik.
2) Dil
Kullanılan nazım biçimleri ve türleri
Tema ve konu
Sanat anlayışı, zevki
Alfabe(Göktürk,Arap,Uygur,Lati n)
Yazın türleri(roman, hikaye, tiyatro)
2.etkinlik:
Resimlerdeki üslup farklılığının sebebi sanatçılarının farklı dönemlerde farklı sanat ve zevk anlayışlarını benimsemesidir.Bu farklılıklar edebi eserler için de geçerlidir.
Sayfa 22
3.Edebi eserlerden hareketle bir milletin duygu ve düşüncede geçirdiği evreleri inceleyebiliriz.Toplumunun aynası olan edebi eserler toplumun bir parçası olan bireyin de kendini tanımasına, anlamasına olanak verir.
DEĞERLENDİRME:
1) Destan döneminde kavmi(ırki) özelliklerin , dini dönemde dinin ,modern dönemde akıl ve mantığın etkisi edebi eserlerde çoktur.Ayrıca nazım ve nesir türlerinde, tema ve konularda, dil, üslup,sanat ,estetik ve zevk anlayışında belirgin farklılıklar vardır.
2) (Y)
3) (D)
4) (D)
5) (C)
6) (B)
1.soru
dil farkı
anlayış farkı
coğrafya farkı
kültür farkı
2. soru ( y)
3. soru ( d)
4. soru ( d)
5. soru c sıkkı
6. soru b şıkkı
Sayfa 23
1.soru–> türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar bütün sahaları devirleri ve sosyal tabakaları ile türk milletinin hayatını zevkini dünya görüşünü yaratma gücünü gösteren bir duygu düşünce ve hayal dünyasıdır onu ne kadar tanımaya çalışırsak kendimizi o kadar iyi anlarız.
2. soru ( d)
3. soru (y)
4. soru (d)
5. soru
birinci boşluk islamiyet öncesi
ikinci boşluk islamiyet sonrası
üçüncü boşluk batı etkisi
6. soru
edebiyat tarihi
7 .soru
1.islamiyet öncesi türk edebiyatı
2.islamiyet sonrası türk edebiyatı
3.batı etkisindeki türk edebiyatı
8. soru d şıkkı
9. soru e şıkkı
10. soru d şıkkı
11. soru e şııkı
1.ÜNİTE SONU DEĞERLENDİRMESİ
1) Milletler uzun tarihleri boyunca edebiyatla ilgili sayısız eserler meydana getirirler. Edebiyat bir milletin hayat damarıdır. Edebiyat eserleri olmayan milletler uygarlaşamaz, tarih sahnesinden silinirler.
İşte edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebî eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.
Edebiyat tarihi, edebî eserlerle o eserleri yaratanları sosyal çevresi ile beraber inceler. Böylece geçmiş dönemlerde yaşayan atalarımızın duygu, düşünce ve sanat anlayışları hakkında bize bilgi aktarır. Edebiyat tarihi aracılığıyla değişik çağlardaki kültür birikimimizi tanırız.
Toplumların düşünce yapılarını, dünya görüşlerini öğreniriz. Bütün bu bilgiler bir edebiyat eserinin değerlendirilmesinde bize yol gösterir.Hülasa(özetle) Edebiyat uygarlık içindeki gelişmelere her zaman ön ayak olmuştur.
2) (D)
3) (Y)
4) (Y)
5) İslamiyet öncesi sözlü edebiyat döneminde, İslami , Batı etkisindeki
6) Edebiyat tarihi
7) 1)İslamiyetten önceki Türk edebiyatı
2) İslami Devir Türk edebiyatı
3) Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı
8) (D)
9) (E)
SAYFA 24
10-(A)
11-(E)
2.ÜNİTE DESTAN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
SAYFA 26
HAZIRLIK SORULARI
*İLİYADA ve ODYSSEİA (Yunan) Truva filminin konusuyla aynıdır.
ŞEHNAME İRAN) İran-Turan mücadelelerini, Rüstemin yiğitliklerini,İskender’in İran’ı fethi anlatılır.
KALEVALA FİN) Doğaya karşı savaşan Finlillerin erdemlerini anlatır.
GILGAMIŞ (SÜMER) Ölümsüzlüğü arayan kral Gılgamış’ın hikayesidir.
BOEWULF İNGİLİZ) Yiğit Boewulf ve arkadaşlarının canavarla mücadelelerini anlatır.
MAHABARATA HİNT) Kaurava’nın Pandallarla yaptığı savaşı, Krişna ve Arcuna’nın kahramanlıkları…
CİD İSPANYOL)Ulusal kahramanları Rodrigo’nun 11.yy.da Araplarla mücadelesi anlatılır.
CHANSON de ROLAND FRANSIZ)Charlemagne döneminde Müslümanlarla yapılan savaşları anlatır.
NİBULENGEN ALMAN) 5.yy’da yapılan Hun-Alman savaşlarını anlatır.
ŞİNTO JAPON) Japonların milli destanıdır.
İGOR RUS) 12.yy’da Kıpçak’larla Rusların yaptığı savaşları anlatır.
*Akıl erdiremedikleri olayları olağan üstü güçlerle yorumlamışlardır.Örneğin tabiat olaylarının sebeplerini bilmedikleri için bunları kendileri dışında bir güçle açıklamaya çalışmışlardır.
1.soru: Oğuz Kağan destanı M.Ö 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun Hükümdarı Mete Hanın hayatı etrafında şekillenmiştir.Bütün Türk destanlarında olduğu gibi destanın ilk şekli günümüze ulaşmamıştır.
2.Metinde Türklerin İslamiyetten önceki yaşayışları görülüyor.
Göçebe yaşam tarzı
Göktanrı inancı
Toy(ziyafet) verilmesi
Kurultayın toplanması
Elçiler gönderilmesi
Oğuz Kağan’ın devletinin başına kağan olması
Bozkurtun yol göstermesi ve ordunun önünde olması
Akınların yapılması
Gerçek üstü olaylar vb…
3. AĞAÇ: Destanlarda ağaç motifi üç yönüyle yer alır: Sığınak (Oba), Ana ya da Ata, varlığı, devleti temsil eden sembol…
SU: Türkler arasında temizleyici, kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruyucu bir unsur olarak kabul edilmiş, ateşe bağlı olarak birçok inancın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
IŞIK: Bu motif destanların kuruluşunda kutsiyetten kaynaklanan hayat verici bir özelliğe sahiptir. Destanların büyük kahramanları; bu kahramanlara kadınlık ve mukaddes Türk çocuklarına annelik yapan kadınlar ilahî bir ışıktan doğarlar.
BOZKURT: destanlarda hayat ve savaş gücünü temsil eder. Bozkurt, destanlarda Tanrı kurt ,anne kurt, ordular önünde yürüyen kumandan olarak geçer.
6) Mitolojik dönemde şimşek, rüzgar, kasırga yankı, şafak gibi nice şeyler birer tanrı olarak tasarlanırdı.Tabiatın her şeyine karşı korku ve hayranlık duyulurdu.İşte bu korku ve hayranlık önce mitoslar sonra da masal ve destanları meydana getirmiştir.Atatürk’ün sözü ile mitolojik ögeler arasındaki bağlantıyı bu şekilde açıklayabiliriz.
SAYFA 28
1.) İslamiyetten önceki sözlü edebiyat dönemine aittir.
2.)
Yaşayış özellikleri: Yarı göçebe hayatı yaşıyorlar ve avcılıkla uğraşıyorlar. Savaşçı ve cesurdurlar.
Irki Özellikler: Savaşçı,cesur, özgürlüğüne düşkün,Tabiat ve olağanüstü güçlerle mücadele
İnanç özellikleri: Gök Tanrı inancı vardır.
3.)
ağaç : Ağaç miti Türk düşüncesinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerinden biridir. Bu düşünceye göre ilk insan 9 budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır.
su : Türkler arasındaki temizleyici kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruyucu bir unsur olarak kabul edilmiştir. Ateşe bağlı olarak birçok inanca zemin hazırlamıştır.
toprak :
ışık : Kutsiyetten kaynaklanan hayat verici bir özelliğe sahiptir. Kahramanların anneleri de ilahi bir ışıktan doğar.
bozkurt : Diğer adı da “Asena”dır. Neslin devamını sağlamak, Türklere rehberlik etmek, Türkleri felaketlerden kurtarmak.
SAYFA 29
4.) Bu sorunun cevabı metnin çoğunda yer almaktadır.
5.) Olağanüstü olaylara ve kişilere yer verilir.
Destanların söyleyeni belli değildir.
Bir milletin ulusal törelerini,inançlarını ve değerlerini yansıtır.
Destan kahramanlarına tarih sayfalarında rastlanabilir(Oğuz Kağan Destanı-Mete Han)
SAYFA 30 – ANLAMA VE YORUMLAMA
1.) Göçebe bir hayat yaşadıkları ve avcılıkla uğraştıkları için, güçlü ve cesurdur.
Oğuz Kağan için söylenenler eskiden övgü anlamı taşırken, günümüzde yergi (eleştiri) anlamı taşımaktadır. ( Ayakları öküz ayağı gibi, beli kurt beli gibi,…)
2.) Bütün dünyaya hakim olma düşüncesindedir.
“Güneş tuğumuz olsun gök çadırımız.”
3.) Oğuz Kağan kurultay toplayarak halkına yaptığı işler hakkında hesap vermektedir. Bugünkü demokrasiden farkı yoktur.
4.) Her milletin milli destanı vardır. Bilimin hakim olmadığı zamanlarda ortaya çıkmıştır.
5.) Destanlar bilimin hakim olmadığı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Günümüzde milli destanlar gerçekleştirilemez.
1. Etkinlik: Atatürk Türk milletindeki bağımsızlık aşkını mitolojik ögelerle anlatmaktadır.
SAYFA 31 – DEĞERLENDİRME
1.) Eski çağlarda (İslamiyetten önceki Türk Edebiyatı – Sözlü Edebiyat) bilimin hakim olmadığı devirlerde ortaya çıkmıştır. Deprem,savaş, yangın ve yıldırım düşmesi gibi olaylar karşısında insanlar aciz kalmış. Bunları açıklayabilmek için
destanlar oluşturulmuştur.
2.) D
3.) D
4.) D
5.) olağanüstü
6.) mitolojik
7.) E
8.) C
Sayfa 37
Değerlendirme
1.)
Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır
2.)
1. “Kopuz” adı verilen sazla dile getirilmiştir.
2. Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan “hece ölçüsü” kullanılmıştır.
3. Nazım birimi “dörtlük”tür.
4. Dönemine göre arı bir dili vardır.
5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
6. Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
7. Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.
3.)D
4.)D
5.)Y
6.)A (hece ölçüsü kullanılmıştır)
SAYFA 38
A.COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER(ŞİİRLER)
HAZIRLIK SORULARI:
* Eski Türk topluluklarında da ozan ya da kam, baksı gibi adlarla anılan Halk şairleri, söz söylemeye, saz / kopuz / davul çalma gibi yeteneklerin yanı sıra, büyücülük, hekimlik vb. çeşitli görevleri de üzerlerinde toplamışlardır. Bu bakımdan da toplum üzerinde oldukça etkindirler. Kam, Baksı, Şaman, Ozan gibi halk şairlerinin görevleri, destanların müzik melodileri yardımıyla okunmasını ve dilden dile dolaşarak akılda kalmasını sağlamışlardır. Ayrıca başka tür görevlerde de bulunan bu halk şairleri, dinsel törenler için din adamları, sağaltım için hekim, vb. meslekler gelişmiştir.
kam:büyü yapan.
baskı:ağır hastaları tedavi eden bir hekimdir.
ozan:sadece insanları eğitmez aynı zamanda eğlendirir.
şaman:alt ve üst dünyada yardım eder.
* İnsanlar sevindikleri zaman dışa dönük olurlar. Mutluluklarını jest ve mimiklerle belli ederler.Yüzleri güler. Ölüm karşısında ise üzülürler ve içlerine kapanırlar.İnsanlar duygularını çok çeşitli yollarla anlatabilirler.Bazen duygularını şiir yazarak bazen şarkı söyleyerek vb. şekilde ifade ederler.Eski çağlarda insanlar da duygularını ifade etmek için şiir yazmışlar, bir ölünün ardından ağıtlar yakmışlar, aşk ve sevgi gibi duygularını da şiirle yansıtmışlardır.
ALP ER TUNGA SAGUSU
a—-Alp Er Tunga/ öldi mü “dimü”ler redif
a—-Isız ajun/ kaldı mu “l” yarım uyak
a—Özlek öçin/ aldı mu
b—Emdi yürek/ yırtılur
c—Ögreyüki /mundağ ok “ok” redif
c—-Munda adın/ tigdağ ok
c—-Atsa ajun /uğrap ok
b—-Tağlar başı/ kertilür
d—–Begler atın/ argurup “up” redif
d——Kagdu anı/ turgurup “r” yarım uyak
d——Menğzi yüzü/ sargarup
b——Körküm ağnar/ türtülür
e—Ulşıp eren/ börleyü “leyü” redif
e—-Yırtıp yaka/ urlayu “r” yarım uyak
e—-Sıkrıp üni/ yurlayu
b—–Sıgtap közi /örtülür
f–Könğlüm için/ örtedi “di” redif
f—Yitmiş yaşığ /kartadı
f–Keçmiş özüg /irtedi
b—Tün kün keçüp/ irtelür
SAYFA 39
ALPE ER TUNGA SAGUSU
AHENK UNSURLARI:
Ölçü: 4+3 7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.(/) durakları gösterir.
Uyak: aaab/cccb/dddb/eeeb/fffb… düz kafiye vardır.Genelde yarım kafiye kullanılmıştır.
Redif: Yukarıda gösterilmiştir.
Sese dayalı edebi sanatlar: “t,g,k” seslerinin sık tekrarlanmasıyla ali terasyon, “”a,u” seslerinin tekrarıyla asonans yapılmıştır.
YAPI UNSURLARI:
Nazım birimi: dörtlük
Nazım birimi sayısı: 5
Uyak şeması: aaab/cccb/dddb/eeeb/fffb (düz kafiye örgüsü)
Tema:Ölümün ardından duyulan acı (ağıt)
Nazım türü: Sagu
Ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimler “ağıt” teması etrafında bir araya gelmiştir.
2) “Alp Er Tunga öldü mü?” denilerek tecahül-i arif (bilip de bilmemezlikten gelme sanatı)
“Felek öcünü aldı mı?” felek’e insani özellik kazandırılarak teşhis (kişileştirme)
“Şimdi yürek yırtılır.” Mübalağa
“Felek niyet edip ok atarsa” teşhis
“Safran sürülmüş gibi” teşbih(benzetme) yüz rengi safrana benzetilmiş…
“Erkekler kurt gibi uluyorlar” teşbih (benzetme)
“Kalbimin içi yandı” mübalağa (abartma)
Metinde kullanılan bu sanatlar anlatımı güçlendiriyor.
3) Bu ifade tarzları ölümün ardından duyulan acıyı daha güçlü anlatmak için kullanılmıştır.
4) Teması: Ölümden duyulan acı (ağıt)Bu tema şiirin daha hüzünlü ve acıklı olmasını sağlıyor.
5) Temalar şiirin söyleyiş vurgu ve tonlamasını belirler.Şiir bu temaya uygun şekilde okunur.
6)”Alp Er Tunga, ısız ajun, felek,ok atmak,kurt gibi,yaka yırtıp çığlık atmak” gibi söz ve söz grupları dönemin yaşantısını yansıtmaktadır.Eski Türkler “yuğ” adı verilen törenlerde ölenin ardından onun yiğitlik ve kahramanlıklarını anlatarak ölen kişinin ardından duyulan acıyı canlı bir şekilde ifade etmişlerdir.Okuduğumuz sagu her yönüyle dönemin zihniyetini yansıtmaktadır. Eski Türklerde önemli bir kişi öldüğünde ceset bir çadıra konur, ölen kişinin akrabaları kurbanlar keserek bu kurbanları çadırın önüne koyar, sonra hep birlikte atlara biner. Çadırın çevresinde yedi defa dönerlerdi.Ölüyü gömmek için uğurlu bir gün beklenir, ölü gömüldükten sonra da benzer törenler yapılarak kurbanlar kesilir ve mezarın etrafında yedi kez dönülürdü.Gömülen kahramanın mezarı çevresine balbal denilen taşlar dikilirdi.Türkler arasında yazı yaygınlaşınca böyle taşlar üzerine kitabeler dikilmeye başlandı. Köktürk Kitabeleri bu işlevle dikilmiş balballardır. Saz şairleri bu yas törenlerinde çeşitli şiirler söylerdi.
SAYFA 41
7.AHENK UNSURLARI
Ölçü: 4+3 7’li hece ölçüsü
Uyak ve redifler:
a……..esneyu “yu” redif
a……..osnayu
a……..kasnayu
b……..kükreşür
c…….ıngraşu “şu” redif
c……möngreşü
c…..tanglaşu
b……mangraşur
d……yaşnadı “dı” redif
d…….tuşnadı
d……kişnedi
b……okraşur
e……yagmurın “ın” redif , “r” yarım uyak
e……torın
e……..karın
b…….engreşür
f…….erüşdi “di” redif “ş” yarım uyak
f…….akışdı
f……..örüşdi
b……..ügrişür
g……..kölerdi
g…….ilerdi “di” redif “r” yarım uyak
g…….yılırdı
b……çergeşür
h….saçıldı
h…..suçuldı “dı” redif “l” yarım uyak
h….açıldı
b….yugruşur
ı…..tizildi
ı……yazıldı
ı…….özeldi “dı” redif “l” yarım uyak
b…….adrışur
Sese dayalı edebi sanatlar: Her birimde (dörtlükte) tekrar eden ünsüz harflerle aliterasyon; ünlü harf tekrarlarında ise asonans vardır.
YAPI UNSURLARI:
Nazım birimi: dörtlük
Nazım birimi sayısı: 8
Uyak şeması: aaab/cccb/dddb/eeeb/fffb/gggb/… (düz kafiye örgüsü)
TEMA:Bahar
Nazım türü: Koşuk
8) Edebi sanatlar:
1.birimde Rüzgar kar tipisine benzetilerek teşbih
5.birimde bulutlar kayığa benzetilmiş teşbih
6.birimde dünyanın nefesi denilerek teşhis
7.birimde çiçekler inciye benzetilerek teşbih
8.birimde çiçeklerin sıkılması teşhis
Bu sanatlar anlatımı güçlendirmektedir.
9)”Kuydı bulıt yagmurın” “tümen çeçek tizildi” “kökşin bulut örüşdi” “ajun tını yılırdı” tü tü çeçek çergeşür” gibi ifade kalıpları şiirin temasına uygun şekilde baharın gelişini canlı bir şekilde tasvir edilmesini sağlıyor…
10) Koşuk bahar teması etrafında ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.Tema şiiri ifade ederken vurgu ve tonlamayı belirleyen en önemli faktördür.
11) “Bulutlar gürleyip insanlar bağrışıyor” “Halk soğuktan titreşerek evlerine girdi.” İfadeler dönemin yaşantısını yansıtmaktadır.Halkın sağanak yağmurlar karşısında hayret etmesi ve bağrışması o dönemki insanların tabiat olaylarına takındığı tavrı da gösteriyor…Hayvancılık ve doğayla iç içe yaşıyor olmaları o dönem halkının yaşam tarzı hakkında bilgi veren örneklerdir.
1.etkinlik: Bknz.Hazırlık çalışması
SAYFA 42
1. İslam öncesi Türkler arasında , bir kahraman, bir devlet büyüğü öldüğünde bunlar için yapılan yuğ adı verilen yas törenlerinde kopuz eşliğinde söylenen şiirlere sagu denir.
a. Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir. “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
b. Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
c. Koşuk nazım şekliyle söylenir.
d. Dörtlükler halinde söylenir.
e. 4+3=7’li hece ölçüsüyle yazılır.
f. Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
g. Divanu Lûgatit-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.
h. Sagu söyleyen kişilere sagucu ya da ağıtçı denir.
* 2. Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
* Kopuz eşliğinde söylenir.
* Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
* Nazım birimi dörtlüktür.
* Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca. (aaab cccb dddb)
* Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
* Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.
3estan döneminin zihniyeti:
* Destan döneminde ırka(kavmi) özgü özellikler hayata hakimdir.
* Göçebe bir yaşam sürüyorlardı.
* Avcılık, hayvancılık önemli geçim kaynaklarıdır.
