Küçülen Hayatlar (Downsizing) 2017
Paul Safranek ile eşi Audrey hayatlarını daha iyi bir konuma getirmek için küçülmek üzere Omaha’daki yorucu ve stresli yaşamlarından ayrılmaya ve küçültülmüş bir topluluğa katılmaya karar verirler. Yaptıkları seçimle hayatlarını bilmedikleri bir maceraya doğru sürüklerler.
Farklı bir senaryo ile izleyicilerin karşısına çıkan Küçülen Hayatlar filminde gözüme çarpan ilk hata ne yazık ki fragman oldu. Fragman izlemeden filmi izleyenlerdenim ama nadir de olsa hayal kırıklığına uğramamak için bazen izlerim. Bu filmde de ne yazık ki fragmanı izlemem hayal kırıklığına uğramama neden oldu. Şöyle ki; Downsizing’in konusu oldukça ilgimi çekmişti. Sıradışı olaylar, akıl almaz sahneler ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan birtakım unsurların yer alacağı bir film olacağını düşünmüştüm. Öyle de oldu. Fakat fragmanda izleyicileri bekleyen şey ile filmin genelinde izleyicilerin alacakları şey oldukça farklıydı. Bu nedenle tamamen pazarlama hilesine başvurulduğunu düşünmeden edemiyorum.
Bilim Kurgu mu Dram mı?
Dediğim gibi filmde farklı bir konu işlenmiş. Ancak filmin kategorileri arasında dram türünün de bulunduğunu belirtmek isterim ki dram öğeleri komedi öğelerine nazaran daha ağır basıyor. Tabii ki bu kötü bir şey değil. İzleyiciye verilmek istenen oldukça anlamlı mesajlar var. Sadece fragmanı izledikten sonra izleyicideki beklenti daha farklı olduğu için bu mesajlar biraz havada kalıyor. Bunun birçok nedeni var. Bunlardan biri tabii ki fragman. Diğeri ise film ilerlerken sürekli konudan konuya atlayan sahneler ve gereksiz konuşmalar, karşılıklı ilişkiler. Bazen ‘Ben buraya nereden geldim?’ moduna kapılabiliyorsunuz.
Ben daha çok filmin bilim kurgu kısmına odaklandım. Bilirsiniz; bilim kurgu filmleri geleceğin prototipidir aslında. Günümüzde kullandığımız çoğu araç gereç veya yaşam tarzımız geçmişteki bilim kurgu filmlerinin konusuydu. Bu filmdeki küçültme teknolojisi de oldukça ilgimi çekti. Özellikle Matt Damon’ın oynadığı Paul Safranek karakterinin küçültülme işlemi sırasında geçen sahneler oldukça ilgi çekiciydi.
Christoph Waltz’u daha çok ciddi yapımlar ile tanımamdan dolayı böylesi bir filmde ona pek odaklanamadım. Çünkü beynim onu bu şekilde asla kabul edemiyordu. Ancak gözlemlediğim kadarıyla performansı oldukça harikaydı. Eminim daha çok sahnede yer alsa filmde oldukça etkili bir karakteri oynamış olabilirdi. Matt Damon’ı da bilirsiniz. Anlatmaya gerek yok. Her şey ortada. Diğer filmlerine oranla pek farklı bir şeyler görmedim. Ne çok kötü ne çok iyi. Filmin kalıbına uygun şekilde oldukça yeterli bir performansının olduğunu söyleyebilirim. Belki size de öyle gelecektir.
Hong Chau’nun canlandırdığı yarım ingilizcesiyle ortalığı çekip çeviren temizlikçi rolündeki karakterin tavırları, konuşma tarzı ve hareketleri adeta diğer oyuncuları gölgede bıraktı. Bazen atmosferi bıçak gibi yaran girişleri ile bazense adeta ortamın tuzu biberi olan yapısıyla filmin başından sonuna kadar sıkılmadan izlememe olanak sağladı. Gerçekten yönetmene sormak lazım, böyle birini çok aramış mı? diye.
CGI?
Mekanların tasarımlarında çoğu yerde CGI teknolojisi çoğu yerde de film için inşa edilen yapılar kullanılmış. Bunun için kamera arkası sahneleri izlerseniz filmin ardında yatan emeği görebilirsiniz. Filmde eleştirdiğim noktalardan biri de bu aslında. Mekanlar oldukça sınırlı. Daha çeşitli daha farklı mekanları da görebilirdik. Belki yapım maliyetini artıracağından belki de fazla gereksiz sahne oluşturacağından olsa gerek yönetmenimiz Alexander Payne böyle uygun görmüş. Muhtemelen komedi unsurlarına daha fazla yer verilseydi dediğim gibi oldukça farklı mekanı gözlemleyebilir oldukça sıradışı olaylara tanıklık edebilirdik.
Küçülen hayatlar ne iyi ne de kötü bir film. Küçük insanların küçük hikayeleri ile küçülen dünyalarını kurtarma çabalarına bir pencereden de siz misafir oluyorsunuz. Downsizing, iki saatlik süresiyle sıkılmadan izleyebileceğiniz hoş bir yapım olmuş.