* Pagan inanışı, Şamanizm ve GökTanrı inancı Türklerin ilk dinî inancını oluşturuyordu
* Türkler, ehlîleştirdikleri atlarla akıncılık yapmışlar, çiftçilikle uğraşan kavimler üzerinde üstünlük sağlamışlardır…
* Destan döneminin temel zihniyeti olağanüstü varlık ve figürlerin hayata hakim olmasıdır.
* Destan döneminde şimşek, rüzgar, yankı ve yağmur gibi doğal olaylara doğa üstü nitelikler kazandırılmıştır.
4: Sözlü edebiyat döneminde nazım(şiir) en geniş yeri tutar.kopuz denilen bir çalgı eşliğinde söylenirdi.O dönemde şiir yazılmaz ,söylenirdi.Bu yüzden akılda daha iyi tutulması ve gelecek kuşaklara aktarılmasının daha kolay olması sebebiyle nesirden ziyade ezberlenmesi daha kolay olan nazım tercih edilmiştir.
* 5. Ölen kağanları için verilecek en özel hediyenin saçları olduğu
* Cesedin için boşaltılıp bahar yastıklarıyla doldurulması
* Ölenin önce altın tabuta sonra da ince işlemeli tahta bir tabuta konması
* Tam bir hafta boyunca davulların çalması
* Şamanların sagu söylemesi, genç kız ve kadınların ağlaması, şarkılar söylemesi
* Tabutun önünden geçen herkesin kağanın ismini mırıldanması
6) Her iki saguda ölenin ardından duyulan acı çeşitli şekillerde ifade ediliyor.Alp Er Tunga sagusunda da ölen kağanları için ağlayan , kurt gibi uluyan yakalarını yırtan sagular söyleyen insanlar vardır.
7) Sagular yuğ törenlerinde koşuklar ise sığır adı verilen sürek avı törenlerinde söylenen şiirlerdir.Sagu acının bir ifadesi koşuklar ise daha çok aşk, ayrılık, tabiat gibi durumlardaki duyguların ifadesidir.
8) Oğullar adlı metinde insanlar üzüntülerini ağlayarak, şarkılar söyleyerek, çığlıklar atarak davul çalıp dans ederek ortaya koymuşlardır.Benzer adetler günümüzde yapılmamaktadır.Günümüzde insanlar cenazelerde ağlayarak ya da ağıt yakarak üzüntülerini gösterirler.
9) Günümüzde incelediğimiz şiir beznerleri doğum ölüm ve eğlence gibi ortamlarda söylenmemektedir.Ama yöreden yöreye de değişen adet ve gelenekler yok da değildir.
SAYFA 44
DEĞERLENDİRME
1.Sagu bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir, koşuk ise doğa sevgisi, aşk, kahramanlık, yiğitlik konularının işlendiği şiirlerdir.
Sagu “yuğ” törenlerinde koşuk ise “sığır” ve “şölen” adı verilen törenlerde söylenir.
Temaları farklı olduğu için söyleyişleri vurgu ve tonlamaları da farklıdır.
2.(Y)
3.(Y)
4)(D)
5. dörtlük
6)Alp Er Tunga
7) (A) şıkkı
8)(B)
9) Bence soru hatalı;çünkü “dı-m ve di-m “ ekleri aynı görevde(di’li geçmiş zaman ve 1.tekil şahıs eki) olduğu için rediftir.kelimelerin kökünde de benzer ses olmadığı için uyak kullanılmamıştır. Yine de zorlarsak D şıkkı denebilir
SAYFA 45
B.OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER(DESTAN)
HAZIRLIK
İlk Türk Destanları
1.Altay – Yakut
Yaradılış Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi
Oğuz Kağan Destanı
4.Köktürk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı
c.Mani Dininin Kabulü Destanı
İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları :
1.Karahanlı Dönemi
Satuk Buğra Han Destanı
2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi
Manas
3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi
Cengiz-name
4.Tatar-Kırım
Timur ve Edige Destanları
5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c.Köroğlu Destanı
• Türk destanlarında yer alan kişi, zaman, mekan ve mitolojik ögeler günümüz edebiyatında kullanılmaktadır.Örneğin Nihal ATSIZ’ın “Bozkurtların Ölümü” Göktürk Kağanlığı tarihinden bir bölümü ve Kür Şad Destanı’nı anlattığı romanıdır.Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölümü’nde romanında roman kişileri gibi zaman ve mekân algısı da hep düş, rüya, fantezi hurafe, gibi olağanüstü ögelerle sürekli iç içelik arz eder.Rasim Özdenören’in “Hastalar ve Işıklar” romanında “ışık” miti canlı şekilde anlatılır.Örnek metin:
Yüzbaşı Yağlaklar üç yaşında Ötüken’e getirilmiş bir Kırgız’dı. Kaç yıldır, bir fırsat bulup Kögmen
Dağı’nı aşarak atasının yurduna gitmeği, baba ocağını görmeği tasarlıyor, fakat her yıl bir
engel çıkıyordu. Bu buyruğu alınca artık Kögmen’i aşmak umutlarını bırakmak gerektiğini anladı.
Çünkü kendi yüz atlısıyla bir tümen Çinliyi oyalamak pek yakında Uçmağa varmak demekti. Fakat
pek yakında öleceğini düşünmek onu asla yüksündürmedi. Koca Kırgız yüzbaşı, içinde dirliğe veda
etmenin garipliği de çınlıyan çok gür ve heybetli bir sesle erlerini çabucak çevresine topladıktan
sonra yüz kişiyle on bin Çinliye daldı. Yağlakar, her kılıç vuruşta bir Çinli deviriyor ve : “Al! Kögmen
Dağı aşkına…” diye bağırıyordu, erleri de coşmuşlardı. Onlar da Çinlileri ikiye biçen vuruşlarını
“Ötüken aşkına”, “Kara Kağan aşkına”, “İ-çing Katun aşkına”, Şen-king aşkına” diye bağırarak
yapıyorlar, bir yandan da güneş görmüş kar gibi eriyorlardı.(Hüseyin Nihal ATSIZ “BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ ROMANINDAN alınmıştır.)
• İnsanlar kendisini etkileyen kendilerinde şaşkınlık uyandıran kişi ya da olayları olağanüstü unsurlar ekleyerek ve abartarak anlatmaya yatkındır.Bu şekilde çekirdek gerçekliği olan bir olay zamanla kulaktan kulağa aktarılarak gerçeklikle ilişkisini kaybeder.
• SAYFA 46
1) Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır.
• Olay örgüsü:
• İskender’in Semerkand’ı alıp Türk illerine doğru ilerlemesi
• Türk hükümdarı “Şu”nun Hucend vadisinin kıyılarına 40 öncü kumandan göndermesi
• Halkın Şu’nun hazırlıksız olduğunu düşünmesi ve karamsarlığa kapılması
• İskender’in ırmağı geçmesi,Şu’nun ise onunla savaşmak yerine doğuya çekilmesi
• 22 ailenin doğuya gidenlere katılmaması
• İskender’in bu 22 kişiyi görmesi ve onlara bir şey yapmaması
• Doğu’ya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılması
• Şu’nun Çin tarafına geçmesi
• Şu ile Zülkarney’nin savaşması
• Türk kolunun İskender’in askerlerini bozguna uğratması
• Zülkarneyn ve Şu’nun barışması
• İskender’in Uygur şehirlerini yaptırıp geri dönmesi
• Şu’nun Balasagun’a gelip Şu şehrini kurması ve buraya tılsım koydurması
Kişiler:
Zülkarneyn(İskender), Şu ,Türklerden geriye kalan 22 kişi, diğer iki kişi, vezir
Zamanestanda belirsiz bir zaman söz konusudur.””Geceleyin, sonra, sabah olunca,ertesi gün , sonra” gibi yaklaşık zaman ifadeleri vardır.
Mekan: Semerkand,Balasagun, Şu Kalesi, çadır,Çin,Uygur yakınları, Altın Han dağı…”
4) Metnin yapı unsurları tasvir edilmeden anlatılmıştır.Olayın geçtiği mekanlar sadece yer adı olarak yer almış,bu mekanlarla ilgili betimleme yapılmamıştır.Zaman ifadeleri de belirsizdir, kişiler belirgin ve ayırt edici özellikleriyle anlatılmamıştır.
SAYFA 47
5) Metnin yapı unsurları temayı(iletiyi) vermede ve somutlaştırmayı gerçekleştirmede birer araç işlevi görmektedir.
6) Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır. Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır.
Destandaki olay ve kişiler zamanla halkın ağzında dolaşa dolaşa olağanüstülükler kazanmış ve bugünkü halini almıştır.
7)Şu denilen şehri yaptı.Oraya bir de tılsım koydurdu.Bugün leylekler o şehrin kapısına kadar gelir,fakat şehri geçip gidemezler.Bu tılsımın tesiri bugüne kadar sürmektedir.Bu ve benzeri olağanüstülükler metnin destan olma özelliğinden kaynaklanmaktadır.Çünkü destanlar çekirdek bir gerçekliğin zamanla halkın hayal gücünün etkisiyle olağanüstülük kazanıp yayılması ve sonrasında yazıya geçirilmesiyle oluşur.
8)”Şu Destanı” bir edebiyat metnidir.Kurmacadır.
9)Destanda hem öğretici hem de sanat metni işlevi bir aradadır.
SAYFA 48
10)
Deli Kurt’un analığından dinlediği masalın etkisinde kalması
Gökçen kızın pınardan su almak için gelmesi, Deli Kurt ve yanındakilere yaklaşması
Deli Kurt’un Gökçen isimli kızı görünce onun güzelliğinden adeta büyülenmesi
Gökçen’in pınara gelmesi
Gökçenle Satı Kadın’ın konuşmaları
Gökçen kızın pınardan uzaklaşması Deli Murat’ın kızın etkisinden kurtulamaması
Kişiler:
Deli Kurt,Gökçen kız,Satı Kadın, üç sipahi, Çakır
Zaman: Belirgin zaman ifadeleri yoktur.
Mekan: Pınar başı
11) Her iki metin de anlatmaya bağlı metin olduğu için yapı unsurları olay örgüsü, kişiler yer ve zaman ögelerinden oluşmuştur.”Deli Kurt” romanında kişi ve olaylar canlı bir şekilde tasvir edilmiştir,bu durum Şu Destan’ında yoktur.
12)Destanda kullanılan dil romandaki gibi edebi değildir.Deli Kurt romanında yazar son derece akıcı ve yalın Türkçe’yle bir aşkı oldukça çarpıcı canlı tasvirlerle ve dilin inceliklerini kullanarak anlatmıştır.Destanda ise dil son derece basit ve genelde göndergesel işlevde kullanılmıştır.
13) “Şu Destanında her şeyi öncesi ve sonrasıyla bilen ilahi bakış açılı (hakim) anlatıcı vardır.Anlatıcının hedeflediği kitle halktır.
14) Şu destanı, M.Ö. 330-M.Ö. 327 yıllarındaki olaylarla bağlantılı olan eski bir Türk destanıdır.
Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destanda Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmelerini anlatılmaktadır. Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır.
Deli Kurt, Yıldırım Beyazıd’ ın oğlu isa bey in hiç göremediği çocuğudur. isa bey hamile olan hatununu en çok güvendiği sipahilerden biri olan Çakır’a emanet eder, o da bala hatun’u tımarının yakınındaki anasının obasına götürür ve yerleştirir. bala hatun’un murad adında bir oğlu olur, obada Murad’a “ deli kurt” lakabı takılır…Deli kurt gün geçer gerçek bir sipahi olur, orduya girer, ağasıyla tımar komşusu olur… Bir gün Gökçen adında bir kız görür, bu kız oba halkı tarafından pek tekin görülmez. peri kızıdır diye konuşurlar, doğaüstü güçlerini bilirler, uğraşmazlar. Deli kurt bu kıza gönlünü kaptırır, bir sipahiye yakıştıramaz ama yine de onu düşünmeden edemez…aşkıyla yanar tutuşur, en sonunda aşkını itiraf eder karşılıkda bulur, fakat deli kurt un savaşa gittiği bir sırada obayı sel basar, hem analığı, hem gökçen kızı sel alır gider. savaş dönüşü bunu duyan deli kurt atına atlar ve evini yurdunu bırakarak hiç bilmediği bir yere doğru gider, uzaklaşır…
15) Şu Destanı’nda Şu ve Zülkarneyn destanın baş kişileridir.Olaylar bunların etrafında şekillenir.Deli Kurt’ta ise Deli Kurt ile Gökçen kız romanın baş kahramanıdırlar.Olaylar bu kişilerin etrafında şekillenir.Diğerleri yardımcı karakterdirler…
1.etkinlik: bknz.Hazırlık bölümü
SAYFA 51
16) Her iki destanın teması da kahramanlıktır.Kahramanlık teması evrenseldir
2.ETKİNLİK
Şu Destanı Odysseia
Kişiler Şu, İskender …
Kişiler: Odysseia , Kikonlar,Lotofaglar,Kirke,Kaly psoPenelope,Laertes,Antinoos
Tema: Kahramanlık Kahramanlık
Kişiler bakımından her iki destanda da olağanüstü güçlere sahip kahramanlar bulunmaktadır.
18) Mitolojik unsurlar,hayatla mücadele, dini inançlar ve musiki destan dilinin oluşmasını sağlayan unsurlardır.Destan dili bu ögeler üzerine kurulur.
• 19) Destan dili şiirsel bir yapıya sahiptir, doğal dil değildir.
• Destan dili ahenklidir, doğal dil değildir.
• Destan dilinde sanatsal işlev vardır, doğal dilde genelde göndergesel işlev kullanılır.
• Destan dili mitolojik unusurları barındırır, doğal dil barındırmaz.
• Destan dilinin coşkulu, epik bir anlatımı vardır, doğal dilin genelde yoktur.
• Doğal dil destan diline göre daha akıcıdır.
• Destan dili abartılıdır, doğal dil daha yalın ve sadedir.
• Doğal dildeki göstergelerin karşılama gücü belli yere kadardır.Fakat insanların hayal dünyası sınırsız olduğu için göstergeleri belli bir noktaya kadar kullanabilir.Bu nedenle göstergeleri bir noktaya kadar kullanabilir.Destan dilinin olağanüstülükleri karşılaması ancak bununla mümkün olur.
• 3.etkinlik: bknz. Hazırlık çalışması
20) Oluşumu:
* Halkı derinden etkileyecek bir olayın yaşanması
* Bu olayda öne çıkan bir kahramanın olması
* Toplumda derin izler bırakan olay ve kahramanın destansı öykülerinin ozanlar tarafından söylenmesi ve bunun yayıl¬ması
* Güçlü bir şairin toplum içinde anlatıla anlatıla zenginleştiril¬miş hikâyeleri derleyerek yeniden yazması.
Destanların bir ozan tarafından son hâli verilinceye kadar olan süreçte halkın hayalleri destanlara katılır, zamanla destanlara yeni olaylar da eklenir. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, ortak bir eser haline gelir.
Tema: Bir milleti derinden etkileyen millet hayatında derin izler bırakan kişi ya da olaylar
Dil-anlatım : Şiirsel ve manzum bir yapı söz konusudur.Anlatıcı her şeyden haberdar olan ilahi bakış açılı anlatıcıdır.Ahenk için genelde devrik cümle kullanılır.
Olağanüstülük: Destanlardaki olay örgüsü hayal gücü ile zenginleştirilmiş ve olağan üstü nitelik kazanarak gerçeklikle bağını koparmıştır.
21.
• Anlatımı sözlüdür.
• Din törenlerinde(şölen,sığır,yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir.
• Edebi ürünler manzumdur.(şiir şeklindedir)
• Edebi ürünler anonimdir, bunlara milli özellikler hakimdir.
• Yalın bir dil kullanılmıştır, dil yabancı etkilerden uzaktır,ÖZTÜRKÇEDİR
• Şiirde “yarım uyak, hece ölçüsü, dörtlükler” kullanılmış.
• Şiir söyleyen kişilere “ozan, kam, baksı, şaman” denilir.
• Bu dönemde “sav, sagu, koşuk, destan” nazım şekilleri görülür.
• Genellikle aşk,tabiat, kahramanlık ve ölüm konuları işlenmiştir.
• 22.Bknz.hazırlık soruları
SAYFA 52
4.etkinlik
Destan parçalarındaki ortak motif “SU” motifidir. Su: Türkler arasında temizleyici, kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruyucu bir unsur olarak kabul edilmiş, ateşe bağlı olarak birçok inancın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Türklerin Müslüman olmalarından sonra da ateşle ilgili inanışlar devam etmiş; ateş üzerine tükürmek, ateşi su ile söndürmek, ateşe karşı küfretmek günah kavrama dâhil edilmiştir.
1.) Zülkarneyn’in 22 kişiyi görerek “Bunlarda Türk alametleri var ;bunları görünce kimseye sormadan bunlar için “Türk manend” dedi ki manası “Türk’e benziyorlar” demektir.Bu ad o adamlar için bugüne kadar kaldı.”Diğerleri Altın Kan ve Şu şehrinin adı…(Metinden bulunuz)
Günümüzde de yer adlarının verilişi ile ilgili benzer anlatımlar vardır. Örneğin Tavşanlı ilçesinin adı: Yıldırım Bayezıd yanında bulunan diğer görevlilerle birlikte Bursa’dan Kütahya’ya Germiyan Beyinin kızını görmeye gelirken Tavşanlı sahrasından geçer.O zamanlar buraları fundalık-çalılıktır.Yıldırım Bayezıd,burada avlanır ve tavşanların bol olmasından dolayı da “Buranın tavşanı çok” der.O günden bu güne burası “Tavşanlı”olarak kalır.
2)Her iki destanda da “su” motifi kullanılmıştır.Her iki destanda da Kalaç soyunun etnik kaynağının etimolojik yönden destan yapısı içinde yer alır.Oğuz Kağan Destan’ında daha çok olağanüstülük vardır.
3) Oğuz Kağan da Hakan Şu da Türk hükümdarıdır.İkisi de olağanüstülükler gösteren bir yapıya sahiptir.Mücadeleleri şahsi değil millidir.
SAYFA 53
DEĞERLENDİRME
1) 1- Doğuş (oluşum) aşaması:
Bu aşamada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.
2- Yayılma aşaması:
Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.
3- Derleme (yazıya geçirme) safhası:
Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün halinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
2) (D)
3) (D)
4) (D)
5) Bozkurt ve Ergenekon Destan’ıdır.
6) Destan
7) (A)
SAYFA 54:
HAZIRLIK:
1)Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtlar(Orhun Kitabeleri)dir.
*Doğu Göktürklerine aittirler.
*720,732,735 yıllarında dikilmişlerdir.
*Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
*YollugTigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
*Öz Türkçe ile yazılmıştır.
*Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
* Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
* Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
* Eserler şu an MOĞOLİSTAN sınırları içindedir.
* 1900′ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Thamson tarafından okunmuşlardır.
*Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır bu yazıtlarda. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları 3 tanedir.
1.Bilge Tonyukuk Yazıtı: Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır.
2. Kül Tiğin Yazıtı: Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın kardeşi Kül Tiğin’in ölümü üzerine Bilge Kağan tarafından dikilmiştir
3. Bilge Kağan Yazıtı: Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın ölümünden sonra yazdırılmış bir abidedir. Son iki yazar daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge Kağan’ın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.
UYGUR DÖNEMİ YAZILI ESERLERİ
Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan uygur hanlıklarından kalma eserlerdir Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli uygur alfabesiyle yazmışlardır.Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek(yığın) adlı eserler Budizm’i anlatan dinsel metinlerdir.Ayrıca Irk Bitig (Fal Kitabı) ve Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) adlı metinler vardır.
2)Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler
Göktürk (Orhun) alfabesi: Metinleri Orta Asya’daki Orhun Nehri kıyısında bulunduğu için Göktürk veya Orhun ismi ile anılır. Orhun’da yerleşen Türkler tarafından kullanıldığı için de Türük, Türk Alfabesi denir. Türklere mahsustur ve Esik Kurgan yazısına benzer. Hunlar, Göktürkler ve sathi olarak da Asya ve Avrupa’ya yayılan Türk kavimleri, kullanmıştır. Bu alfabede resmin göze hitap ettiği ve ses haline geldiği açıkça görülür. Göktürk alfabesi otuz sekiz harften meydana gelir. Dördü sesli olup, sekiz sesi karşılar, gerisi sessizdir. Ayrıca ok, ko, uk, ku, ük, kü, nç, nd, gibi heceler ayrı harflerle gösterilmiştir. Sesli harfleri, sessizler okutur. Sağdan sola doğru yazılır. Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan hatırasına yazılıp, dikilen Orhun Abideleri bu alfabenin şaheser numunesidir. Bunlar ayrıca Türkçe’nin bilinen ilk yazılı metinleridir.
Uygur alfabesi: Göktürklerden sonra Türkistan’da devlet kuran Uygurlardan adını alır. Uygurlar ve Türkistan’daki Türkler kullandı. On sekiz işaretten meydana gelir. Dördü sesli, gerisi sessizdir. Harfler umumiyetle birbirine bitişiktir, çok defa başta, ortada ve sonda olmak üzere üç şekli vardır. Sağdan, sola doğru yazılır. Sekizinci asırdan, on ikinci asra kadar yaygın, on beşinci asra kadar mevzii bir şekilde görülür. Bu yazının kâtiplerine, bakşı, bakşıgeri veya serbahşı adları da verilmiştir.
Arap alfabesi: Türklerin topluca İslamiyet’i kabulünden, yani 10. asırdan sonra geniş bir sahada bütün Türk-İslam devletleri tarafından kullanıldı. Arap Alfabesi yirmi sekiz harf olmasına rağmen Türklerin kullandığı İslam harfleri otuz bir ile otuz altı harften meydana gelir. Sağdan sola doğru yazılan bu alfabe, bütün Türklüğü kucaklamış ve Türkçe’nin çeşitli lehçelerinde, pekçok kitap, kitabe yazılmıştır. Muazzam ve kesintisiz abidevi eserler bu alfabe ile verildi. Türkiye, İslam alemi ve dünyanın her yerindeki kütüphane ve kitapseverlerin kitaplıklarında İslam harfleriyle yazılmış milyonlarca Türkçe eser mevcuttur. Dünyanın en büyük ve muazzam arşivi, Türk – İslam alfabesiyle yazılan Türkçe evraklarla doludur.
Kiril alfabesi: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hudutları içinde yaşayan Türkler tarafından kullanılmaktadır. Kiril Alfabesi, ihtiyari olmayıp, Rus ve komünist emperyalizmin zoraki tatbikidir. Komünist idare, Türklere tek bir alfabe kullandırmayıp, milli birliği bozmak için on sekiz Türk boyuna değişik işaretli alfabe kullandırmıştır. Sunî bir Slav alfabesidir. Otuz sekiz harftir. On biri sesli, gerisi sessizdir. Soldan sağa doğru yazılır. Kullanma alanı, Rusya’daki Türkler içindir.
Latin alfabesi: Bu alfabe, 1925 yılında ilk defa Azeri Türklüğü tarafından kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra; 1928’de Türkiye’de kullanılmaya başlandı. Günümüzde, Türkiye ve Avrupa Türkleri kullanır. Latin asıllı yirmi dokuz harften meydana gelir. Sekizi sesli, gerisi sessizdir.
Türkler; Orhun-Türk, Uygur-Sogd, Arap-İslam, Kiril-Slav ve Latin alfabelerinden başka Sogd, Mani, Brahmi, Süryani, Rum, Slav vs. gibi alfabeleri de kısmen kullanmışlardır.
Kaynak: Genel Türk Tarihi / dallog.com
3a) Türk adının geçtiği ilk edebi metin ve şuan bilinen en eski ve ilk Türkçe metin Göktürk yazıtlarıdır. Göktürk yazıtlarında; taşlar üzerine yazılmış ilk Türk tarihi, Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması, devletin ve milletin karşılıklı vazifeleri, Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası, Türk askerinin dehasının, Türk askerlik sanatının esasları, Türk feragat ve faziletinin anlatılması yönünde önemli bir yeri vardır Türk Tarihi açısından.
Göktürk Yazıtları, Türk tarihi, toplum yaşamı, kültürel yapısı yönünden de aydınlatıcı bilgilerle doludur. Yazıtlar Göktürk Kağanlığı’nın resmi ağızdan yazılmış bir tarihi görünümündedir. Tarihte ilk kez Türk adıyla kurulan bu devlet bozkır devletlerinin belirgin özelliklerini taşır. Aynı soydan gelen bütün boylarını “il” adıyla oluşturacak yapıda merkezi otoriteye bağlanması, siyasal erkin hemen bütünüyle orduya dayandırılması, dolayısıyla da iktisadi gücün bu orduyla sağlanması.
b)“Türklük bilincini oluşturmak ve Türk birliğini sağlamak.” Kendinden önceki Kağanlar gibi Bilge Kağan”da, Orta Asya”da Türk birliğini gerçekleştirmeyi siyasal amacı olarak her şeyin üstünde tutmuştur. Ulusuna geçmiş dönemin dağınıklığını, başka ulusların buyruğu alanında geçirilen yılların acılığını verirken çözümü de göstermektedir: “Bilgili ve cesur Kağanların çevresinde ulus toplanmak ve töreyi kurmak. Bir askerlik ve siyaset tarihinden çok farklı olmayan yazıtlarda, “il” e. Ulusal bilince ve ulusal birliğe verilen önemin her biçimde ön planda tutulması boşuna değildir. Var olanın temel koşulu budur. “Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölümlü doğmuştur.” Ama “il” sonsuza dek yaşayacaktır…İl tutacak yer, Ötüken ormanı imiş. Ötüken ormanında daha iyisi hiç yokmuş…
4) Yazılı edebiyat, Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır. Eldeki en eski ürünler 5. ve 6.yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen Yenisey Kırgızlarına ait balbal adı verilen mezar taşlarıdır. Ancak bu yazıtlar, adlar ve birkaç sözcükten oluşan Türkçe sözlerden ibarettir. Bu yazıtlardaki alfabe daha sonraki dönemlerde kullanılan Göktürk alfabesine göre ilkel bir nitelik taşır.Bu yazıtlar çok tahrip olduğu ve okunamadığı için edebi bir belge niteliği taşımazlar…
Bu sözle sözün söylenince unutulup gittiği, yazının ise asırlar sonrasına taşınabileceği gerçeği vardır.Yani “söz uçar, yazı kalır.” da diyebiliriz.
SAYFA 57:
Döneme özgü özellikler:
Kağanın “kut”lu olduğu inancı(Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan…)
Gök Tanrı inancı( inanç sistemi)
Devlet idaresindeki birtakım unsurlarşadpıt, tarkat, buyruk beyleri…)
Ordunun sevk edilmesi, düzenlenen askeri seferler
Dönemin yer adlarıÖtüken,Şantung Ovası,Demir Kapı,İnci Nehri,Tibet)
Çinlilerle anlaşmalar yapıldığı (siyasi zihniyet)
Çinlilerle ipek,altın , gümüş ticareti yapıldığı (ekonomik zihniyet
Çinlilerin Türklere yaptığı hileler, entrikalar…(siyasi ilişkiler)
Kısa cümlelerin kullanılması, dilin ÖzTürkçe olması,anlatımda aliterasyonlar görülmesi,bir söylev niteliğinde olması edebi zevki yansıtmaktadır.
1.ETKİNLİK:
a) Orhun Yazıtları, Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün gü*neyinde, Orhun ırmağı vadisindeki Koşo Saydam gölü yakınla*rındadır. Bu yazıtlardan Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtları, Koçho Tsaydam bölgesindeki Orhun Irmağı civarında; Bilge Ton-yukuk Anıtları ise, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarından yakla*şık 360 km uzakta, Tola Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn Tsokto bölgesindedir.
Göktürk alfabesi otuz sekiz harften meydana gelir. Dördü sesli olup, sekiz sesi karşılar, gerisi sessizdir. Ayrıca ok, ko, uk, ku, ük, kü, nç, nd, gibi heceler ayrı harflerle gösterilmiştir. Sesli harfleri, sessizler okutur. Sağdan sola doğru yazılır.
b) Türk adının ilk geçtiği ve yazılı ilk edebi belgelerimiz olduğu için…
c)Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından yazılmış ilk belgelerdir.
Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.
Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir.
Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.
Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini taşırlar.
Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkan veren, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.
3) Metnin temel düşüncesi Bilge Kağan’ın milletine nutuk tarzında öğütleridir.Metnin içeriği de bu düşünceye paralel olarak söylev tarzında şekillenmektedir.
4) tengri>Tanrı
teg > gibi
tengride > gökte
olmış > olmuş
kagan > kağan (g>ğ değişimi)
ödke > zamanda (artık kullanılmıyor)
olurtum > oturdum (ses değişikliğine uğramış)
sabımın > sözümün (artık kullanılmıyor)
tüketi > tamamıyla ( artık kullanılmıyor)
eşidgil> işit ( e>i değişimi d>t değişimi ,-gil eki de emir kipi şeklinde kullanılmıyor)
ulayu > bilhassa (kullanımdan düşmüş
ini > küçük (kullanımda düşmüş)
yiünüm> şeklini almış
oğlanım> oğlum şeklini almış
biriki>bütün (kullanılmıyor)
oguşum > soyum (kullanımdan düşmüş)
budun>millet ( kullanılmıyor)
biriye>güneydeki
begler> beyler ( g>y değişimiyle günümüze ulaşmış
Bazı sözcüklerin günümüzde kullanılmadığı bazılarının da ses değişikliğine uğrayarak günümüze kadar geldiğini görüyoruz.
5) Bengü taş; ebedî, sonsuz taş demektir. Özellikle ka*ğanların ve devletin ileri gelenlerinin ölümünden sonra, onlar adına bir anıt yaptırmak, Göktürklerde bir gelenek hâlini almış*tır. Diktirilen taşlar üzerine kağanlar istediklerini yazmış, bütün milletin ona göre davranmasını istemişlerdir. Bu sözlerin taşlar üzerinde ebedî olarak kalacağını ve Türk milletinin sonsuza ka*dar bunlardan ders alacağını düşündükleri için diktirdikleri taş*lara “bengü taş” adını vermişlerdir. Göktürklerden sonra Uy*gurlar bu geleneği devam ettirmişlerdir.
2.ETKİNLİK:Okuduğumuz metinde Bilge Kağan sözünün herkes tarafından tamamen işitilmesini isteyerek söze başlamış, daha sonra yaptığı seferlerden bahsetmiştir.Milletine seslenerek Ötüken ormanında oturmaları halinde güvende olacaklarını Çinlilerin yaptıkları hileleri ve bu hilelere daha önce inananların ne hale geldiklerini, hakimiyetlerini nasıl kaybettiklerini bu yüzden de ancak birlik olarak ve beraber yaşayarak güvende olacaklarını belirtmiştir.
SAYFA 61:
6)”Bir gün Mihrace halka dağ, ırmak, göl ve ağaç tanrılarına dua etmelerini ve kurban sunmalarını emretti.”
“Sudaki şeytanlar vurup gemiyi sulara gömerler.”
“Eğer Burkan talihini bulursanız beni de unutmayınız, sizin talihinizle biz de bu günahkar bedenden kurtulalım.”
“O zaman kötü düşünceli Şehzade’nin gönlüne şeytan düşüncesi geldi”
“Bunun üzerine Burkan (Buda)…” gibi söz ve ifadeler Uygurların dini inançlarını yansıtmaktadır.Bu ifadeler metnin dini içerikli olduğunu gösteriyor.
7. Uygur dönemi metinlerin genel özellikleri:
Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir.
Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Uygurların kağıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır.
Dönemden kalma birçok hikayenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır
Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.Her iki metin de dönemin zihniyetini yansıtır.
3.ETKİNLİK:
1.metin söylev(nutuk) niteliğindedir, 2. metinde böyle bir özellik yoktur.
1.metinde GökTanrı inancı vardır, 2.metin Budizm’in öğretileri vardır.
1.metin daha çok sosyal, siyasi içeriğe sahiptir, 2.metin dinsel içeriğe sahiptir.
Kültür bir milletin sahip olduğu maddi ve manevi bütün ögeleri ifade eder.Edebiyat dille gerçekleştirilen bir etkinlik olarak kültürün içinde yer alır.Gerçekte kültürün temelini “dil” oluşturur.Biliyoruz ki dil, birçok kültür değerinin yaratıcısı olduğu gibi bunların çoğunun da taşıyıcısıdır.Yüksek kültür değerleri arasında yer alan edebi eserler de doğrudan dile dayanır.Peki kültür ile edebiyat arasında nasıl bağ vardır, aradaki ilişkiyi şöyle değerlendirebiliriz.Kültür edebiyata ayrı bir derinlik kazandırır, edebiyat da kültüre canlılık katar, onu zenginleştirir.Kültür ve edebiyat arasındaki bu etkileşim de dil vasıtasıyla olur.Az önce sanat eserleri yüksek kültür değerleridir dedik,örneğin Göktürk Yazıtları.Edebiyatımızın bu ilk şaheseri aynı zamanda Türk hitabet sanatının erişilmez bir örneğidir.Hükümdarane bir üslup ve ihtişamlı bir hitap tarzıdır.Bilge Kağan’ın milletine seslenirken “Dokuz Oğuz Beyleri, milleti!Bu sözümü iyice işit, adam akıllı dinle!Doğudan gün doğusuna, güneyde gün ortasına batıda gün batısına kuzeyde gece ortasına kadar onun içindeki millet hep bana tabidir.””Türk milleti Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın.” gibi ifadeleri Göktürk Yazıtları’ndaki eşsiz hitabet sanatının örneklerinden sadece birkaçıdır.Bilge Kağan’ın bu sözleri çağları aşan bir kimliğe sahiptir.Onun milletine verdiği öğütler bugün de geçerliliğini korumaktadır.Başka devletlerin hilelerine aldanmanın ne hazin sonuçlar getirdiği bir gerçektir.İşte tarih bilinci kuşaktan kuşağa aktarılan bu gibi kültür değerleriyle oluşur.Yüksek kültüre de ancak Göktürk Yazıtları gibi edebiyat eserleriyle ulaşılabilir.
SAYFA 62:
8)Türklerin ilk yurdu Orta Asya’dır.
Çok geniş bir bölge olan Orta Asya; doğuda Kingan dağları, ba*tıda Hazar denizi, kuzeyde Altay dağları ve Baykal gölü, güneyde Hindikuş ve Karanlık dağlarıyla çevrilidir
Orta Asya Türklerinin yaşamlarının her alanına etki eden Bozkır kültürü ve yarı göçebe yaşam tar*zı, özellikle sosyal yapıyı şekillendirmiştir.
Yaşa*dıkları coğrafyanın zor şartları karşısında ayakta kalabilmek için Türk toplulukları, teşkilatçı bir karakter kazanmışlardır.
Hem siyasi hem de sosyal hayatın teşkilatlı düzeni, Türklerin tarih boyunca pek çok devlet kurmalarının temel sebe*bidir.
Geniş bozkırların ortasında her an saldırıya açık, savunmasız bir coğrafyada yaşayan Türkler, mü*cadeleci ve savaşçı bir karakter kazanmışlardır. İpek Yolu, Türklerin yaşadığı coğrafyanın en önemli ekonomik kaynağıdır.
Çin’den başlayarak, Orta Asya’yı geçen Anadolu’ya hatta Avrupa’ya ulaşan bu ticaret yolu, Türk-Çin savaşlarının da temel sebebidir.
Bu yola hakim olan devletin zenginliğe kavuştuğu düşünülürse, verilen mücadeleler daha kolay anlaşılır. Göktürkler döneminde Çin sınırında ortak pazar şehirleri kurulmuş; canlı bir ticaret ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde Türkler daha çok hayvan ve hayvansal ürünler satmış, tarımsal gıdalar almışlardır.Yerleşik yaşama geçen Uygurlar döneminde tica*ret büyük gelişme göstermiştir.
9) Sözlü dönemde de yazılı edebiyata ait ilk örneklerde de arı bir dil kullanılmıştır.Sözlü edebiyat döneminde daha çok ölüm, tabiat,aşk ayrılık gibi temalar üzerinde durulmuş;yazılı edebiyata ait ilk örneklerde ise daha çok sosyal, siyasi,idari konular ve dini içerik (uygur metinleri) vardır.
4.ETKİNLİK:BKNZ. (hazırlık soruları)
5.ETKİNLİK:Bknz. ( Hazırlık soruları)
SAYFA 64:
Göktürk Yazıtları:
Metnin yazıldığı şartlar…”Dağılan Göktürkleri Bilge Kağan ve kardeşi Kül Tigin tarafından bir araya getirilişi ve Göktürk devletinin yeniden kuruluğu zamanki şartlar”
Tema: Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği
Hitabet özellikleri: Yer yer gerçekçi tarih dili; yer yer eleştiri cümleleri yer yer güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.”
Tarihi ve kültürel önem: Türk yazı dilinin ilk edebi örnekleri olması
Yazılış amacı:Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması, düşmanın tatlı sözüne, hediyelerine kanmaması gerektiğini vurgulamak ve öğüt vermek için yazılmıştır.
Metin yazarının özellikleri: Milletini seven,koruyan kişisel çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen,milleti için çalışmaktan bıkmayan, hesap vermekten çekinmeyen, lider özelliklerine sahip…
Metnin hitap ettiği kitle:Türk milleti
ONUNCU YIL NUTKU:
Metnin yazıldığı şartlar: Cumhuriyet’in Kuruluşunun 10. Yıldönümü nedeniyle Kurtuluş Savaşı’nın hesabını veren, bir diğer deyişle ulusal mücadelenin kimlere karşı, niçin ve nasıl verildiğini anlatan, hem de bu mücadelenin Cumhuriyet kurulduktan sonraki safhasında yapılması gerekenler ve yapılacak olanlar…
Tema:” Milletimizin tehlikelere karşı uyanık olması”
Hitabet özellikleri: Güçlü bir söylev dili…
Metin yazarının özellikleri:Milletini seven,koruyan kişisel çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen,milleti için çalışmaktan bıkmayan, hesap vermekten çekinmeyen, lider özelliklerine sahip…
Metnin hitap ettiği kitle: TBMM üyelerinin şahsında Türk Milleti…
6.ETKİNLİK:Her ikisinde de hitabetin özellikleri görülmektedir.İkisi de tarihi ve kültürel önemleri bakımından son derece değerlidir.Nutuk Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün Türk milletinin yeniden var olma savaşını; Göktürk Yazıtları ise Türk dilinin ilk edebi örneği olması dolayısıyla eşsiz bir değere sahiptir.
2. “Yurttaşlarım!Büyük Türk Milleti!Türk Milleti!Kutlu olsun! Ne Mutlu Türk’üm Diyene!”
3. Çinlilerin tatlı sözlerine , ipek kumaşına aldanmamayı,Güneye Çogay Ormanına Tögüldün Ovası’na gidilmemesi,Ötüken Ormanında oturmaları halinde güvende olacakları,milletin incitilmemesi, zahmet çektirilmemesi, beslenmesi gibi uyarı ve öğütler verilmektedir.
7.ETKİNLİK:
Göktürk Yazıtlarını (Orhun , Âbideleri), yazılı edebiyatımızın ilk ve muhteşem örneğidir. Modern Türkçemizin tüm kuralları, günümüzün bir çok sözcüğü, doğal ve olgun bir söyleyişle, sanki bugünün yapıtlarıymış gibi karşımızdadır.
Bu yazıtlar, bu yönleriyle Türk tarihine ışık tutan önemli belgelerdir. Göktürk Yazıtları, bir hakanın, halkına hesap vermesi, halkın devlete, millete karşı görevlerinin hatırlatılması, düşmanın hilelerine nasıl karşılık verileceğinden söz edilmesi ve Türklerin yüksek ahlak ve seciyesinin anlatılması açısından önemlidir.
Bu anıtlar Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk tarihinin taşlar üzerine yazılmış ilk belgesidir.
Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün yazılı belgesidir.
Türk hitabet sanatının erişilmez bir şaheseridir. Hükümdârâne eda ve ihtişamlı bir hitap tarzının yazılı örneğidir. Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı örnekleridir. Türk dilinin kaynağı, Türk yazı dilinin başlangıcının bilinmeyen dönemlere kadar gittiğinin delilidir.
Eski Türkçeyi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip ettiğimiz için de bu yazıtlar, ayrı bir öneme sahiptir…
SAYFA 65:
DEĞERLENDİRME:
1) bknz: 7.etkinlik
2) (D)
3) (Y)
4) (D)
5) Göktürk alfabesidir.
6) Budizm ve Maniheizm
7) (C)
8) (E)
SAYFA 66:
1) Göçebe hayatın izleri, avcılık ve hayvancılıkla uğraşmaları, Gök Tanrı, Maniheizm ve Budizm dinleri, yuğ,sığır,şölen törenleri eski Türk şiirlerine yansımıştır, yani bu şiir örnekleri dönemin zihniyetini yansıtır.
2) (D)
3) (D)
4) (D)
5) koşuk
6) sagu
7) (E)
8) (E)
9) (C)
10) ( D)
SAYFA 67
11) (D)
12) (A)
3.ÜNİTE
11.VE 12.YÜZYILLARDA İSLAMİYET
HAZIRLIK
A-B) 11.- 12. Yüzyıl Tarihi, Siyasi ve Sosyal Yapı:
Türkler, 8. yy’dan itibaren Müslümanlığın etkisinde kalarak yeni dini kabul etmeye başlamışlardır. Müslümanlığı önce doğudaki Maveraünnehir yöresinde yerleşmiş bulunan Türkler arasında yayılması 10.yüzyılda gerçekleşmiştir.9. yy’ın ortalarında kurulan Samanoğulları Devleti halkının çoğunun Türk olduğunu ancak resmi dil olarak Arapça ve Farsça’yı kullandıklarını biliyoruz. Nitekim, 10. yy.’ın ortalarında kurularak 12. yy.’uın sonlarına kadar egemenliğini sürdürmüş olan Gazneliler de sarayın ve ordunun kullandığı dil Türkçe olmakla birlikte resmi dil gene Arapçadır.
Daha 8. yy.’ın sonlarında Fergana, Kaşgar, Aksu yörelerinde devlet kuran Karahanlılar 10. yy.’ın ilk yarısında hükümdarları Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesi üzerine Müslüman olarak ilk Müslüman Türk Devletini kurarlar. Böylece 8. yy.’dan itibaren Müslüman olmaya başlayan Türkler’in yaşadığı Maveraünnehr, Horasan, Kaşgar yöresi 4 yüzyıl süren bir dönem içerisinde Müslüman olmuştur. Müslüman olan Türklerin ibadet için Kuran okumaları gerekiyordu. Böylece Türkler, Müslüman diğer milletler gibi Arap yazısını kullanmaya başladılar. Müslüman olan Türklerin yavaş yavaş İslam kültürüne girmesinde Araplardan çok İranlıların etkisi olmuştur. Başka bir değişle İslam kültürü, dünya görüşü ve bunların ürünü olan ortak İslam edebiyatının iç ve dış yapısını oluşturan ögeler İranlıların aracılığıyla Türk edebiyatına girmiştir.
C) islamiyetin kabulü ile Türk toplumunda görülen kültürel değişimler
Türk İslam Toplumlarında, kültürel hayat, islam kültür çevresinin etkisi altında gelişti. Türklerin bu çevreye girmeleri onların her alanda ilerlemesine ve yükselmesine sebep oldu. Türk düşüncesi, bir yandan tarihi gelişimini devam ettirirken diğer yandan İslam düşüncesi ve felsefesiyle bütünleşti. Bu toplumların hayat tarzlarında islamın yüce ve ebedi ilkelerine, esaslarına ve kurallarına uyum sağlayacak değişmeler meydana geldi. Hukuk düzenleri “Şerri” esaslara ve “Törelere” göre yeniden kuruldu, düzenlendi. Arap ve Fars dil ve kültürlerinin baskısına rağmen, Türk dili korundu. Karamanoğullarının başlattıkları resmi dilin Türkçe olması hareketi, bazı olumsuz dönemler dışında devam etti. İslamın koruyuculuğunu üstlenen Türkler, Türk tasavvuf düşünce ve eylemleriyle müslümanlığın çağlar boyu gelişmesini ve yönlendiriciliğini sağladılar. Anadolu Türk toplumu oluşturduğu kültür çevresinde, manevi ve maddi kültür hayatını sürekli şekilde güçlendirdi. Kurduğu imparatorluklar o çağların siyasette, sosyal düzen ve sosyal adalette, iktisadi alanda, özellikle bilimde, eğitim ve öğretimde, hukuk hayatında, en medeni ve en ileri devletleri oldular. Osmanlı imparatorluğu kuruluşundan başlayarak, tarihi varlık alanından çekilişine kadar altı yüz yıl boyunca İslam Dünyasının, Türk İslam kültür çevresinin tek temsilcisi oldu. Bir dünya devleti niteliğini koruyarak, kültür hayatını inançlarda, adalette, dilde, musikide, sanat ve estetikte, mimaride, folklorda, eğitim ve öğretimde, sosyal ilişkilerde, diplomasi de özenle güçlendirdi. İnsanlık tarihine sayısız örnekler verdi. Kültür varlığımızın zenginleşmesini sağladı.
Ç) islamiyetin kabulü ile dil alanında gerçekleşen yenilikler
İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılardan itibaren Türkler “Arap” Alfabesini kullanmaya başladılar.1928’e kadar bu durum sürdü.Alfabe değişse de konuşma dili Türkçe olarak kaldı.İslamiyet’in kabulüyle Arapça ve Farsça’dan birçok sözcük ve kavram dilimize girmeye başladı.Özellikle ibadetle ilgili kavramlar Farsça’dan geçmiştir.
Zihinsel yapımızda yer alan temel inançlar hayatımıza yön veren, duygu, dünce, davranış ve fizyolojimizi etkileyen en önemli mekanizmalardır.İnsan, biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır.İnancın yanı sıra kültürel koşullar içinde sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün hem de bireyin yapısını etkiler. Bireyin tüm yaşamı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçer. Bu uyum çabası doğumdan başlayarak ölüme kadar süren bir gelişim göstermektedir.
SAYFA 70
1) Metinlerdeki ortak kelimeler “kök (mavi)”, Öd (zaman) ve yağız(1.ve 3.metinde) sözcükleridir.
2)Metinlerdeki din ve inançla ilgili kelime ve grupları:
“Tanrı gibi gökte oturmuş” , Türk Tanrısı, Türk kutsal yeri, Zamanı Tanrı yaşar, nirvana, bulut gibi kulluk ile tapınırım, burkan (Türklerin, Buda dinine ve buda’ya verdikleri ad. )” yarattı, “ol dedi” Tanrının buyrukları , ibadet, cehennem…” gibi söz ve söz gruplarıdır…Din değişimi ile birlikte yeni sözcük ve kavramlar dilimize girmiştir.
ANLAMA VE YORUMLAMA
Göktürk Abideleri Göktürk alfabesiyle
Uygur Dönemi metinleri Uygur alfabesiyle
Kutadgu Bilig ise Arap alfabesiyle yazılmıştır.
Müslüman olan Türklerin ibadet etmeleri için Kuran-ı Kerim’i okumaları gerekiyordu.Böylece Arap alfabesini kullanmaya başladılar.
Sayfa 71
2) İslamiyet öncesi ve sonrası Türk edebiyatında aradan uzun yıllar geçse de dil, biçim ve içerik bakımından süreklilik ve benzerlikler görülmektedir.İslamiyet’ten görülen bazı geleneklerin İslamiyet sonrası edebi eserlere de yansıdığını görmekteyiz.Göktürk Kitabelerinde kullanılan bazı sözcüklerin bugünkü dilde de yaşadığı görülmektedir.
3) Her üç metinde de dini inançların edebi eserlere yansımıştır.İslamiyet öncesindeki bazı geleneklerin(sagu yazma geleneği gibi) İslamiyet sonrasındaki Türk edebiyatında da işlendiğini,
bazı temaların her iki dönem metinlerinde de kullanıldığu görüyoruz.
DEĞERLENDİRME
1) İslamiyetle birlikte Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım biçimleri kullanılmaya başlandı.(gazel,kaside, mesnevi)
2) Hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü de kullanılmaya başlandı.
3) Dile Arap ve Fars edebiyatından birçok kelime ve kavram girdi.
4) Geçiş dönemi (11.ve 12.yy) eserlerinde toplum hayatını şekillendirme ve yönlendirme dini öğretme amacı esas alınmıştır.
5)Beyit nazım birimi kullanılmaya başlandı.
6)Türk tasavvuf edebiyatı oluştu.
7) İslam diniyle ilgili kelime ve kavramlar edebi metinlere girdi.(ibadet, Rab, cehennem, yaratmak, buyruk,sahabe, peygamber vb…)
2) (D)
3) (D)
4) hakaniye
5) Arap
6) (E) kesin cevaptır…Divanü Lügati’t Türk manzum değil mensurdur…
SAYFA 72-78
İSLAMİ DÖNEMDE İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ (11-12.YÜZYIL)
HAZIRLIK:
Sayfa 72:
Hakaniye(Karahanlı) Türkçesi:
Hakaniye Lehçesi Karahanlı Türkçesine veya Türkçe’nin Karahanlı dönemine verilen isimdir.11.ve 12.yüzyıllarda Doğu ve Batı Türkistan’da kullanılmış ilk İslami Türk Orta Asya edebi dili olarak anılır.
Karahanlı Türkçe eserler
Her ne kadar Gaznelilerle Selçuk Oğulları Türkçe’ye büyük bir önem vermiyerek Farsça’ya daha düşkünlük göstermişlerse de öbür Türkler ve Türk büyükleri ulusal dile değer vermişler ve sayıları yirmibiri bulan eserler bırakmışlardır. Bunlardan elimize ulaşan en önemli ve değerlileri;
Karahanlı Devleti zamanında ilk defa Hakaniye Türkçesi ile yazılmış olan Yusuf Has Hacip (Yūsuf Khāss Hājib)’in yazdığı ünlü Kutadgu Bilig ismindeki eseri ile aynı yüzyılda yazılmış bulunan Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divân-ı Lügati’t-Türk’tür. İbn Muhannā’nın bahsettiği dört, Ebu Hayyan (Abū Mūsā Ǧābir ibn Ḥayyān)’nın bahsettiği Bilik ismindeki bir eser ve diğerleri günümüze kadar ne yazıkki bulunamamıştır. Karahanlılar dönemde Çuçu isminde de bir Türk şairi yetişmiştir.
Daha ayrıntılı bilgi için linke tıklayınız Hakaniye Türkçesi
* 11.- 12. Yüzyıl Tarihi, Siyasi ve Sosyal Yapı:
Türkler, 8. yy’dan itibaren Müslümanlığın etkisinde kalarak yeni dini kabul etmeye başlamışlardır. Müslümanlığı önce doğudaki Maveraünnehir yöresinde yerleşmiş bulunan Türkler arasında yayılması 10.yüzyılda gerçekleşmiştir.9. yy’ın ortalarında kurulan Samanoğulları Devleti halkının çoğunun Türk olduğunu ancak resmi dil olarak Arapça ve Farsça’yı kullandıklarını biliyoruz. Nitekim, 10. yy.’ın ortalarında kurularak 12. yy.’uın sonlarına kadar egemenliğini sürdürmüş olan Gazneliler de sarayın ve ordunun kullandığı dil Türkçe olmakla birlikte resmi dil gene Arapçadır. Daha 8. yy.’ın sonlarında Fergana, Kaşgar, Aksu yörelerinde devlet kuran Karahanlılar 10. yy.’ın ilk yarısında hükümdarları Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesi üzerine Müslüman olarak ilk Müslüman Türk Devletini kurarlar. Böylece 8. yy.’dan itibaren Müslüman olmaya başlayan Türkler’in yaşadığı Maveraünnehr, Horasan, Kaşgar yöresi 4 yüzyıl süren bir dönem içerisinde Müslüman olmuştur. Müslüman olan Türklerin ibadet için Kuran okumaları gerekiyordu. Böylece Türkler, Müslüman diğer milletler gibi Arap yazısını kullanmaya başladılar. Müslüman olan Türklerin yavaş yavaş İslam kültürüne girmesinde Araplardan çok İranlıların etkisi olmuştur. Başka bir değişle İslam kültürü, dünya görüşü ve bunların ürünü olan ortak İslam edebiyatının iç ve dış yapısını oluşturan ögeler İranlıların aracılığıyla Türk edebiyatına girmiştir.
11.ve 12.yüzyıllarda Türklerin tarihi, siyasi ve sosyal yapısı
* http://www.kultur.gov.tr/
* İLK İSLAMİ ESERLERİMİZ
KUTADGU BİLİG: (1069-1070) 11. yy.de Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamına gelmektedir. İdeal bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiğini birtakım sembollerle anlatan manzum ve didaktik bir eserdir. Türk Edebiyatı’nda aruz ölçüsü, beyit nazım birimi ve mesnevi nazım biçimi ilk kez bu eserde kullanılmıştır. Edebiyatımızdaki ilk alegorik eserdir. Beyit ve dörtlüklerden oluşmuştur. Hakaniye Türkçe’siyle yazılmıştır. (6645 beyit, 173 dörtlükten oluşur.- Firdevsi’nin “Şehname”sinden etkilenilmiş.)
• DİVAN-I LÜGAT’İT TÜRK: (1072) 11. yy.de Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış ilk sözlüğümüzdür. Eserin adı “Türk Dilinin Toplu Sözlüğü” anlamına gelmektedir. Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar güçlü, zengin bir dil olduğunu kanıtlamak amacıyla yazılmıştır. Türkçe sözcükler Arapça karşılıklarıyla tanımlanmış ve tanımlanan sözcük bir şiir ya da atasözünde kullanılmıştır. Eserde İslâmiyet öncesi Türk Edebiyatı’nın örnekleri (sav, sagu, koşuk, destan) ve Türk dilleri hakkında önemli bilgiler veriliyor; ayrıca ilk Türk dünya haritası vardır.
* İlk Türkçe sözlük
* İlk Türkçe dilbilgisi kitabı
* Zengin bir edebiyat seçkisi (antoloji)
* İlk ansiklopedimiz
* Edebiyat, folklor, tarih, toplumbilim, dil alanında kaynak kitaptır.
ATABET’ÜL HAKAYIK: 12. yy.de Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılan bu eserin adı “Gerçeklerin Eşiği” anlamına gelir. Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır. Eserde bilgi, iyilik, din, ahlak gibi kavramların övgüsü yapılmaktadır. Din ve ahlak konusu didaktik olarak işlenmiştir. Bu manzum eser dörtlük ve beyitlerden oluşmaktadır. Ölçüsü aruzdur. (Firdevsi’nin “Şehname”sinden etkilenilmiş.)
DİVAN- HİKMET: Tasavvufi halk edebiyatının ilk örneği olan bu eser 12. yy.de Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. Önce sözlü gelenekte oluşmuş sonra yazıya geçirilmiştir. Eser halk diliyle, dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Hakaniye Türkçesiyle yazılan bu eserde Yesevilik tarikatının öğretisi yapılmaktadır. 13.yy.den başlayarak Anadolu’da gelişen Tekke Edebiyatı’na özellikle Yunus Emre’ye Ahmet Yesevi’nin etkisi büyüktür.
* AHMET YESEVİ ?-1166) (kısa ve öz)
*12.yüzyılda yaşamıştır.
*Dini-tasavvufi halk şiiri onunla başlamıştır.
*İlk mutasavvıf olarak “yesevi” tarikatını kurmuştur.
*Eserlerini didaktik tarzda yazmıştır.
*”Hikmet” (bilgece söz) tarzı şiir geleneğini başlatmıştır.
* MESNEVİ:
* Bugünkü hikaye ve romanın, sözlü edebiyat dönemindeki destanın divan edebiyatındaki karşılığıdır.
* Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir.
* Beyit sayısı sınırsızdır.
* Savaş, aşk, din, ahlak, menkıbeler… gibi birçok konu işlenir.
* Her beyiti kendi arasında kafiyelenir : (aa/bb/cc/dd/ee/ff…)
* Divan şiirinde bir şairin beş mesnevisine “hamse” denir.
( Fuzuli, Ali Şir Nevai hamse sahibidir)
* En tanınmış mesnevilerimiz:
Aşk konulu > Leyla vü Mecnun ( Fuzuli),
Hüsn ü Aşk (Şeyh Galip)
Mizahi > Harname ( Şeyhi)
Bir şehri anlatan > Şehrengiz ( Taşlıcalı Yahya)
Dini ve Tasavvufi > Mevlit ( Süleyman Çelebi)
Ahlaki ve Öğretici > Hayriye ( Nabi ), Kutadgu Bilig
* ATATÜRK’ÜN TÜRK KÜLTÜR VE MEDENİYETİ İLE İLGİLİ SÖZLERİ
Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca izaha lüzum görmüyorum. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyetinin okullarında birçok vesilelerle eser halinde tesbit edilmiştir.
1936
Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mâna çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir.
1936
Türkiye Cumhuriyeti çocukları, kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kanidirler.
1936
Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz.
1932
Bir millî terbiye programından bahsederken, millî karakter ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyoruz.
Temmuz 1924
Şimdiye kadar takibolunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerilemesinde en mühim etken olduğu kanaatindeyim. Onun için millî terbiye programından bahsederken eski devrin hurafatından ve yaradılışımızla hiç de münasebetli olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan ve Batıdan gelen tesirlerden tamamen uzak millî seciye ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dâvamızın inkişafı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lâlettayin bir yabancı kültürü şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.
15 Temmuz 1921
Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.
3.8.1932
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
1923
Dünyanın bellibaşlı milletlerini esaretten kurtararak, hâkimiyetlerine kavuşturan büyük fikir cereyanları; köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır.
1923
Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir.
22.3.1923
Geçen Kurultaydan bugüne kadar kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler Türkiye Cumhuriyetinin millî çehresini kesin çizgilerle ortaya çıkarmıştır.
1935
Yeni harfleri, millî tarihi, öz dili, sanatı, ilmi, müziği, teknik kurumlarıyla kadını erkeğe her hakta eşit, modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir.
1935
Türk Milleti, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırlarıyla çizdikten sonradır ki onun yüksek kapasitesi ve fazileti milletlerarasında tanınır. Türk Milletine fıtrî rengini veren bu inkılâplardan herbiri çok geniş tarihi devirlerin öğünebileceği büyük işlerden sayılsa yerindedir.
1935
* Kültür dediğimiz zaman bir insan cemiyetinin, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin muhassalasını (toplamını) kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir şey değildir. (1929 )
* SAYFA 74
* 1.soru: 1.beyitte: Kitabın adını neden Kutadgu Bilig koyduğunu
2.beyitte:Kitabını okuyanlara her iki dünyada da mutluluğun yolunu gösterdiğini
3.beyit: Sözlerinin gerçek olduğunu , insanın iki dünyada da mutlu olması için tutması gereken yolları
4.beyit:Kün Toğdı’nın anlatacağı ilk kişi olduğunu
5.beyit: Sonra Ay Toldı’yı söylediğini mululuk güneşinin onunla parladığını
6.beyit: Kün Togdı’nın töreyi Ay Toldı’nın mutluluğu sembolize ettiğini
7.beyit: Ögdülmiş’in aklı
8.beyit: Odgurmış’ın akıbet’i (hayatın sonu)
9.beyit: ve sözünü bu dört kişi üzerine kurulu olduğunu anlatıyor.
…….
Olay örgüsü:
Metnin tamamında insanın iki dünyada da mutlu olması için gereken yolu göstermek amacıyla eserin temelinin 4 kavram üzerine kurulduğunu ve bunları 4 kişi ile sembolize edildiği
hükümdar ile Ay Toldı’nın diyalogları
Ödülmiş ile Ogdurmış’ın diyalogları şeklindedir.
2) Eser mesnevi nazım biçimiyle ve didaktik tarzda yazılmış bir siyasetnamedir(öğüt kitabı da denebilir) .Yazılış amacı ise her iki dünyada da insanlara mutluluğun yollarını göstermektir.
3) Olaylar adalet,mutluluk,akıl ve hayatın sonunu sembolize eden 4 kişi ağzında anlatılmaktadır.Metinde hükümdar-Aytoldı ; Ögdülmiş ile Ogdurmış’ın diyalogları vardır.Bu karşılıklı konuşma tarzı soyut kavramların somutlaştırılması ve verilmek istenen iletinin okur tarafından daha iyi algılanmasını sağlamaktadır.
4)
kanun ve adaleti temsil eder > Kün Togdı
Mutluluğu temsil eder > Ay Toldı
Aklı ve ilmi temsil eder > Ögdülmiş
Hayatın sonunu temsil eder > Ogdurmış
5) Metinde iki ajunnı (iki dünya ) ; akıbet (hayatın sonu); ihsan , Tanrı , “Yazukka kefaret bolur ig togan(ağrı ve hastalık günahlara kefaret olur.” gibi ifadeler İslam inancıyla ilgilidir.
6) 6.beyitteki “Anıngdin yaruyur ıduk kut küni”
7.beyitte: “Bu kün togdı tigli törü ol köni / Bu ay toldı tigli kut ol kör anı ….
7) Din değişse de konuşulan dil Türkçe olduğu ve kültür de dil aracılığıyla gelecek kuşaklara aktarıldığı için hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet sonrası Türk kültürüne ait kelime ve kavramlar bir arada kullanılmıştır.
SAYFA 75
8) İlk üç beyit metnin yazılış amacını belirtir.Bu ifadelerden hareketle Edip Ahmet Yükneki bu eserini Dad İspehsalar Beyinin adının yaşaması kendisine dua ile onun yad edilmesi için yazmıştır.
9)
* Dilini gözet ve az konuş!
* Diline sahip ol ve kendini ateşten kurtar.
* Lüzumsuz sözlerle baş ağrıtır ve de yalan söylersen mürevvet yolu kapanır.
* Sırrını iyice gizle, kimse bilmesin
* Arkadaşım diye inanıp sakın sırrını söyleme
* BU ESER DİN TEMELİNE DAYANAN BİR AHLAK EĞİTİMİ VERME AMACIYLA YAZILAN BİR “PEND-NÂME” (NASİHAT-NAME) yani ÖĞÜT KİTABIDIR.
10) Kutadgu Bilig mesnevi nazım biçimiyle ( aruz ölçüsü,kendi arasında kafiyeli beyitler )Atabetü’l Hakayık ise hem dörtlük hem de beyit nazım birimiyle yazılmıştır.Beyit nazım birimi ve mesnevi nazım biçimi İslamiyet’in kabulünden sonra edebiyatımıza girmiştir.
SAYFA 76
1) Ahmet Yesevi İslamiyet’in esaslarını , şeriatın ahkamını ve akidesini (hüküm ve kurallarını) İslami yeni kabul etmiş veya henüz kabul etmemiş Türklere öğretmek, tasavvufun inceliklerini ve tarikatın adap ve erkanını telkin etmek için eserini kaleme almıştır.
2) Ahmet Yesevi mutasavvıf olduğu , amacı dini bilgiler yanında müritlerine tasavvufun erkan ve adabını (gereklerini ve kurallarını) öğretmek için Divan-ı Hikmet’i yazmıştır.Verilen metinde de bu zihniyet unsurlarını görmekteyiz.
SAYFA 79:
1.ETKİNLİK:
Divanü Lügati’t Türk 1072 yılında (11.yüzyılda ) Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılan eşsiz bir kültür hazinesidir.Eserde zaman zaman dil bilgisi kuralları da anlatılmaktadır.Bu yönüyle Türkçenin ilk dilbilgisi kitabıdır.Kaşgarlı Mahmut da ilk Türk dil bilginidir.Divanü Lügati’t Türkçenin ilk sözlüğüdür.Eserde 7500 kelime vardır, bunların anlamlarının daha iyi anlaşılması için deyimlerden , atasözlerinden ve şiirlerden örnekler verilmiştir.Kaşgarlı Mahmut Türk illerini adım adım gezerek sagu, koşuk, sav gibi sözlü edebiyat ürünlerini derleyerek yazıya geçirmiştir.İslami dönemin ilk ürünlerinden belki de en önemlisi olan Divanü Lügati’t Türk İslamiyet öncesi Türk kültür ve medeniyet ve edebiyatının bir belgesi niteliğindedir.
13.
buga: tıp
eşük: halk bilimi
etil: coğrafya
kagut: halk bilimi
karakuş: astronomi
kimi: dil bilgisi
koşug: edebiyat
ne: dil bilgisi
tag: coğrafya
tonga: dil bilgisi
yüksek : dil bilgisi
Eserde farklı bilim dallarıyla ilgili kelime örneklerinin yer alması eserin ansiklopedik bir sözlük olduğunu gösteririr.
14. Öğretici nitelikler taşıyan bu eserlerin nazımla yazılmasının sebebi halk tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve nazmın nesire göre ölçülü uyaklı olması sebebiyle akılda daha kalıcı olmasındandır.
15.
İslam inançlarıyla, Müslüman Araplar ve İranlıların oluşturduğu ortak kültür ve edebiyatın etkisindedir.
Mesnevi nazım biçiminin kullanılmaya başlanmıştır
İslam inanncı ile ilgili unsurlar metinlere yansımıştır.( Tanrı’nın birliğine dil ile şehadet, peygamber, ayet,hadis vb…)
Beyit nazım birimi kullanılmaya başlanmıştır.
Arapça ve Farsça kelime ve kelime grupları edebi ürünlere girmiştir.
Aruz ölçüsü kullanılmaya başlamıştır.
Tam ve zengin uyak ön plandadır.
Hakaniye lehçesinin dil özellikleri görülür.
2.etkinlik:
KUTADGU BİLİG:
11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig didaktik bir eserdir.Konusu, toplum hayatındaki bozuklukları düzelterek insanı mutlu edecek yolları bulmak; bu yolları devrin hükümdarlarına öğütler halinde göstermektir.Yapıtta ahlak, dinin önemi devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir.Yapıtta dört sembolik kişilik yer almaktadır.Kutadgu Bilig İslami Türk edebiyatının ilk örneği olmasının yanında siyaset-name türünün Türk edebiyatındaki ilk ve en önemli örneği olması dolayısıyla eşsiz bir kültür hazinesidir.Ayrıca Türk edebiyatında aruzla yazılan ilk mesnevi türündeki yapıttır.
16.
Kutadgu Bilig’de “iki cihan” “Tanrı”
Atabetü’l Hakayık’ta : ” dua, resul”
Divan-ı Hikmet’te : “bismillah,rûz-ı mahşer (mahşer günü) ,Resûl, Mirac, ümmet, ayet, hadis” gibi sözcükler İslam dini ve medeniyetiyle ilgilidir.Türkler İslam Dinini kabul etmelerinden Türk edebiyatı İslam inançlarıyla, Müslüman Araplar ve İranlıların oluşturduğu ortak kültür ve edebiyatın etkisi altına girmeye başlamıştır.
17.
İslam dini ve medeniyetinin şekillendirdiği Türk kültürü
Arapça ve Farsça sözcüklerin de kullanıldığı Türkçe, uzun heceli sözcükler (İslamiyet öncesinde Öz Türkçe)
Arap alfabesi
Mesnevi nazım biçiminin ve beyit nazım biriminin kullanılması
İslami Dini ile ilgili öğretilerin yer alması
Kutadgu Bilig’de “elig, bilig, tidim, küni, sözüg, közüg, aydı, kılguka, yazguka”
Atabetü’l Hakayık’ta “körgen, eşitgen, şahımga,kitabnı, tidi,
Divan-ı Hikmet’te aydım, sözni, bolgıl, muna, bolup”
Divanü Lügati’t Türk’te teğre, ilbay, yalavac, irdemen, yarlığaması”
18.
Kutadgu Bilig:
içerik:Kitap, baştan sona bu 4 sembolik şahsiyetin karşılıklı konuşmalarında oluşur.toplum hayatındaki bozuklukları düzelterek insanı mutlu edecek yolları bulmak; bu yolları devrin hükümdarlarına öğütler halinde göstermek, ahlak ve dinin önemi devlet idaresi, bilgi ve aklın faydaları… gibi konular işlenmiştir.Türü siyaset-namedir.
Atabet’ül Hakayık: “Cömertlik,bilginin yararı,alçak gönüllülük , ilim, doğruluk, ahlak , din gibi konular işlenmiştir.Türü nasihat-namedir.(öğüt kitabı)
Divan-ı Hikmet: Allah aşkı, peygamber sevgisi İslam’ın kaidelerini, tasavvufun adap ve gereklerini anlatan din ve tasavvuf konulu bir kitaptır.Türü dini muhtevalı bir eserdir.
Divanü Lügat’it Türk: Türkçenin ilk ansiklopedik sözlüğü, ilk dilbilgisi kitabıdır.
SAYFA 80:
19. Atatürk’e göre Türk milleti demek Türk dili demektir.Türk dili kutsal bir hazinedir.Çünkü bir topluluğu “millet” yapan her şey dil sayesinde oluşur.Bu sebeple Türk dili Türk milletinin kalbidir.
20.Dil bir milleti millet yapan en önemli özelliktir.Dilini koruyan, zenginleştiren ve yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaran milletler bağımsız yaşar.Dilini kaybeden bir millet ise tarih sahnesinden silinmeye mahkumdur.Bütün insan kültürünün temelini oluşturan ve insan topluluğunu yaratan dildir.Dilini yüceltemeyen toplumların zamanla başka kültürlerin tutsaklığında debelenmesi ve kültürünü unutarak yabancılaşması kaçınılmazdır.
21: Atatürk ve Kaşgarlı Mahmut’un Türk diliyle görüşleri parallellik gösterir.Ortak görüşleri şunlardır:
Türk milleti demek Türk dili demektir.
Türk milletinin her şeyi dilinde yaşamaktadır.
Türk dili dillerin en zenginlerindendir.
Türk dilini yabancı dillerin istilasından korumak gereklidir.
Türk dili her kavramı karşılayacak zengin ve köklü bir dildir.
SAYFA 81:
1.BU eserlerdeki öğütler günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
2.1.2.3 ve 4. metinlerde İslam Din ve medeniyetinin şekillendirdiği kültür izlerini görmek mümkündür.
3. Kutadgu Bilig : Mutluluk Veren Bilgi
Atebetü’l Hakayık: Hakikatlerin eşiği
Divanü Lügati’t Türk: Türk dilleri sözlüğü ve divanı
Divan-ı Hikmet: Hikmet Divanı (hikmet:bilgece söylenen söz demektir, vikipedi’ye göre de hoş, hayırlı demektir.)
Eserlerin başlıklarıyla içerikleri uyumludur.
4.Karşılıklı konuşmaların bulunması eserin sembolleştirilerek anlatıldığını didaktik bir yapıda olduğunu ve soyut kavramların bu şekilde somutlaştırılarak daha iyi anlaşılmasının sağlanması içindir.
5.Kaşgarlı Mahmut eserinin ön sözünden alınan bu metin parçasında Türklerin Tanrı tarafından yer yüzüne ilbay kılındığından ve Hz.Peygamberin “Türk Dilinin öğreniniz çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır.” hadisinden bahsetmektedir.Kaşgarlı Mahmut da bu yüzden eserini Araplara Türkçeyi öğretmek için yazmıştır.
6.Divanü Lügati’t Türk 1072 yılında (11.yüzyılda ) Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılan eşsiz bir kültür hazinesidir.Eserde zaman zaman dil bilgisi kuralları da anlatılmaktadır.Bu yönüyle Türkçenin ilk dilbilgisi kitabıdır.Kaşgarlı Mahmut da ilk Türk dil bilginidir.Divanü Lügati’t Türkçenin ilk sözlüğüdür.Eserde 7500 kelime vardır, bunların anlamlarının daha iyi anlaşılması için deyimlerden , atasözlerinden ve şiirlerden örnekler verilmiştir.Kaşgarlı Mahmut Türk illerini adım adım gezerek sagu, koşuk, sav gibi sözlü edebiyat ürünlerini derleyerek yazıya geçirmiştir.İslami dönemin ilk ürünlerinden belki de en önemlisi olan Divanü Lügati’t Türk İslamiyet öncesi Türk kültür ve medeniyet ve edebiyatının bir belgesi niteliğindedir.
7.Türkçenin pek çok ülkede ve bölgede milyonlarca kişi tarafından konuşulması onun dünyanın en büyük dillerinden biri olduğunu göstermektedir.Türkçe bugün itibariyle dünyanın 5.büyük dilidir.
8.Metinlerde ” bilginin önemi ve değeri ,doğruluk, dürüstlük, yalan söylememek, iyilik…” gibi evrensel değerler vardır.
9.11. ve 12. Yüzyıl Türk Edebiyatının Genel Özellikleri:
1. İslamiyet öncesi kültür ile İslami kültür iç içedir.
2. Eserlerde toplum hayatını şekillendirme ve yönlendirme amacı güdülmüştür.
3. Eserlerde dini öğretme amacı esas alınmıştır.
4. Hece ölçüsü devam ederken aruz ölçüsü de kullanılmaya başlanılmıştır.
5. Dile Arap ve Fars edebiyatında kullanılan nazım şekilleriyle kelimeler girmeye başlamıştır.
6. Nazım birimi dörtlük ve beyittir.
7. Arap ve Fars edebiyatında kullanılan nazım şekilleriyle eserler verilmeye başlanmıştır.
8. Bu yüzyılda klasik Türk edebiyatı ve Türk Tasavvuf edebiyatı ilk örneklerini vermiştir. Böylece edebiyatımızın farklı üç yönde gelişeceğinin ilk işaretleri ortaya çıkmıştır.
4.ETKİNLİK: yaptığınız araştırma sonuçlarından hareketle konuyla ilgili bir yazı yazınız.
SAYFA 82:
DEĞERLENDİRME:
1.Atatürk’e göre Türk milleti demek Türk dili demektir.Türk dili kutsal bir hazinedir.Çünkü bir topluluğu “millet” yapan her şey dil sayesinde oluşur.Bu sebeple Türk dili Türk milletinin kalbidir.
2.İslam dininin kurallarını öğretmek
İnsanlara doğru yolu göstermek,İslam Dininin gerekleri doğrultusunda aydınlatmak
3.(D)
4)(D)
5) (Y)
6) Kutadgu Bilig
7)Hakaniye lehçesi
8) (C)
9) (C)
SAYFA 83
OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU’DAKİ İLK ÜRÜNLERİ(13.-14.YY)
HAZIRLIK
Tasavvuf ;
Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akımı.
GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane “ane” zengin uyak
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi “ler gibi” redif , “l” yarım uyak
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akar sulayın çağlarım
Dertli ciğerüm dağlarım “rım” redif ; “ağla” zengin kafiye
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni “dır beni” redif ; uyak yok
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile
Şeyh soraram dilden dile “ile” zengin uyak
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm
Ol yâri düşte görürüm “(u)rüm” redif ; uyak yok
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim “yim” redif; “are” zengin uyak
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi
Şiirdeki bazı kelimelerin anlamları: (ek bilgi)
ışk: aşk
Âkil:akıllı
divane: deli ,çılgın
neyledi: ne yaptı
geh: (kah) bazen, bazı zaman
sulayın: su gibi
dağlaram: yaralarım
anuban: anıp, anarak
vasl: sevgiliye kavuşma
miskin tasavvufta) yoksul, benliğinden geçmiş kişi
yâre: yara
melûl: kederli, dertli
il: memleket
âvâre: serseri, başıboş, boş gezen
SAYFA 84
DÖRTLÜKLER HALİNDE YAZILANA GÖRE:
ölçü: 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
uyak: şiirde gösterilmiştir.
redif: şiir üstünde gösterilmiştir.
sese dayalı edebi sanatlar: 1.beyitte “n” seslerinin tekrarıyla ali terasyon, “e ve a” seslerinin tekrarıyla asonans yapımıştır.
Her beyitte ünsüz harf tekrarıyla aliterasyon ünlü ses tekrarıyla asonans yapılmıştır.
YAPI UNSURLARI
Nazım birimi: dörtlük
nazım birimi sayısı: 7
uyak şeması: aaab/cccb/dddb/eeeb/fffb/… düz uyak şeması vardır.
TEMA: İlahi aşk
Nazım Türü: İlahi
2) “şeyhüm” “ışk” , miskin”, “avare” gibi düşünceler tasavvuf düşüncesini yansıtır.Tasavvufta mutlak sevgili ve dost Allah’tır. Allah’ın dışındaki her şey geçicidir.Şiirdeki “aşk” hakiki aşk olan Allah aşkıdır. Dünyadaki her şey Allah’a ulaşmak için bir araç olarak görülür. Okuduğunuz şiirde “gel gör beni aşk neyledi” sözüyle şair Allah aşkından yandığını ONA kavuşmak istediğini vurguluyor.. Şiirde gece – gündüz Allah aşkıyla yanıp tutuşan, dünya malına değer vermeyen, Allah aşkını zenginlik ve fakirliğe tercih eden bir dervişin düşünceleri dile getirilmiştir. Bu tasavvuf düşüncesidir. Yunus Emre’nin bu şiirinde 13 ve 14. yüzyılda Türk edebiyatında etkisini hissettiren tasavvuf düşüncesini, dolayısıyla çağının sanat, kültür ve din anlayışının yansımalarını görmek mümkündür.
3) Metnin yazılış amacı Allah aşkını ifade etmek ve tasavvuf düşüncesini geniş halk kitlelerine ulaştırmak olduğundan konuşma diline yakın, yalın sade bir dil kullanılmıştır.
4) Bu şiir, 12. yüzyılda Ahmet Yesevi’yle başlayıp 13. yüzyılda en olgun örneklerini veren tasavvuf anlayışı geleneğine göre yazılmıştır.Şiirde soyut bir gerçeklik olan ilahi aşk anlatılmıştır. Şiirsel gerçeğin ifade aracı imge ve sestir. Şair bunu dile getirirken çeşitli edebi sanatlarla somutlaştırma yoluna gitmiştir. Şiiri okurken Allah aşkının derdiyle yanıp tutuşan bir Yunus Emre âdeta bir tablo gibi gözümüzde canlanmaktadır.Şiirin nazım türü İLAHİ’dir. Dinî-tasavvufi edebiyatta; Allah’ın varlığı, birliği, Allah sevgisi gibi konuları işleyen nazım türüne ilahi denir.Yunus Emre, şiirlerinde tasavvuf düşüncesini ve ilahi aşkı halkın kolayca anlayabileceği bir dille yazmıştır. Bu şiirinde de şairin edebî görüşünü yansıtan bir konuyu (ilahi aşkı) işlediğini görüyoruz. Açıklık, yalınlık, derinlik, içtenlik ve heyecan, Yunus’un şiirinin başlıca özelliklerindendir. Bu özellikleri şiirlerinde başarıyla uygulayan Yunus Emre için “Tasavvufî halk şiirinin en lirik şairidir” ifadesini kullanmak yanlış olmaz.Sözcüklerin ve eklerin yazılışına baktığımızda 13. yüzyılın dil özelliklerini görürüz: (tozaram,dağlaram,kaldur,oluban,anuban …) Eserlerinde Arapça ve Farsça sözcüklere de yer vermiştir. Ancak bu sözcükler Türk halkının diline girmiş, konuşulan, anlaşılan sözcüklerdir. Bu yönüyle Yunus Emre’yi Eski Anadolu Türkçesi’nin kurucularından sayabiliriz. Yunus Emre, o dönemde edebiyat dili olarak Türkçeyi, canlı biçimde kullanmıştır. Türkçenin kültür ve edebiyat dili olarak gelişmesine büyük hizmeti olmuştur.
Yunus, şiirlerinde hem ulusal ölçümüz heceyi hem de Araplardan aldığımız aruzu kullanmıştır. Nazım birimi olarak hem beyit hem de dörtlük kullanmıştır. Şiirlerini daha çok ilâhi, nutuk ya da nefes türünde söyleyen Yunus Emre; hür düşünceli, anlama değer veren, Vahdet-i Vücud inancını ve ilâhî aşkı anlatan bir mutasavvıf şairdir.Vahdet-i Vücud inancına göre tek gerçek varlık Allah’tır. Ondan gayrı ne varsa, yani bütün evren O’nun yansımasıdır. Allah bilinmeyi dilemiş, kâinatı yaratmıştır.
5) “Aşkın kana boyması”, yeller gibi esmek” yollar gibi tozmak” akarsu gibi çağlamak” dertli ciğerini dağlamak”, “Mecnun olup yürümek” Miskin Yunus” “baştan ayağa yaralı olmak” “dost ilinden avare olmak” Bu ifadeler soyut bir gerçeklik olan “ilahi aşkı” somutlaştırmak ve farklı durumları ifade etmek için kullanılmıştır.
6) “şeyhüm” “ışk” “mecnun” miskin” “avare” gibi sözcükler din ve tasavvufla ilgilidir.Bu kelime ve kavramların
koşukta olmasının sebebi koşuk nazım türünün İslamiyet öncesi sözlü edebiyat dönemine ait olmasıdır.Tasavvuf düşüncesi İslamiyet’in kabul edilmesinden sonra görülür.
7) “âkil, divâne, hâl , Mecnûn ,melûl, yâre, âvâre, bîçâre” gibi sözcükler kapalı ünlülerin bulunduğu sözcüklerdir..Koşuk adlı metinde kapalı heceler yoktur.Çünkü bu sözcükler İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve İran edebiyatından dilimize girmiştir.Kapalı heceler dilin musikileşmesinde ve ahenginde önemli bir yere sahiptir.Nihat Sami BANARLI’ya göre ise “Uzun hece, âdeta dilleri tek sesli olmaktan kurtarıp çok sesli yapan ve dillere büyük müzikalite sağlayan ses unsurları ve âdetâ Türkçenin notası olmuştur.”
8) İlahi metninde İslam medeniyetinin şekillendirdiği Türk kültürünün ve tasavvuf düşüncesinin izleri görülmektedir.Koşıkta ise İslamiyet’ten önceki göçebe Türk toplumunun yaşam biçimi görülmektedir.
SAYFA 85
AHENK UNSURLARI
ölçü: 11’li hece ölçüsü
uyak:
a…… dava
b……var meydanıdır “meydanıdır” redif “r” yarım uyak
c…….niyaz eyledi
b……. er meydanıdır
d…….kodılar
d…….yudular “dılar” redif (kelimeleirn köklerinde benzer ses olmadığı için uyak yok)
d…….dediler
b…….sır meydanıdır (her birimin son dizesindeki “r” harfinin yarım uyak olduğunu unutmayınız.)
f…..bulasın
f…..olasın “asın” redif “l” yarım uyak
f……olasın
b…..kâr meydanıdır. (her birimin son dizesindeki “r” harfinin yarım uyak olduğunu unutmayınız.)
g…..kurana
g…..yalana “a(e)” redif ; “n” yarım uyak
g…..bilene
b……gör meydanıdır
h….er ise
h…yâr ise “ise” redif “r” yarım uyak
h…der ise
b….dar meydanıdır
sese dayalı edebi sanatlar:Her birimde ünsüz harf tekrarıyla aliterasyon ünlü ses tekrarıyla asonans yapılmıştır.(şiirden bulunuz)
YAPI UNSURLARI:
nazım birimi: dörtlük
nazım birimi sayısı: 5
uyak şeması: abcb/dddb/eeeb/fffb/gggb şeklinde düz uyak biçimi vardır.
Tema: Allah aşkı
Nazım türü: Nefes
2. Abdal Musa Bektaşi edebiyatının ilk ve büyük temsilcileri arasındadır.Bu edebiyatın akla ilk gelen isimlerinden biri olan hatta kurucusu olarak kabul edilen Kaygusuz/Abdal’ın da şeyhidir. Bazı yazarlar tarafından, Bektaşiliğin ve Bektaşi edebiyatının kurucusu olarak da gösterilen Abdal Musa,”Muhammed-Ali birliği”, “Yezid düşmanlığı” ve “Mirac-Hz, Ali münasebeti” gibi Alevi-Bektaşi edebiyatına has temalara yer veren ilk şair veya şairlerden biridir. Bu bakımdan onu da söz konusu edebiyatın kurucularındanbiri olarak görmek, herhalde yanlış olmayacaktır.
ek bilgi:
” Bektâşilerin rivayetine göre, Hacı Bektaş’ın amcası Haydar Ata’nın oğlu Hasan Gazi’nin oğludur. aşık paşazâde, Musa’nın Bursa fethine karıştığını, hatta bir savaşta, külahı düşen bir askere, başındaki sivri külahı giydirdiğini ve bu yüzden yeniçerilerin, hacı bektaş’a nisbet iddiâ ettiklerini yazar.
Abdal Musa’nın Bursa’da bir mezarı vardır. Bu zâta ait bir mezar ve tekke de Elmalı’ya yakın Tekke köyündedir. bütün Alevi ve Bektaşiler Abdal Musa’nın bu köyde yattığını kabul ederler. Bektâşiliğin ve bektâşi edebiyatının kurucularından kaygusuz abdal, şiirlerinde abdal musa’nın dervişi olduğunu söyler ve bu şiirlerden onun Elmalı civarında yaşadığı anlaşılır.
Abdal musa’nın hacı bektaş’la soy bakımından yakınlığı olup olmadığı şüpheliyse de adından anlaşılacağı gibi bu azizin, horasan erlerinden, yâni melâmetilerden ve babalılardan olduğu, gazi erenlerle mesela geyikli baba ile münasebeti olduğu muhakkaktır. bir liirinde de doğum yerinin iran azerbaycanı’ndaki hoy kasabası olduğunu ve hacı bektaş halifesi hâcım sultan’a mensup bulunduğunu söyler.”(Abdülbaki GÖLPINARLI)
SAYFA 86
11) İkisinde Allah aşkı coşkulu biçimde verilmiştir.
İkisi de dini-tasavvufi halk şiirinin özelliklerini taşır.
12.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 1005×225.
SAYFA 87
Nazım birimleri beyittir.
İkisinde de tasavvufi halk şiiri geleneği görülür.
Sanatsal kaygı ikinci planda tutulmuş, daha çok tasavvuf düşüncesini ve dinsel değerleri yayma amacı güdülmüştür. Bu yönüyle bu tür şiirlerde didaktik unsurlar ağır basmaktadır.
Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmıştır.
Allah ve Peygamber aşkı coşkulu biçimde ifade edilmiştir.
İkisi de ahenklidir.(Kafiye,redif,ölçü ve her türlü ses benzerliği)
Dini-tasavvufi halk şiiri nazım türleridir.
Halkın anlayabileceği sade ve yalın bir dille yazılmışlardır.
[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ADMINI%7E1/LOCALS%7E1/Temp/moz-screenshot.png[/IMG]
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 1005×194.
15.
Dörtlükler halinde yazılmışlardır.
İkisi de hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Düz kafiye kullanılmıştır.
Tasavvufi halk şiiri geleneğine bağlıdırlar.
Sanatsal kaygı ikinci planda tutulmuş, daha çok tasavvuf düşüncesini ve dinsel değerleri yayma amacı güdülmüştür. Bu yönüyle bu tür şiirlerde didaktik unsurlar ağır basmaktadır.
Ahenkli ve yalın bir söyleyişleri vardır.
Dönemlerinin dil özelliklerini yansıtırlar.
Tasavvufi ögelere yer verilmiştir.
16) Yunus Emre ve Abdal Musâ’nın şiirleri Anadolu’daki ilk mutasavvıf olan Ahmet Yesevi’nin başlattığı dini-tasavvufi halk şiiri geleneğinin devamıdır.
17. 4.ve 5. metinler Hakaniye Lehçesinin 1.ve 3. metinler ise Oğuz Türkçesinin özelliklerini yansıtmaktadır.Yunus Emre ilahisinde “ben” zamiri Ahmet Yesevi’nin hikmetinde “min” şeklini almıştır.
Hakaniye Lehçesinde bulunma hal eki olan “de” “dın” şeklinde Oğuz Türkçesinde ise “da” (sertleşmeye uğramayarak) şeklindedir.
Oğuz Türkçesinde yönelme hali olan “-e-a” yine “-e,-a” şeklinde;fakat Hakaniye Lehçesinde “-ga,-ka” şeklindedir.
Bu iki şive arasındaki farklılıkların sebebini Kaşgarlı Mahmut şöyle açıklar:
11. yüzyılda kaşgarlının hakaniye türkçesinden sonra oğuz türkçesini ikinci bir şive olarak gösterir. Kaşgarlı bu iki şive arasındaki farklılıkları net bir biçimde ortaya koyabilmek için, oğuz türkçesine karşılık hakaniye Türkçesi ile birlikte de Türk dili tabirini kullanımıştır. Dîvânü Lugât’it Türk’ün birçok yerinde bir kelime izah edilirken, “Türkler böyle derken oğuzlar ise şöyle der” diyerek bu farklılığı ortaya koymuştur.
Kaşgarlıya göre oğuz Türkçesi zmresine sahip olanlar: “Kıpçak”, “yemek”, “peçenek”, ve “Bulgar” şiveleridir. Oğuzlar Farslılarla çok karıştıklarından Türkçe kelimeleri unutup Farsça kelimeler kullanmaya başlamışlardır. Kaşgarlı’ya göre , oğuzlar diğer Türk boylarından ziyada daha fazla İran medeniyetinin esiri altında kalmışlardır.
SAYFA 91-109 SAYFALAR ARASI CEVAPLARI
B.OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER
HAZIRLIK
Alp Moğolca kökenli Türkçe kelime olup yiğit, kahraman manasına gelir. Eren ise muhtemelen er kelimesinden türemiş bir Türkçe kelime olup, önceleri alp kelimesine yakın mânâda kullanılmış, sonradan ermiş kişi veya irfan sahibi kişi kastedilerek kullanılmaya başlamıştır. Alp Eren denince kastedilen ise hem bileği kuvvetli hem de gönlü zengin kişidir. çevresi tarafından örnek alınacak, fedakâr, hamiyetli ve benzeri mümtaz vasıfları kendinde toplayan idealist kişidir alperen.
Danişmentoğulları Beyliği:
Orta Anadolu’da kurulmuş bir Türk Beyliğidir. Anadolu’nun hakimiyeti için Anadolu Selçukluları ile uzun yıllar hakimiyet savaşları yapmışlardır. Devletin kurucusu Büyük Selçuklu Devletinin sultanlarından Melikşah’ın kumandanlarından Danişment Gazidir. Danişment Gazi 1080 yılında Sivas’ı ele geçirerek burada kendi beyliğini kurmuştur. Emir Danişment Haçlılara karşı da savaşmıştır. Ayrıca beyliğinin sınrlarını Amasya, Bayburt ve Malatya’ya kadar da genişletmiştir. Danişment Gaziden sonra yerine geçen oğlu Emir Gümüştekin ise Ermenilere karşı kazandığı zaferler ve en ünlü Haçlı reisi Bohemund’u esir edip Niksar Kalesine tıkmasıyla, müslüman dünyasında efsane olmuştur. Danişmentoğulları beyliğine, sürekli savaş halinde oldukları anadolu selçukluları son vermişlerdir. 2.Kılıçarslan 1175 yılında Sivas, Tokat, Niksar ve Amasyayı arka arkaya fethederek bu devlete son vermiştir.
Toplum bünyesinde kalıcı izler bırakan kahramalık hikayeleri geçmişte yaşanılan güzel işleri hatırlatır, bu/toplum bilincini tazeleyip birlik ve beraberliğin tesis edilmesinde önemli katkılar sağlar.
ŞEYHOĞLU MUSTAFA:
Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa, XIV. yüzyılın şöhretli mesnevi şairlerindendir. 1340 yılında doğmuş ve muhtemelen 1409 yılından önce ölmüştür. Ölüm tarihi kesin olarak bilinemeyen Şeyhoğlu, Germiyan Beyliği sınırları içinde yaşamış, Germiyan beyi Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Yıldırım Bayezid’in yanına gelmiş, Osmanlı sarayına intisap etmiştir. Şeyhoğlu’nun Farsça’dan yaptığı tercümeler çoktur. Fakat onu meşhur eden asıl eseri “Hurşiûdnâme”sidir. Bu eser, mesnevi tarzında yazılmış bir aşk ve macera romanıdır. Önce Germiyan Bey’i Süleyman Şah’a, sonra Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’e sunulmuştur.Hurşidnâme’nin kahramanlarından Hurşid, Iran ŞahıSiyavuş’un kızı, Ferahşâd ise batılı bir şehzadedir.Şeyhoğlu’nun diğer önemli bir eseri “Kenzü’l Küberâ’dır. Bir çeşit siyasetname olan bu eser padişahların, beylerin, vezirlerin ve kadıların tutumlarını, görev ve sorumluluklarını anlatır.
SAYFA 93
1.Halife’nin Bağdat’ta çıktığı avda kulağı ve burnu kesik bir adam görmesi
Adamın kendisini Esatur Kayser’in bu hale getirdiğini söylemesi
Halife’nin Esatur Kayser’e savaş açması, Malatya’ya gelmesi
Savaşın başlaması,Seyit Battal’ın gösterdiği kahramanlıklar
Esatur Kayser’in yenilmesi
Kayser’in barış istemesi ve yeniden Malatya’ya dönülmesi
2. Kişiler: Seyit Battal, Halife,Esatur Kayser, Süheyl, Seyyid Hazret, Emir Ömer, Daniyal,Anişin Gazi, Büyücü Harus, Şemmas Pir,Güzende Cazu…
Zaman: “Bir gün, ertesi gün,sonra, o dem” gibi belirsiz zaman ifadeleri…”
Mekan: ” Rum,Malatya şehri,Cebel Dağı, Bağdat,meydan, ” gibi mekanlar…
3. Metinde Seyyid Battal ve Esatur Kayser tip, diğerleri karakterdir.Çünkü bunlar eserden esere özellikleri değişmeyen,bu/ tavır ve davranışları belirli olan kişilerdir.Seyyid Battal Gazi ve Kayser olay örgüsünün ana kahramanları diğerleri ise yardımcı karakter işlevine sahiptirler.
SAYFA 94
4. Metinde mekan adlarında tasvirlerle anlatım yoktur.Bunlar sadece olayların yaşandığı mekan isimleri olarak kullanılmıştır.mekan/ isimleri olay örgüsünde olayların geçtiği yeri anlatma işlevine sahiptir.
5.Metinde belirli zaman ifadeleri yoktur.Giriş bölümündeki açıklayıcı bilgilerden hareketle metnin olay örgüsünün 8.yüzyılda yaşandığı söylenebilir.
6.Metnin teması Battal Gazi’nin kahramanlıklarıdır.bu/ tema dönemin sosyal ve siyasi özellikleriyle örtüşmektedir.
7.Battalname’den alınan metindeki kahramanlık İslam dini içindir.Alperenlik anlayışı bunu gerektirir.
8.Metin tarihi bir olaya dayanmaktadır.”Halifenin varlığı, gaza anlayışı, savaşta davulların vurulması, ganimet toplanması, esir alınması ” gibi olaylar dönemin sosyal ve siyasi zihniyetini yansıtır.
9. Büyüyle mezarda bulunan birinin çağrılması, Seyyid Battal’ın savaş esnasında gösterdiği olağanüstü kahramanlıklar gerçek hayatta yaşanması mümkün olmayan olaylardır.
10.Metnin anlatıcı her şeyden haberdar olan, olayların öncesini ve sonrasını bilen ilahi bakış açılı hakim anlatıcıdır.
11.Tabloda 2-4-5. cümleleri işaretleyiniz.
12.
“Gördüler ki bir kişi bir ağacın dibinde yatıyor, burnu ve kulağı kesik.
“Hayli cenk ettiler.” “Kurt lain iyi ok atan bir melun idi.”
“Hemen o evliyaların şahı bir nara atıp meydana girdi.”
“Kurt laine öyle bir süngü vurdu ki götürdü, laini yere vurdu.”
“Sonra Kayser Esatur o durumu gördü, öfkelendi, altın kemerli dört yüz kul meydana girdi.” vb… cümleler tasvirlerle anlatılmıştır.Bu tasvirler anlatılmak istenenin zihinde daha iyi canlanmasını sağlamak içindir.
13.Metindeki “kahramanlık” teması evrenseldir.Çünkü insanoğlu “ideal” olan her şeye ilgi duymuş ve onu yüceltmiştir.Kahramanlık anlayışı da bunlardan biridir.
1.Etkinlik
Metnin yapısını oluşturan ögeler(olay örgüsü,kişiler, yer ve zaman) arasında organik bir bağ vardır.Anlatılan olay belli bir zamanda, belli bir mekanda belli kişiler arasında yaşanır.Metne bütünlük kazandıran olay örgüsünün meydana gelmesini sağlayan unsur da budur.Bu yapı unsurları metnin iletisini vermede ve somutlaştırmayı sağlamada birer araçtır.
SAYFA 91-109 SAYFALAR ARASI CEVAPLARI
B.OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER
HAZIRLIK
Alp Moğolca kökenli Türkçe kelime olup yiğit, kahraman manasına gelir. Eren ise muhtemelen er kelimesinden türemiş bir Türkçe kelime olup, önceleri alp kelimesine yakın mânâda kullanılmış, sonradan ermiş kişi veya irfan sahibi kişi kastedilerek kullanılmaya başlamıştır. Alp Eren denince kastedilen ise hem bileği kuvvetli hem de gönlü zengin kişidir. çevresi tarafından örnek alınacak, fedakâr, hamiyetli ve benzeri mümtaz vasıfları kendinde toplayan idealist kişidir alperen.
Danişmentoğulları Beyliği:
Orta Anadolu’da kurulmuş bir Türk Beyliğidir. Anadolu’nun hakimiyeti için Anadolu Selçukluları ile uzun yıllar hakimiyet savaşları yapmışlardır. Devletin kurucusu Büyük Selçuklu Devletinin sultanlarından Melikşah’ın kumandanlarından Danişment Gazidir. Danişment Gazi 1080 yılında Sivas’ı ele geçirerek burada kendi beyliğini kurmuştur. Emir Danişment Haçlılara karşı da savaşmıştır. Ayrıca beyliğinin sınrlarını Amasya, Bayburt ve Malatya’ya kadar da genişletmiştir. Danişment Gaziden sonra yerine geçen oğlu Emir Gümüştekin ise Ermenilere karşı kazandığı zaferler ve en ünlü Haçlı reisi Bohemund’u esir edip Niksar Kalesine tıkmasıyla, müslüman dünyasında efsane olmuştur. Danişmentoğulları beyliğine, sürekli savaş halinde oldukları anadolu selçukluları son vermişlerdir. 2.Kılıçarslan 1175 yılında Sivas, Tokat, Niksar ve Amasyayı arka arkaya fethederek bu devlete son vermiştir.
Toplum bünyesinde kalıcı izler bırakan kahramalık hikayeleri geçmişte yaşanılan güzel işleri hatırlatır, bu/toplum bilincini tazeleyip birlik ve beraberliğin tesis edilmesinde önemli katkılar sağlar.
ŞEYHOĞLU MUSTAFA:
Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa, XIV. yüzyılın şöhretli mesnevi şairlerindendir. 1340 yılında doğmuş ve muhtemelen 1409 yılından önce ölmüştür. Ölüm tarihi kesin olarak bilinemeyen Şeyhoğlu, Germiyan Beyliği sınırları içinde yaşamış, Germiyan beyi Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Yıldırım Bayezid’in yanına gelmiş, Osmanlı sarayına intisap etmiştir. Şeyhoğlu’nun Farsça’dan yaptığı tercümeler çoktur. Fakat onu meşhur eden asıl eseri “Hurşiûdnâme”sidir. Bu eser, mesnevi tarzında yazılmış bir aşk ve macera romanıdır. Önce Germiyan Bey’i Süleyman Şah’a, sonra Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’e sunulmuştur.Hurşidnâme’nin kahramanlarından Hurşid, Iran ŞahıSiyavuş’un kızı, Ferahşâd ise batılı bir şehzadedir.Şeyhoğlu’nun diğer önemli bir eseri “Kenzü’l Küberâ’dır. Bir çeşit siyasetname olan bu eser padişahların, beylerin, vezirlerin ve kadıların tutumlarını, görev ve sorumluluklarını anlatır.
SAYFA 93
1.Halife’nin Bağdat’ta çıktığı avda kulağı ve burnu kesik bir adam görmesi
Adamın kendisini Esatur Kayser’in bu hale getirdiğini söylemesi
Halife’nin Esatur Kayser’e savaş açması, Malatya’ya gelmesi
Savaşın başlaması,Seyit Battal’ın gösterdiği kahramanlıklar
Esatur Kayser’in yenilmesi
Kayser’in barış istemesi ve yeniden Malatya’ya dönülmesi
2. Kişiler: Seyit Battal, Halife,Esatur Kayser, Süheyl, Seyyid Hazret, Emir Ömer, Daniyal,Anişin Gazi, Büyücü Harus, Şemmas Pir,Güzende Cazu…
Zaman: “Bir gün, ertesi gün,sonra, o dem” gibi belirsiz zaman ifadeleri…”
Mekan: ” Rum,Malatya şehri,Cebel Dağı, Bağdat,meydan, ” gibi mekanlar…
3. Metinde Seyyid Battal ve Esatur Kayser tip, diğerleri karakterdir.Çünkü bunlar eserden esere özellikleri değişmeyen,bu/ tavır ve davranışları belirli olan kişilerdir.Seyyid Battal Gazi ve Kayser olay örgüsünün ana kahramanları diğerleri ise yardımcı karakter işlevine sahiptirler.
SAYFA 94
4. Metinde mekan adlarında tasvirlerle anlatım yoktur.Bunlar sadece olayların yaşandığı mekan isimleri olarak kullanılmıştır.mekan/ isimleri olay örgüsünde olayların geçtiği yeri anlatma işlevine sahiptir.
5.Metinde belirli zaman ifadeleri yoktur.Giriş bölümündeki açıklayıcı bilgilerden hareketle metnin olay örgüsünün 8.yüzyılda yaşandığı söylenebilir.
6.Metnin teması Battal Gazi’nin kahramanlıklarıdır.bu/ tema dönemin sosyal ve siyasi özellikleriyle örtüşmektedir.
7.Battalname’den alınan metindeki kahramanlık İslam dini içindir.Alperenlik anlayışı bunu gerektirir.
8.Metin tarihi bir olaya dayanmaktadır.”Halifenin varlığı, gaza anlayışı, savaşta davulların vurulması, ganimet toplanması, esir alınması ” gibi olaylar dönemin sosyal ve siyasi zihniyetini yansıtır.
9. Büyüyle mezarda bulunan birinin çağrılması, Seyyid Battal’ın savaş esnasında gösterdiği olağanüstü kahramanlıklar gerçek hayatta yaşanması mümkün olmayan olaylardır.
10.Metnin anlatıcı her şeyden haberdar olan, olayların öncesini ve sonrasını bilen ilahi bakış açılı hakim anlatıcıdır.
11.Tabloda 2-4-5. cümleleri işaretleyiniz.
12.
“Gördüler ki bir kişi bir ağacın dibinde yatıyor, burnu ve kulağı kesik.
“Hayli cenk ettiler.” “Kurt lain iyi ok atan bir melun idi.”
“Hemen o evliyaların şahı bir nara atıp meydana girdi.”
“Kurt laine öyle bir süngü vurdu ki götürdü, laini yere vurdu.”
“Sonra Kayser Esatur o durumu gördü, öfkelendi, altın kemerli dört yüz kul meydana girdi.” vb… cümleler tasvirlerle anlatılmıştır.Bu tasvirler anlatılmak istenenin zihinde daha iyi canlanmasını sağlamak içindir.
13.Metindeki “kahramanlık” teması evrenseldir.Çünkü insanoğlu “ideal” olan her şeye ilgi duymuş ve onu yüceltmiştir.Kahramanlık anlayışı da bunlardan biridir.
1.Etkinlik
Metnin yapısını oluşturan ögeler(olay örgüsü,kişiler, yer ve zaman) arasında organik bir bağ vardır.Anlatılan olay belli bir zamanda, belli bir mekanda belli kişiler arasında yaşanır.Metne bütünlük kazandıran olay örgüsünün meydana gelmesini sağlayan unsur da budur.Bu yapı unsurları metnin iletisini vermede ve somutlaştırmayı sağlamada birer araçtır.
DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANI’NI BEYAN EDER HANIM HEY
Sayfa 98
14.METNİN OLAY ÖRGÜSÜ:
v Destandaki olay Bayındır Han’ın “yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir” etmesi ile başlar.
v Bayındır Han’ın Oğuz Beylerine ziyafet vererek ve onları huzuruna davet etmesi.
v Bayındır Han’ın ziyafet için şartlar öne sürmesi ve bu şartlar doğrultusunda misafirleri sınıflandırılması.
v Dirse Han’ın Bayındır Han tarafından kara otağa oturtulması ve bunun sonucu Dirse Han’ın üzüntüsü(Çocuğu olamayışı .)v Dirse Han’ın çocuğu olmamasına üzülmesi ve evine gelerek bunu hatunu ile istişare etmesi.
v Eşin çocuk sahibi olmak için Dirse Han’a yapması gerekenleri söylemesi.
v Duaların kabul olması ve Dirse Hanın bir erkek çocuğunun olması
v Çocuğun büyüyüp 15 yaşına gelmesi
v Delikanlının Bayındır Han’ın boğasını yenerek Dede Korkut tarafından Boğaç adını alması ve bunun sonucunda Oğuz tarafından onanması.
v Boğaç Han’a hanlık ve taht verilmesi kırk namertin bunu kıskanması.
v Boğaç Han’ın kırk namerdin yalanları yüzünden babası tarafından öldürülmek istenmesi.
v Ok ile avlanan Boğaç Han’ın Dirse Han tarafından ölüme terk edilmesi.
v Annenin Boğaç Hanı arayıp yaralı halde bulması ve tedavi ettirmesi
v Boğaç Han’ın yaralarının iyileşmesi ve kırk namerdin bunu öğrenerek endişelenmesi.
v Dirse Han’ın kırk namert tarafından tutsak alınarak kaçırılması.
v Boğaç Han’ın kırk namertle savaşarak babasını kurtarması.
v Boğaç Han’ın babası Dirse Han’ı kırk namerdin elinden kurtarması sonrasında Bayındır Hanın ona beylik vermesi
Dede Korkut’un Boğaç Han için destan söyleyip dua etmesi
15.Metinde cümleler kısa, dil son derece sade ve anlaşılır bir Türkçedir.
Metindeki bazı ekler ve sesler zamanla ses değişikliğine uğramıştır.
SES DEĞİŞİKLİĞİNE UĞRAYAN KELİMELER VE GÜNÜMÜZDEKİ KARŞILIKLARI:
hanun> hanın
yigitleri > yiğitleri (g>ğ değişimi)
karşuladılar > karşıladılar (u>ı değişimi)
getürüp > getirip (ü>i değişimi)
kondurdılar > kondurdular (ı>u değişimi)
kiçe > keçe (i>e değişimi)
yahnısından > yahnisinden ( ı>i değişimi)
önine > önüne ( i>ü) değişimi
getürdiler > getirdiler ( ü>i değişimi)
böyledür > böyledir (ü > i değişimi)
benüm > benim ( ü>i değişimi)
eksikligüm > eksikliğim (g>ğ değişimi ü>i değişimi)
gördi > gördü ( ü>i değişimi)
kılıcumdan > kılıcımdan
suframdan > soframdan ( u>o değişimi)
ağ> ak ( ğ>k değişimi)
oldı > oldu (ı > u değişimi)
kim > ki ( m ünlüsün düşmesi)
didi > dedi ( i> e değişimi)
oğlı > oğlu (ı > u değişimi)
dahı> dahi ( ı >i değişimi)
kalkuban > kalkarak ( -uban zarf fiil eki kullanımdan düşmüş)
yirinüz> yeriniz (i>e değişimi & ü > i değişimi)
karayıb > garaip
KULLANILMAYAN KELİMELER
aydur (de-, söyle-)
kargayupdur ( beddua etmiştir.)
örü turdu (yerinden kalktı)
Sayfa 99
16.Verilen özelliklerden 1. 2.3.4.6.7.8.9.11.12. cümleler Boğaç Han Hikayesinde bulunur.
17. Hikayede toplumun değerlerinin benimsenmesi ve yaşaması için çaba harcayan Dede Korkut, aynı zamanda kahramana ad veren onun ruhsal olarak doğmasını sağlayan norm bir karakterdir. Kahramanın simgesel anlamda yeniden doğuşunun yönlendirici gücü olan Dede Korkut, kahramanın başarılarından sonra onun için Tanrı’ya dua eder, destanlar söyler.
18.
a) Aile bağlarının sağlamlılığı: Annesinin Boğaç Hanı arayıp bulması onu gizlice tedavi ettirmesi, Boğaç Hanın babasını kırk namerdin elinden kurtarması
b) Kahramanlığın yüceltilmesi: Boğaç Hanın Bayındır Hanın boğasını öldürmesinden sonra babası tarafından ona taht ve beylik verilmesi
c)Çocuk sevgisi ve çocuğa verilen değer: Metinde çocuğu olamayan Dirse Hana beddua edilmesi, Dirse Han’ın Bayındır Han tarafından kara otağa oturtulması…
d)Çocuğa ad verilme biçimi: Gösterilen kahramanlıktan sonra bilge bir kişilik olan Dede Korkut’un gelip ad koyması
19.Dede Korkut’ta kadınlara büyük değer verilir. Kadınların toplumun içindeki konumları çok yüksektir. Ailede bir erkek kadar söz sahibidirler. Erkekler bir karar almadan önce hanımlarına danışırlar. Bir erkek kadınına güzel sözlerle hitap eder, onu çok güzel bir şekilde tasvir eder.
20.Tonyukuk Bilge Kağan’ın baş veziri ve akıl hocasıdır, tecrübeli bir devlet adamıdır.
Ögdilmiş: Kutadgu Bilig’de akıl,zeka ve ilmi temsil eder.
Dede Korkut ise hikayelerde kendisine akıl danışılan, tecrübeli bir bilge kişidir.
Türk Devlet geleneğinde yöneticilerde aranan en önemli özellikler akıl,bilgelik ve tecrübedir.Türk Devlet geleneğinde danışarak kararları alma çok önem verilen bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu mekanizma, alınan kararların isabetini ve uygulamadaki başarısını yakından etkilemiştir.
SAYFA 102
OLAYIN OLUŞUM AŞAMALARI
Ø Danişment Gazi’nin Zile’yi fethetmek için hazırlık yapmaları
Ø Kafirlerin gece baskını yapıp yüz kişiyi şehit etmeleri ve kaleye çekilmeleri
Ø Melik Gazi’nin askerleriyle kaleye hücum etmeleri
Ø Abdurrahman Gazinin mancınık almak için Tokat’a gitmesi ve Gümeneklilerin isyan ettiğini görmesi
Ø Kafirlerin İslam askerlerine saldırmaları ,bazılarını esir alıp kaleye çekilmeleri
Ø Melik’in üzgün şekilde geri dönmesi
Ø Melik’in otağında bir papaz görmesi ve onun kaleye giriş yolunu bildirilmesi için gönderildiğini söylemesi
Ø Melik Gazinin papazın gösterdiği yoldan gizlice kaleye girmesi
Ø Kalenin zapt edilmesi ve Emenos’un öldürülmesi
Ø Melik Gazi ve askerlerinin Tokat’a hareket etmesi “(blogkafem.net) “
Ø Düşmanla savaşılması ve Tokat’ın ele geçirilmesi
22. Danişmentoğulları Beyliği Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın komutanlarından Danişment Gazi Gümüştegin Ahmet Bey tarafından kuruldu. Başkenti Sivas’tır. Beyliğin sınırları zamanla Tokat, Niksar, Amasya, Çankırı, Çorum, Kastamonu, Kayseri, Elbistan ve Malatya’ya kadar ulaşmıştır. Danişment Gazi Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan ile birlikte Haçlılara karşı büyük başarılar kazandı.Verilen metinde Danişment Gazi’nin Haçlılara karşı gösterdiği kahramanlıklarla Zile ve Tokat’ı ele geçirdiğini görüyoruz.Tarihi gerçeklikler metinde olağanüstü özellikler katılarak anlatılmıştır.
23. Alp kelime anlamı yiğit, kahraman, bahadır ve cesur olup savaş meydanlarında gözünü kırpmadan hak uğrunda çarpışan askerdir. Türkler İslam’ı kabul etmeden önce cihan hâkimiyeti sloganı ile Alp ruhuyla savaşırken İslamiyet’i kabul ettikten sonra eren ruhunu da bünyesine sindirerek Alperenlik ruhuyla İla-yı Kelimetullah üslubunda cihad karakterini kazanmıştır. İ’la-yı Kelimetullah ,(blogkafem.blogspot.com)Allah’ın ismini ve Kitabını (yani sözleri ve mecmuası olan Kur’anın yasa olarak uygulanması) yüceltmek demektir. Alp’lik ilk olarak Gazneliler devrinden itibaren Müslüman emirlerin hükümlerinde kullanılmaya başlamıştır. Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın İslamı kabul etmesiyle birlikte erenlik vasfı, (yani İslamın yaşayış biçimini de alarak) Alperenlik sıfatına kavuşarak Müslüman olan Türkler arasında yayılmıştır.Örneğin Alptegin, Alpaslan, Alp-er han ve Osmanlılarda Gündüz Alp gibi isimler de kullanılmaya başlanmış ve aynı zamanda da Mücahid dervişlere de Alperen denilmeye başlanmıştı.(blogkafem.blogspot.com’dan alıntıdır)Alperenler Osmanlının kuruluşunda büyük rol oynamışlardır. Alperenler daha ziyade sınır boylarında görev almışlardır. Devletin sınırları genişledikçe uç boylarına doğru kayarak orada İslamı yaymak suretiyle büyük tebliğ görevini yaparken düşmana karşı savaşmayı da Alperenlik ruhuna uygun olarak yaparlardı.
24.Danişmentname adlı metinde
Ø Kısa cümleler kullanılmıştır.”
Ø Oğuz Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır.
Ø Özgün metinde kullanılan bazı seslerle günümüz Türkçesindeki sesler arasında farklılaşmanın olduğu görülmektedir.
SES DEĞİŞİKLİĞİNE UĞRAYAN KELİMELER
§ Kılur > kılar (u>a değişimi)
§ Kal’a > kale (a>e değişimi)
§ Kapusın > kapısını
§ Açup > açıp
§ Turdılar > durdular
§ Karşu> karşı
§ Turup > durup (t > d değişimi)
§ Ceng iderlerdi > cenk ederlerdi (i>e & g>k değişimi)
§ Kalup > kalıp
§ Kafirün >kafirin
§ Niçesi > nicesi
§ Ugrın (gizli) >günümüzde kullanılmamaktadır
§ Kankı> hangi
§ Var-ısa> varsa
§ Bağladılar > bağladılar (g>ğ değişimi)
§ İrdiler > erdiler
25.
BATTAL-NAME DANİŞNENTNAME
–>Her iki eser de destan geleneğine bağlı olarak oluşturulmuştur.
SAYFA 129
ŞARKI
Okuyamanlar Dikkat : Yukarıdaki resimde uyak ve redifin karşısında : ” Aşağıda gösterilmiştir.” yazmaktadır.
21.1717-1730 yılları arasındaki döneme Lâle Devri denir. Bu dönemde eğlence yerleri çoğalmış, İstanbul lâle bahçeleriyle ün kazanmıştır.Sa’dâbâd, III. Ahmed devrinde, İstanbul’da Kâğıthane semtinde padişah tarafından özel olarak kurulan bir eğlence yeridir. Feyz-âbâd ve Âsaf-âbâd da Sa’dâbâd’da bulunan, güzelliğiyle dillere destan köşklerdir. Eğlence yerlerinin güzelliğinden bahsederek, Nedim şiire ilk kez yaşanılan çevreyi sokmuştur. Sevgili de başında gül pembe şal olan, saçlarını billur sinesine döken, güzel kokular sürünen, gerçek, yaşayan bir güzeldir. Bu yönüyle Nedim, klâsik şiirimizdeki sevgili anlayışından farklı bir sevgiliyi şiirine konu etmiştir. Nedim’in bütün şiirlerinde musiki önemli bir yer tutar.Şiiri sesli olarak okuduğumuzda bunu farkederiz. İstanbul Türkçesiyle yazılan bu şiirde şuh bir hava seziliyor. Şair kendini bülbüle, sevgilinin yüzünü aya ve saçlarını samur kürke benzetir. Bütün âlemin sevgiliye âşık olduğunu söyleyerek mübalâğa yapmıştır.
22.Şarkıya yaşama sevinci, dünyadan zevk alma gibi duygular hakimdir.Şarkıda işlenilen sevgili teması ; coşku, heyecan ve güzellik duygularının uyanmasına sebep olmaktadır.Buna bağlı olarak da coşkulu, lirik bir ifade biçimi ortaya çıkmaktadır.
23.Şarkıdaki benzetmeler:
1.birimde aşık kendini bülbüle benzetiyor.
3.birimde sevgilinin yüzü ay’a
4.birimde sevgilinin göğsü billura
saçlarını samur kürke
gerdanını kâfur’a ( kâfur: Kâfur ağacından elde edilen, hekimlikte kullanılan, beyaz ve yarı saydam, kolaylıkla parçalanan, çok ıtırlı bir madde)
5.birimde şair (aşık) kendini bülbüle sevgiliyi güle benzetiyor.
Sevgili başında gül pembe şal olan, samur kürke benzeyen saçlarını billur sinesine döken, güzel kokular sürünen, herkesin aşık olduğu arzuladığı ay yüzlü bir güzeldir. Tasvirler gerçekçidir.
25.Şarkılarda geniş halk kitlelerine seslenildiği için dilinin yalın olmasına özen gösterilir.
26.Nedim (1681-1730)Nedim, 1681’de İstanbul’da dünyaya geldi. Fatih Sultan Mehmet devrinde yaşayan soylu bir aileden geldiği bilinir. Babası Mehmed Efendidir. Dedesi Musluhiddin Efendi, Sultan İbrahim dönemi kazaskerlerindendir. Nasıl bir eğitim aldığı kesinlikle bilinmiyor. Ancak bazı kaynaklardan öğrendiğimize göre Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin başkanlık ettiği kurul önünde sınavdan geçerek, hariç müderrisliği payesini aldı. Bir süre sonra Mahmudpaşa mahkemesinde naiplikle görevlendirildi.
Sadrazam Ali Paşa ve Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından korundu. Nevşehirli İbrahim Paşa, şiirlerini çok sevdiği Nedim’i muhasipliğe seçti. Daha sonra ise kütüphanesinde hafızı kütüb görevine getirdi. Bütün zevk ve eğlence meclislerinde sadrazamın ve bazı devlet büyüklerinin nedimi oldu. Ramazan aylarında, sadrazam İbrahim Paşa huzurunda verilen tefsir derslerine katıldı. Sadrazam İbrahim Paşa aracılığı ile Sultan Üçüncü Ahmed’in bulunduğu toplantılara katılmaya başladı.
Şiirleri Sultan Üçüncü Ahmed tarafından beğenildi. Bu arada Mollakırımı medresesi (1727), Sadiefendi medresesi (1728) ve aynı yıl Nişancipaşayıatik medresesi müderrisliklerine tayin edildi. Son görevi Sekbanalibey medresesi müderrisliğiydi (1730). İbrahim Paşa’nın giriştiği, doğu dillerinden tercümeler, çalışmasına katıldı. Müneccimbaşı Derviş Ahmed Dede’nin Sahaifü’l Ahbar (Haberlerin Sayfaları), Bedrüddin Avni’nin İkdü’l Cuman (İnci Dizisi) adlı eserlerini Türkçe’ye çeviren kurulda çalıştı.
İçki düşkünlüğü yüzünden irtiaş (titreme) hastalığı ve illeri vahime (korku) hastalığı çeken Nedim’in, Patrona Halil isyanı sırasında bir buhran geçirerek öldüğü ileri sürülür. Müstakimzade’nin, isyanda kaçarken Beşiktaş’daki evinin damından düşerek öldüğünü belirten ifadesi ispatlanmış değildir.
Nedim dinin bazı yasaklarına karşı çıkmış, bu da onu tasavvufi düşüncelerden uzaklaştırmıştır. Nitekim şair de eserlerinde kadın, içki gibi şuhane unsurları işlemiştir. Ona göre yaşamanın temel amacı dünya zevklerini tatmak, eğlenmekti.
Başlıca eseri Nedim Divanı’dır. Mahallileşme akımının öncüsüdür. Divan edebiyatındaki soyut sevgili ve mekanlar Nedim’in şiirlerinde somuta dönüşür. Yani sevgilisi hem beşeri aşkı anlatır hem de gerçektir. Zevk, eğlence, içki şiirlerinin temelini oluşturmuştur. Soğuk ve yapmacı anlatımdan kaçınmış, anlatmak istediklerini içten bir şekilde şiirlerine dökmüştür. Bunları da daha çok gazelleriyle anlatmıştır.
Büyük şair, divan şiirinin katı kurallarına herkes gibi uysa da, bazı yenilikler yapmaktan geri durmamıştır. Örneğin bazı eserlerinde aruz yerine hece ölçüsü kullanmıştır.
Nedim divan şiirinde çığır açmış büyük bir şairdir. Ne var ki onun değeri öldükten çok sonra anlaşılmıştır. Şair ayrıca İstanbul aşkıyla da tanınır. Zaten İstanbul şivesi akımının da öncüsü Nedim’den başkası değildir.
27.Okuduğumuz şarkı Nedim’in edebi kişiliğini ve epiküryen hayat anlayışını yansıtmaktadır.Şair şiirde somut bir sevgiliyi içten bir şekilde anlatmış, Lale Devri’nin eğlencelerine ve mekanlarına yer vermiştir.
MURABBA (KAFİYE-REDİFLERİ)
Nedendir bilsem ey bülbül figânın
Açarsın ellere râz-ı nihânın “ın” redif ; “ân” zengin uyak
Niçin hâr-ı belâdır âşiyânın
Vefâ-dâr olmadı mı gül-sitânın
Dem-â-dem ney gibi efgân edersin
Diken zahmıyla bağrın kan edersin “edersin” redif ; “an” tam uyak
Dilinle sırrını destân edersin
Sana yâr olmadı mı dil-sitânın
Tenin hâkister etti nâr-ı âhın
Dükenmez dâhı âh-ı subh-gâhın “ın” redif ; “âh” zengin uyak
Oluptur keşf-i râz etmek günâhın
Anınçin hâr-ı mihnettir mekânın
Var öğren aşk işin pervaneden sen
Ki olmuş ana âteş sahn-ı gülşen “en” tam uyak
Nedir bu girye vü feryâd u şiven
Kokarken güllerini bûsitânın
Visâl-i nev-bahâra olma hurrem
Dolu hâr-ı cefadır bâğ-ı âlem “em” tam uyak
Yürü Aşkî gibi eyle dem-â-dem
Duâ-yı devletin şâh-ı cihânın
NOT : HER BENDİN SON DİZESİNİN KENDİ ARASINDA UYAKLI OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ.
17.ETKİNLİK
Murabba Özellikleri
§ Nazım birimi bent olan nazım şekillerinden biridir.
§ Kafiye düzeni aaaa, bbba, ccca
§ Genellikle 4 ile 8 dörtlükten oluşur.
§ Her konuda murabba yazılabilir. Ancak dini ve didaktik konular ile övgü, yergi, manzum mektup, mersiye vs. türlerde murabba nazım şekli daha çok kullanılmıştır.
§ Aruz kalıbıyla yazılır.
§ Önemli murabba şairleri Aşki, Muhubbi, Hayreti, Taşlıcalı Yahya Bey, Fuzuli sayılabilir.
§ Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmed Paşa tarafından kullanılmıştır.
§ Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir.
§ 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.
30.
§ Aruz ölçüsüyle yazılması
§ Murabba nazım şeklinin kullanılması
§ Bent nazım birimiyle yazılması
§ Divan şiiri mazmunlarının(gül-bülbül) kullanılması
§ Sanatlı bir söyleyiş olması
§ Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaların kullanılması
BENZERLİKLERİ
§ Bentlerle yazılmaları
§ Aruz ölçüsü
§ Dil özellikleri
§ Temaları
§ İfade biçimi
§ Divan şiir geleneğine bağlı yazılmaları
KAFİYE VE REDİFLERİ
Sâkî getür ol bâdeyi kim dâfi’-i gamdur “dur” redif; “m” yarım uyak
Saykal ur o mir’âta ki pür jeng ü elemdür
Dil-besteleriz bizden ırağ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem’dür
…
VASITA BEYİTİ
Mâ rind-i sabûhî-zede-i bezm-i Elest’îm “im” redif ; “est” zengin uyak
Pîş ez heme dürdî-keş ü pîş ez heme mestîm
35. Divan şiirinde ritim uzun ve kısa seslerin ritmine bağlıdır.Aruz ölçüsünün uzun ve kısa seslerle sağladığı bu ahenk şiirin aruz kalıbına göre okunduğunda kendisini gösterecektir.Divan şiirinde kullanılan her türlü ses benzerliği temanın belirlediği vurgu ve tonlama şiirin değerini etkilemektedir.
18.ETKİNLİK
Terkib-i Bent Özellikleri
§ Terkib-i bend bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.
§ Her bent 5 ile 10 arasında beyitten oluşur.
§ Bentlerin sayısı 5 ile 12 arasındadır.
§ Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.
§ Her bentin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur. Vasıta beyti her hanenin sonunda değişir. Eğer değişmiyorsa terci-i bend olur.
I. Bend: aa ba ca da ea … vv
II. Bend: bb cb db eb fb … yy
§ Hemen her türlü konunun ele alınabildiği terkibi bend edebiyatımızda çok kullanılmıştır. 7.özellikle Naat, mehdiye, hicviye vb. Nazım türleri, sosyal konular, din, tasavvuf ve felsefe konuları, terkib-i bend nazım şekli ile rahatlıkla anlatılmıştır. Ancak terkib-i bendin başlıca konusu mersiyedir.(Bâkî’nin Kanunî Mersiyesi, Şeyh Gâlib’in Esrâr Dede Mersiyesi)
§ Aruzla yazılır.
§ En önemli terkib-i bend üstadı Bağdatlı Ruhi’dir. Tanzimat şairi Ziya Paşa da önemli bir isimdir.
20.ETKİNLİK
DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI
İslam kültürü kaynağından beslenen ve özellikle başlangıçta Fars (Iran) edebiyatını örnek alan Divan edebiyatı, içerik yönünden değişik unsurlara dayanmaktadır. Divan edebiyatının iç zenginliğini ve özünü oluşturan, onu iyi anlamak için bilinmesi gereken birçok eski kültür unsuru vardır.
Divan edebiyatının dayandığı kültür kaynaklarının başlıcaları şunlardır:
İslam inançları (ayetler ve hadisler)
Islami bilimler (tefsir, kelam, fıkıh)
İslam tarihi
Tasavvuf felsefesi, terimleri
İran mitolojisi (kişiler ve olaylar)
Peygamberlerle ilgili öyküler, mucizeler, efsaneler, söylentiler..
Tarihi, efsanevi, mitolojik kişiler ve olaylar
Çağın bilimleri
Türk tarihi ve kültürü
Dönemin edebiyat anlayışı
Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar
İslam dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar. İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilendi. Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de sebep oldu. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Arapça ve Farsça sözcükler zamanla Türkçeye de yerleşti. Osmanlı Devleti döneminde bu üç dilin karışımıyla Osmanlıca denen bir dil ortaya çıktı. Divan edebiyatının dili de Osmanlı Türkçesiydi.
37.Divan şiirinde Arapça ve Farsça kelimelerin sıklıkla kullanılmasının sebepleri:
v İslam medeniyetinin etkisi
v Aruz ölçüsü:Türkçede uzun ses olmaması, seslerin uzunluk ve kısalık esasına dayanan aruz öcüsünün uygulanmasını zorlaştırmıştır.Çıkış yolu olarak aruza uymayan Türkçe sözcükler yerine uzun ve kısa seslerin bulunduğu Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmaya başlanmıştır.
38. Gelenek, divan edebiyatı asırlarında her yeni yetişen şairi, kendinden önce ne mevcut olmuşsa değiştirmeden onu devam ettirmeye, nesilden nesile devralınanı kabullenmeye mecbur kılmıştır. Bütün bu çağların anlayış ve itiyatları zemininde geleneğin süre getirdiğinin dışına çıkmak, sanatın dışına çıkmakla eş değerde bir mâna taşır. Şairin bu edebiyatın bünyesinde yer alabilmesi, bir şair olarak kabul görmesi için ilk şart geleneğe mutlak surette uyması, her şair gibi onun da kendisinden istenileni eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirmeye çalışmasıdır. Böyle hareket etmediği takdirde acemi ve ehliyetsiz bir şiir heveslisi sayılması kaçınılmazdır.Bu edebiyatın disiplinini kabul ettikten sonra şairden beklenen, kendisine geleneğin tanıdığı imkân ve sınırlar içinde, müesses değer ölçülerine en uygun ve en üst seviyede sanat göstermesidir.
Bir Divan şairinin ele alabileceği konular, şiirinin dolaşabileceği ilham sahaları gelenek tarafından daha asırlar öncesinden seçilmiş olduktan başka, bunların hangi unsurlarla ve nasıl işleneceği de değişmez estetik prensiplere bağlanmıştır. Geleneğin sınırlı şekilde sunduğu konulardan birini şair o zamana kadar benimsenmiş unsurları bir tarafa bırakarak onlar yokmuşçasına doğrudan doğruya kendi gözlemlerini, bireysel duygu ve düşüncelerini hazırladığı unsurlara dayanarak işlemek serbestlik ve cesaretini kendinde bulamaz.
Divan şairi, kendisine geleneğin getirdiği hazır unsur ve malzemeden hareket etmek durumundadır.Belirli konular ve duygular etrafındaki bu hazır unsurlar divan şiirinin değişmez motiflerini(mazmunlarını) meydana getirir. Bu motifler sistemindeşairin ele alacağı her unsur, geleneğin önceden belirlemiş olduğu ilgiler ve imajlarla kapalı bir daire teşkil eder. Bunlardan her birinin beraberinde başka neleri getireceği, nelerle birlikte ele alınacağı, çağrıştıracağı unsurlar, hangi imajlarla kullanılacağı önceden bellidir.
SAYFA 135
39. Divan şiirinde evrensel değerler ve insana özgü duygular belli bir gelenek , ortak malzemeler belli mazmunlarla çerçevesinde ele alınır.
ANLAMA-YORUMLAMA
VEDA-ORHON SEYFİ ORHON
a-Hani o bırakıp giderken seni
b-Bu öksüz tavrını takmayacaktın? “mayacaktın” redif, “ak” tam uyak
a-Alnına koyarken veda busemi “i” yarım uyak
b-Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
c-Hani ey gözlerim bu son vedada,
c-Yolunu kaybeden yolcunun dağda “da” tam uyak
c-Birini çağırmak için imdada
b-Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
d-Gelse de en acı sözler dilime
d-Uçacak sanırdım birkaç kelime… “lime” zengin uyak
d-Bir alev halinde düştün elime
b-Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
EK BİLGİ: Orhon Seyfi Orhon’un ilk bakışta bir sevgiliye yazıldığı düşünülen bu şiirini şairin küçük yaşta ölen kızı için yazdığını biliyor muydunuz?
GELMEDİN ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ
Kırmızı renkler redifi, koyu siyah renkler uyakları gösterir.
gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu
bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
şimdi menziller elem,yürek duman,sine çak
devleri mahkum eden hayatım şimdi helak
gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma
nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma
sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
seni her andığımda renk solar,desen yanar
hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından
hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
susarsam anlatır mı seni göklere tarih
bensiz olur mu sabah güler mi kara talih
gelmedin koptu zincir parçalandı anılar
sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar
kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin
bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin
bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek
heyhat!şair mehtaba bir daha dönmeyecek
2. Gazel, şarkı ve murabbada dile getirilen duygular “Veda” ve “Gelmedin” adlı metinlerinde de ele alınmıştır.
3.
2. (Y)
3. (D)
4. (Y)
5. gazel
6. tuyuğ
7. beytü’l kasid
8. miyan, nakarat
9.B
10.B
11.D
12.D
13.B
14.A
15.E
139-147 ARASI CEVAPLARI
HALK ŞİİRİ
A) Anonim Halk Şiiri
HAZIRLIK
MANİ VE ÇEŞİTLERİ
1. Sözlü edebiyat ürünlerindendir.
2. Genellikle bir dörtlükten oluşur. Ama mısra sayıları 5,6,7,8 hatta 14 olan maniler de vardır.
3. Kafiye düzeni aaxa şeklindedir.
4. Anonim halk edebiyatının en yaygın şeklidir. Özellikle yüzük oyunları ve mangal sohbetlerinde söylenirler.
5. Maninin birinci ve ikinci mısraları konuya giriş için hazırlık mısralarıdır. Asıl söylenilmek istenen 3. ve 4. mısralarda söylenir. 1. ve 2. mısralar tamamen de konu dışı değildir.
6. Üçüncü mısraın serbest oluşu söyleme kolaylığı sağlar.
7. Anlam bakımından bir bütünlük gösteren maninin başlıca karakteri kendi kendine yetmesidir.
8. Manilerde konu sınırı yoktur. Genelde aşk, toplum olayları, ölüm, iyilikler, hasret, evlat sevgisi vb. konuları işlenir.
9. Maniler, Divan Edebiyatı‘ndaki “tuyuğ“un karşılığıdır.
Maniler şekillerine göre 4’e ayrılırlar.
1. Düz (tam) mani:
– 7’li hece ölçüsüylesöylenir.
– Dört mısradan oluşur.
-aaxa şeklinde kafiyelenir.
– Maninin en yaygın şeklidir.
– Bu tarz manilere tam mani de denir.
ÖRN:
Şu dağlar olmasaydı
Çiçeği solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı
2. Kesik (cinaslı) mani:
-İlk dizesi cinaslı bir sözden oluşur.
-Bu ilk mısra hece sayısı bakımından diğerlerinden eksiktir.
-Kesik manilere, cinaslı mani, hoyrat da denir.
Güle naz
Bülbül eyler güle naz
Ağlayan çok gülen az
3. Yedekli (artık) mani:
-Düz maninin sonuna anlamı tamamlamak ya da pekiştirmek için iki dize daha eklemek suretiyle elde edilen manidir.
-Bu tarz manilere artık mani de denir.
Ağlarım çağlar gibi Derdim var beller gibi
Derdim var dağlar gibi Söylemem eller gibi
Ciğerden yaralıyım Kalbimin hüznü var
Gülerim sağlar gibi Yıkılmış eller gibi
Her gelen bir gül ister Gözlerimden yaş akar
Sahipsiz bağlar gibi Bulanmış seller gibi
4. Ayaklı Mani:
-Kesik manilerin birinci dizesinin doldurularak söylenen şeklidir. Bunlara doldurmalı kesik mani de denir.
Ah o beni o beni
Kakül örtmüş o beni
Ben yarimi unutmam
Unutsa da o beni
Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.
TÜRKÜ NAZIM ŞEKLİ GENEL ÖZELLİKLERİ VE TÜRLERİ
YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep’i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep’i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep’i Ali’ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep’i alıp aşırı köyüne götürür.
Zeynep’in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep’in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış.
Oysa kocası, Zeynep’in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep’i yataklara düşürür.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep’in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep’in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep’in anası babası köye gelirler, Zeynep’i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır.
Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Kaynak:
Türk Halk Müziği ve Oyunları
Cilt1 Sayı4 Yıl1 – 1982 (sayfa164)
Bir edebi ürünün sahibinin halk olması o ürünün kim tarafından söylendiğinin bilinmemesi ve o eserin anonim olduğu anlamına gelir.
SAYFA 140
SAYFA 141
a)
Birinci dizesinin hece sayısı 7’den az olan manilerdir: 5. ve 6.
4 dizeli maniye aynı uyakta başka dizeler eklenerek söylenen manilerdir:6.7. ve 8.
7 heceli ve 4 dizeden oluşan 1,2 ve 4.dizeleri uyaklı olan manilerdir: 1.ve 2.
Kafiyesi cinas şeklinde olan manilerdir: 3.4. ve 5
b)
1. Düz Mâni (Tam Mâni): Dört dizeden oluşan, 7’li hece ile söylenen (4+3 duraklı), “aaba” şeklinde uyaklanan ve ilk iki dizesi genellikle doldurma olan mânilerdir.
2. Cinaslı Mâni (Kesik Mâni): Cinaslı uyak bulunur. İlk mısranın hece sayısı yediden azdır. Mısra sayısı dörtten fazla olabilir.
Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri “aman aman” ünlemi ile doldurulan manilerse bunlara İstanbul manileri denir.
Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli maniye artık mani de denir.
3. Manilerdeki halk söyleyişleri: “el sözü”, “kul olmak” , “yaman esmek”, “kan ağlamak” “beller gibi”… Maniler halka hitap ettiği için manilerin dili son derece sade, yalın bir halk dilidir.
4.Mani – Rubai Karşılaştırması
Sayfa 142
8.ANONİM HALK ŞİİRİ
MANİ
-Düz mani
-Kesik Mani
-Cinaslı mani –
-Yedekli(artık) mani
-Deyiş
-Karşı-Beri
TÜRKÜ
1) Konularına göre:
-Ninniler
-doğa türküleri
-Kahramanlık ve askerlik türküleri
-Tören türküleri
-İş türküleri
-Karşılıklı türküler
-Ölüm türküleri (ağıtlar)
-Oyun türküleri
2.ezgilerine göre:
Türküler ezgilerine göre usulsüzler, usullüler olarak ikiye ayrılır.
Usulsüzler : divan, bozlak, koşma, hoyrat, kayabaşı, Çukurova…Bunların hepsi uzun havalardır.
Usullü türküler genellikle oyun havalarıdır.Bunlara Konya’da oturak, Urfa’da kırık adı verilir.
9. Anonim Türk halk şiirinde ezgi ön plandadır. Ezgiyle iç içe olan bu ürünler müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
10. Bu şiirlerin kim tarafından ve ne zaman söylendiklerinin belli olmaması sözlü edebiyat geleneğiyle oluşturulmasıyla ilgilidir.Anonim edebiyata ait nazım biçimlerini de ilk söyleyen vardır, ama zamanla ilk söyleyen unutulmuş ve halkın beğenesinde yaşamaya başlamış olan bu eserler anonimleşmiştir.Bu şiirler kulaktan kulağa kuşaktan kuşağa aktarılarak ve sonrasında derlenip yazıya geçirilerek günümüze kadar gelmiştir.
ANLAMA YORUMLAMA – EKLENECEK..
Şiirler arasındaki farklılığın temel sebebi gazelin divan şiir geleneğine türkünün anonim halk şiiri geleneğine bağlı kalınarak oluşturulmasıdır.
2.Metinleri yorumlayınız.
5.etkinlik:
TÜRKÜLERİN TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Türküler İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü döneminden itibaren süregelen bir yapıya sahip olması dolayısıyla yüzyılların birikimini kuşaktan kuşağa aktaran çok önemli araçlardır.Türküler işledikleri konular itibariyle de toplumun duygu ve düşünce hazinesidir.Toplum yaşamının her anından bireysel konulara kadar her şeyi barındırırlar.Türkülerde kimi zaman bir annenin feryadı kim zaman bir aşığın hüznü ya da sevinci kimi zaman da bir bülbülün ötüşü kimi zaman Çanakkale’ye Yemen’e giden askerilerin ayak sesleri çınlar…
Kültür hazinemizin en önemli ve edebi unsurlarından biri olan türkülerimiz geçmişi aydınlatarak millete ait geleneği geleceğe aktarırlar. Türküler bizi biz yapan, bizi başkalarından ayıran en kıymetli değerlerimizdendir. Türkülerin her bir kelimesinde asıl özümüz saklıdır. İnsan hassasiyetinin derinliklerinden çıkarak bir kimliğe bürünen türküler zamanla milletin kimliği olurlar. Bu sebeple bir milleti tanımak, o millet hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsak öncelikle,o milletin kültür değerlerine bakmamız gerekir. Bütün kültür değerlerini özellikle bu kültür unsurlarından biri olan türkülerini unutan bir millet özünü, geçmişini unutmuş, kimliğini yitirmiş, yabancılaşmaya, başkalaşmaya, mahkûm olmuş demektir
Türküler, tarih denen uzun ince bir çizgide Türk insan’ın doğuşundan ölümüne kadar yaşamış olduğu sosyal, siyasal, kültürel vb. olayları içinde barındıran önemli bir somut olmayan kültürel miras ürünleridir.
4.ANONİM HALK ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.
§ Özellikleri şunlardır:
§ Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
§ Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
§ Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
§ Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.
§ Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
§ En çok yarım kafiye kullanılmıştır. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
§ Mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer verilmez.
§ Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
§ Sözlü geleneğe dayanır.
§ Anonim halk edebiyatı ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b.
SAYFA 147
DEĞERLENDİRME
1.Anonim Halk Şiirinin Türk kültürü açısından önemi nedir?
Anonim halk edebiyatı İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü döneminden itibaren süregelen bir yapıya sahip olması dolayısıyla yüzyılların birikimini kuşaktan kuşağa aktaran çok önemli araçlardır.Bu şiirler işledikleri konular itibariyle de toplumun duygu ve düşünce hazinesidir.Toplum yaşamının her anından bireysel konulara kadar her şeyi barındırırlar. Millete ait geleneği geleceğe aktarırlar. Şiirlerdeki tema, konu ve duygu söylendiği dönemin zihniyetini yansıtır. Çünkü bu ürünler toplumsal yaşamla iç içedir.
2. (Y)
3. (Y)
4. (D)
5. Deyiş
6. ağıt
7. E
8. C